Demo

Yazar: admin

  • DİJİTAL ÜRÜN PASAPORTU

    Dijital Ürün Pasaportu, ürünlere ait ham madde kaynağı, üretim süreci, kimyasal içerikler, bakım talimatları, geri dönüşüm imkânları ve karbon ayak izi gibi bilgilerin dijital bir platformda saklanmasını ve erişilebilir olmasını sağlayan sistemdir.

    Bu pasaport sayesinde her ürün, tıpkı bir kimlik kartı gibi kendi dijital DNA’sına sahip olur. Ürünle ilgili bilgiler QR kod, RFID etiketi veya blok zincir tabanlı sistemler üzerinden takip edilebilir.

    Son yıllarda Avrupa Birliği’nin Döngüsel Ekonomi Eylem Planı kapsamında gündeme getirdiği en önemli yeniliklerden biri Dijital Ürün Pasaportu (Digital Product Passport – DPP) olmuştur. Özellikle sürdürülebilirlik, ürün şeffaflığı ve geri dönüşüm ekonomisi açısından bu kavram giderek daha kritik hale geliyor.

    Dijital Ürün Pasaportu bazı faydalar sunacaktır. Bunlar;

    1. Şeffaflık: Tüketici, satın aldığı ürünün nereden geldiğini, nasıl üretildiğini ve çevresel etkilerini öğrenebilir.
    2. Sürdürülebilirlik: Ürünlerin geri dönüşüm ve yeniden kullanım oranlarını artırır.
    3. Yeşil Mutabakat Uyum: Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde AB pazarına ihracat yapan firmalar için zorunluluk haline gelecektir.
    4. Tedarik Zinciri İzlenebilirliği: Ham madde çıkışından son kullanıcıya kadar tüm süreci kayıt altına alır.
    5. Karbon Ayak İzi Hesaplama: Ürün bazlı emisyonların doğru şekilde raporlanmasını kolaylaştırır.

    DPP uygulamaları kademeli olarak çeşitli sektörlerde zorunlu hale getirilecektir;

    • Elektrikli ve elektronik ürünler: Telefon, bilgisayar, beyaz eşya vb.
    • Pil ve bataryalar: Özellikle elektrikli araç bataryaları.
    • Tekstil sektörü: Kumaş türü, geri dönüştürülebilirlik bilgileri.
    • Plastikler ve ambalaj: Geri dönüşüm oranı ve malzeme içerikleri.
    • Otomotiv ve inşaat sektörü: Kullanılan malzemelerin kaynağı ve çevresel etkileri.

    Şirketler için Dijital Ürün Pasaportu yalnızca bir regülasyon zorunluluğu değil, aynı zamanda rekabet avantajı sağlayabilecek bir araçtır.

    • Marka İtibarı: Şeffaflık sağlayan markalar, tüketicinin güvenini kazanır.
    • Yenilikçilik: Dijital izlenebilirlik, tedarik zinciri yönetimini daha verimli hale getirir.
    • Yeni İş Modelleri: Ürün kiralama, geri alma ve ikinci el pazarları daha sistematik şekilde yönetilebilir.

    Bir tüketici olarak satın aldığınız tişörtün:

    • Hangi ülkede üretildiğini,
    • Hangi kumaş türünden yapıldığını,
    • Ne kadar su tüketildiğini,
    • Geri dönüşüm imkânlarını saniyeler içinde öğrenebileceğinizi düşünün. İşte DPP tam olarak bunu sağlar.

    2026’dan itibaren AB’de bazı ürün gruplarında zorunlu olacak Dijital Ürün Pasaportu, orta vadede küresel ticaretin de standartlarından biri haline gelecektir. Türkiye gibi AB ile yoğun ticaret yapan ülkeler için bu dönüşüme şimdiden hazırlanmak büyük önem taşır.

    Dijital Ürün Pasaportu, daha şeffaf, daha sürdürülebilir ve daha döngüsel bir ekonomi için atılmış dev bir adımdır. Hem üreticiler hem tüketiciler hem de çevre için fayda sağlayacak bu sistem, gelecekte ürünlerin ayrılmaz bir parçası olacaktır.

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    KAYNAKLAR

    • Avrupa Komisyonu, Circular Economy Action Plan (2020)
    • European Commission – Ecodesign for Sustainable Products Regulation (ESPR)
    • Ellen MacArthur Foundation, Digital Product Passport insights
    • McKinsey & Company, “The future of product traceability and digital passports”
    • WBCSD (World Business Council for Sustainable Development) – Digital Product Passport Framework

  • Ekim 2025 Eğitim Planı Hakkında Duyuru

    İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı tarafından 2025 yılı Ekim ayında düzenlenmesi planlanan eğitimler ile ilgili bilgiler için tıklayınız.

    Kaynak : T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı | Duyurular

  • POLİKLORLU BİFENİLLER (PCB)

    Poliklorlu bifeniller (PCB’ler), 20. yüzyılın ortalarında sanayi devriminde yıldızı parlayan, ama bugün çevreye ve sağlığa verdiği zararlarla anılan sentetik kimyasallardır. Kullanım alanları bir zamanlar yüksek ısıya dayanıklı, kolay yanmayan ve iyi yalıtkan özellikleri sayesinde oldukça genişti: elektrik transformatörlerinde ve kondansatörlerde yalıtkan sıvı, hidrolik yağ, boya, vernik, plastik katkı maddesi… Dayanıklılığı, ısıya ve kimyasal bozunmaya karşı direnci sayesinde “mükemmel” bir endüstriyel ürün olarak tanımlanıyordu. Ancak bu özellikler aynı zamanda PCB’leri çevrenin baş belası kalıcı organik kirleticilerinden (POP) biri haline getirdi. Özetle PCB’ler geçmişte ciddi bir teknolojik fayda sağlamıştı. Özellikle elektrik şebekelerinin güvenli çalışmasında kritik rol oynadı. Ancak bugün biliyoruz ki bu faydalar, çevre ve insan sağlığı üzerindeki ağır zararları karşılamıyor. Dolayısıyla PCB’lerin kullanımı 1970’lerden itibaren birçok ülkede yasaklandı ve Stockholm Sözleşmesi kapsamında tamamen kontrol altına alındı.

    Toprakta Neden olduğu Olumsuzluklar;

    PCB’ler doğrudan toprağa geçtiğinde ortaya çıkan etkiler:

    • Kalıcı kirlilik: PCB’ler kolay kolay parçalanmaz. Yıllarca, hatta on yıllarca toprakta varlığını sürdürebilir.
    • Biyoakümülasyon: Topraktaki PCB’ler bitkiler ve mikroorganizmalar tarafından alınır, ardından gıda zinciri boyunca hayvanlara ve insanlara taşınır.
    • Ekosistem bozulması: PCB’ler toprağın mikrobiyal dengesini bozar, bazı toprak canlılarının üremesini ve faaliyetini baskılar. Bu da doğal ekolojik döngülerin (ör. azot döngüsü) sekteye uğramasına yol açar.
    • Toksisite: Topraktan geçen PCB’ler karaciğer hasarı, hormon sisteminde bozulmalar ve kanser riski gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

    Toprağa Nasıl Bulaşır?

    PCB’lerin toprakla buluşması çoğunlukla insan faaliyetlerinden kaynaklanır:

    • Elektrik ekipmanları (eski trafo ve kondansatörlerden sızma)
    • Sanayi kazaları veya yangınlar (PCB içeren yağların çevreye yayılması)
    • Atık depolama alanları (PCB içeren malzemelerin düzenli depolama yerine uygunsuz şekilde atılması)
    • Atmosferik taşınım (PCB içeren gaz ve partiküller rüzgârla taşınıp yağışla toprağa inebilir)

    Topraktan Temizlemek Mümkün mü?

    Tam anlamıyla “kolay” değil, ama bazı yöntemler mevcut:

    • Isıl işlem (termal desorpsiyon / yakma): PCB’leri yüksek sıcaklıkta parçalamak mümkün, fakat maliyetlidir.
    • Kimyasal bozundurma: Bazı indirgeme/oksidasyon teknikleri PCB moleküllerini parçalayabilir.
    • Biyoremediasyon: Belirli bakteriler ve mantarlar PCB’leri sınırlı ölçüde parçalayabilir, ama bu yöntem yavaş işler.
    • Toprak yalıtımı ve uzaklaştırma: Bazı durumlarda kirlilik “kazı ve bertaraf” yöntemiyle ortadan kaldırılır.

    Günümüzde PCB temizliği çoğu zaman karma yöntemlerle yürütülmektedir.

    PCB’ler toprağa bulaştığında kolayca kaybolmayan, zincirleme etkilerle hem doğayı hem insan sağlığını tehdit eden maddelerdir. Endüstride sağladıkları faydalar artık tarih kitaplarında kaldı. Bugün önemli olan, mevcut kirliliği kontrol altına almak, PCB’li ekipmanları güvenli şekilde bertaraf etmek ve geleceğe daha temiz bir çevre bırakmaktır.

    Feyza SAK

    Kimyager

    KAYNAKLAR

    • UNEP (2001). Stockholm Convention on Persistent Organic Pollutants.
    • WHO (2003). Polychlorinated biphenyls: Human health aspects.
    • ATSDR (2000). Toxicological Profile for Polychlorinated Biphenyls (PCBs).
    • US EPA (2022). Polychlorinated Biphenyls (PCBs) Overview.

  • KALICI ORGANİK KİRLETİCİLER (KOK)

    Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK’lar), adından da anlaşılacağı gibi doğada kolayca parçalanmayan, yıllarca hatta on yıllarca çevrede kalan, toksik özellikleriyle öne çıkan kimyasal bileşiklerdir. Birçoğu geçmişte tarımda, endüstride ve sanayide büyük faydalar sağlamış olsa da bugün çevre ve insan sağlığı için ciddi riskler barındırıyorlar.

    KOK’ların en bilinen örnekleri:

    • PCB’ler (Poliklorlu Bifeniller) – elektrik ekipmanlarında yalıtkan yağlar
    • DDT – tarımda böcek öldürücü olarak kullanılmış pestisit
    • Dieldrin, Aldrin, Chlordane – tarımsal pestisitler
    • Dioxinler ve Furanlar – yan ürün veya atık olarak oluşan toksik bileşikler

    Bu kimyasalların ortak özelliği, lipofilik olmalarıdır; yani yağ dokusunda birikerek canlılarda depolanır ve gıda zinciri boyunca taşınır.

    Toprağa Nasıl Bulaşır?

    • Pestisit uygulamaları (özellikle geçmişte yaygın kullanımlar)
    • Endüstriyel sızıntılar (kimyasal tesisler, üretim atıkları)
    • Yan ürünler (yanma süreçleri, özellikle açık alan yakmaları)
    • Atık yönetimindeki yetersizlikler (uygunsuz depolama, kaçak döküm)

    Toprakta yarattıkları bazı olumsuzluklar;

    • Kalıcı kirlilik: KOK’lar toprakta onlarca yıl çözünmeden kalabilir.
    • Biyoakümülasyon ve biyomagnifikasyon: Küçük organizmalardan başlayarak besin zincirinde birikir ve yukarı çıktıkça derişimleri artar.
    • Ekosistem bozulması: Toprak mikroflorası ve faunası üzerinde baskı yapar, doğal biyolojik döngüleri kesintiye uğratır.
    • İnsan sağlığı riski: Kanser, hormonal bozukluklar, bağışıklık sistemi zayıflaması gibi etkiler gösterir.

    Topraktan Temizlemek Mümkün mü?

    KOK’ların kalıcılığı, temizleme sürecini oldukça zorlaştırır. Yine de bazı yöntemler geliştirilmiştir:

    • Isıl yöntemler: Yüksek sıcaklıkta yakma ile tamamen parçalanabilirler.
    • Kimyasal oksidasyon/indirgeme: Bazı özel reaktiflerle moleküller parçalanabilir.
    • Biyoremediasyon: Belirli mikroorganizmalar çok yavaş da olsa KOK’ları parçalayabilir.
    • Toprak kazısı ve bertaraf: Şiddetli kirlilikte genellikle tercih edilen yöntem.

    Tarihsel açıdan bakıldığında, KOK’lar büyük faydalar sağlamıştı:

    • DDT, sıtma taşıyan sivrisineklerin yok edilmesinde milyonlarca hayat kurtardı.
    • PCB’ler, elektrik sistemlerinde güvenliği artırdı.
    • Bazı pestisitler, tarımsal verimi kısa sürede yükseltti.

    Ama bugün biliyoruz ki bu “kısa vadeli faydalar”, uzun vadeli çevresel ve sağlık maliyetleri yanında çok küçük kalıyor. Bu nedenle KOK’ların kullanımı, Stockholm Sözleşmesi ile küresel ölçekte yasaklanmış veya sınırlandırılmıştır.

    KOK’lar, toprağa bulaştığında yok edilmesi neredeyse imkânsız olan, nesiller boyunca sürecek etkiler bırakan kirleticilerdir. Çevre politikalarının, atık yönetiminin ve sürdürülebilir üretim anlayışının merkezinde bu yüzden KOK’ların kontrolü yer alır. Bugün bizim görevimiz, geçmiş hataları tekrarlamamak ve gelecek nesillere daha temiz bir dünya bırakmaktır.

     

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR

    • UNEP (2001). Stockholm Convention on Persistent Organic Pollutants (POPs).
    • WHO (2010). Persistent Organic Pollutants: Impact on Human Health and the Environment.
    • US EPA (2021). Learn about Persistent Organic Pollutants (POPs).
    • ATSDR (2000). Toxicological Profiles of Selected POPs.

  • KSTK Uygulamalarında İdari ve Teknik Kapasitenin Geliştirilmesi Projesi Faz 2’nin Açılış Toplantısı Yapıldı

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü (ÇEDİD) ve TÜBİTAK-MAM iş birliği ile Kirletici Salım ve Taşıma Kaydı (KSTK) sisteminin geliştirilmesi ve kapasitesinin artırılması amacıyla yürütülecek olan “KSTK Uygulamalarında İdari ve Teknik Kapasitenin Geliştirilmesi Projesi-Faz II”nin açılış toplantısı 5 Ağustos 2025 tarihinde yapıldı.

    Ankara’da gerçekleşen toplantının açılışı, TÜBİTAK MAM Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Özgen ERCAN ve ÇEDİD Genel Müdürlüğü Laboratuvar, Ölçüm ve İzleme Dairesi Başkanı Soner OLGUN’un konuşmalarıyla başladı.

    OLGUN, konuşmasında; “Endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan kirleticilerin coğrafi bilgiyle birlikte izlenmesi ve kayıt altına alınmasının, bir taraftan çevre politikamızın uygulanması ve sürekli iyileştirilmesi, çevre kirliliğini azaltmaya yönelik tedbirlerimizin etkinliğinin takibi ve bu amaçla planlanan çevresel yatırımların doğru yönlendirilmesi, diğer taraftan taraf olduğumuz uluslararası yasal düzenlemelere hem uyum sağlanması hem de bu düzenlemelerin yönlendirilebilmesi açısından büyük önem arz ettiğini vurguladı.

    Proje ile mevcut KSTK sisteminin güçlendirilmesi ve tüm paydaşlarla daha etkili bir izleme, raporlama mekanizması oluşturulması, tüm faaliyetler sonucunda oluşacak kirletici raporlama metodolojilerinin, sektörler tarafından kullanılmak üzere yayımlanması hedefleniyor. Öte yandan AB Müktesebatı olmak üzere, taraf olunan uluslararası KSTK mevzuatı uyum çalışmalarına ve gerçekleştirilecek raporlamaların verimliliğine katkı sağlaması da projenin öncelikli hedefleri arasında yer alıyor.

    Projenin Yol Haritası

    Projede yer alacak pilot tesislerle, metal üretimi ve işlenmesi, mineral/maden sanayisi, kimya sanayisi ve atık ve atıksu yönetimi sektörleri arasından belirlenecek alt faaliyetlerden kaynaklanan her bir KSTK kirleticisi için;

    • Ölçüm, hesaplama, tahmin metotları belirlenecek.
    • Pilot tesisler için KSTK kirletici raporları çalışılacak.
    • KSTK raporlayıcıları için hesaplama formatları, belgeleri oluşturulacak.
    • KSTK Raporlarının veri kalite kontrolü çalışmaları gerçekleştirilecek.
    • KSTK Kılavuzu güncellenecek.
    • Çalışma ziyareti gerçekleştirilecek.
    • Eğitimler gerçekleştirilecek.
  • ATIK SUDA İLETKENLİK NE ANLATIR?

    Atık su analizlerinde sıkça karşılaştığımız parametrelerden biri olan iletkenlik, bize suyun ne kadar “yüklü” olduğunu yani içinde ne kadar çözünmüş iyon bulunduğunu gösterir. Bu değer; sudaki tuzlar, mineraller, metaller gibi elektrik ileten maddelerin toplamını ifade eder.

     İletkenlik, bir su örneğinin elektrik akımını iletebilme kapasitesidir. Yüksek iletkenlik, suda bol miktarda çözünmüş iyon (örneğin Na⁺, Cl⁻, SO₄²⁻) olduğunu; düşük iletkenlik ise iyon miktarının az olduğunu gösterir. Bu nedenle iletkenlik değeri, bir suyun “temizliği” ya da “yük taşıma kapasitesi” hakkında önemli ipuçları sunar.

    Yüksek İletkenlik Ne Anlama Gelir?

    Atık suda iletkenlik değerinin yüksek olması, genellikle suda yüksek miktarda tuz, metal iyonu veya kimyasal bulunduğuna işaret eder. Özellikle endüstriyel atık sularda bu değer doğal olarak yüksek olabilir. Ancak bu durum her zaman olumlu değildir. Biyolojik arıtma sistemleri, belirli bir iletkenlik eşiğinin üzerinde verim kaybı yaşayabilir. Örneğin 3000 µS/cm üzerindeki iletkenlik, mikroorganizmaların yaşama şansını azaltabilir.

    Yani iletkenlik yüksekse:

    • Kimyasal yük fazladır,
    • Endüstriyel bir prosesin sonucu olabilir,
    • Biyolojik arıtmayı zorlaştırabilir,
    • Alıcı ortamda ekolojik riske neden olabilir.

    Düşük İletkenlik Ne Anlama Gelir?

    Düşük iletkenlik ise suda az miktarda çözünmüş madde olduğunu gösterir. Bu, suyun saf suya yakın olduğu anlamına gelebilir. İçme suyu, yağmur suyu veya bazı iyi arıtılmış atık sular bu özellikte olabilir. Ancak proses açısından bakıldığında, iletkenliğin çok düşük olması, suyun kimyasal madde almamış olması ya da nötralizasyonun tam sağlanamadığı gibi sorunlara da işaret edebilir.

    İletkenliğin Sıcaklık ve pH ile İlişkisi Nasıldır?

    İletkenlik sıcaklığa oldukça duyarlıdır. Sıcaklık arttıkça iyonlar daha hızlı hareket eder, bu da ölçülen iletkenlik değerinin artmasına neden olur. Bu nedenle iletkenlik ölçümleri genellikle 25°C’ye düzeltilmiş (normalize edilmiş) şekilde raporlanır.

    pH ile doğrudan bir ilişki bulunmasa da, pH seviyesinin çok asidik ya da çok bazik olması bazı iyonların çözünmesini artırabilir ve bu da iletkenliği etkileyebilir. Ayrıca pH düzenlemesi için eklenen asit veya baz kimyasalları da iletkenliği dolaylı olarak artırabilir.

    Hangi Durumda Hangi Değer İstenir?

    Su Türü İletkenlik Değeri (µS/cm) Açıklama
    İçme suyu 0 – 250 Düşük iletkenlik, az iyon
    Evsel atık su (ham) 500 – 1500 Doğal kaynaklara yakın
    Endüstriyel atık su (ham) 1500 – 10.000+ Kimyasal içerik yüksek
    Arıtılmış atık su (deşarj suyu) <2000 Alıcı ortama zarar vermemeli
    Soğutma suyu 500 – 2000 Yüksek iletkenlik korozyon riskini artırabilir

    İletkenlik, suyun fiziksel ve kimyasal kalitesine dair önemli bilgiler verir. Ancak bu parametre tek başına yeterli değildir. pH, sıcaklık, askıda katı madde ve diğer kimyasal analizlerle birlikte değerlendirilmelidir. Endüstriyel proseslerde ham su kalitesi kadar, deşarj suyunun çevreye etkisi açısından da dikkatle izlenmesi gereken bir göstergedir.

    İletkenlik değerinin neden yükseldiği ya da düştüğü sorusuna verilecek yanıt, ancak suyun kaynağı, geçtiği prosesler ve hedeflenen kullanım yerine göre farklılık gösterebilir. Bu yüzden analiz sonuçlarını yorumlarken “tek değer – tek sonuç” yaklaşımından uzak durmak gerekir.

     

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR

    1. https://www.epa.gov
    2. https://www.who.int
    3. https://demo.haliccevre.com/wp-content/uploads/2017/10/su-kirliligi-kontrolu-yonetmeligi.pdf
    4. https://intweb.tse.org.tr/

  • SULARDA VE TOPRAKTA BOR: Hayati Bir İz Elementin Çift Yönlü Öyküsü

    Toprak ve su ekosistemlerinde iz elementler grubu içinde yer alan bor, bitki gelişiminden toprak mikrobiyolojisine, tarımsal verimliliğe kadar çok sayıda süreci doğrudan etkileyen kritik bir besin kaynağıdır. Bitkiler için hem “azı karar, çoğu zarar” düsturunun güncel örneklerinden biri olan bor, uygun düzeydeyken hücre duvarı bütünlüğünü güçlendirir, kök gelişimini teşvik eder ve çiçek tutumunu iyileştirirken, fazlası durumunda bitkilerde yaprak yanıkları, büyüme geriliği ve verim kaybı gibi sorunlara yol açar.

    İdeal bor konsantrasyonu, sulama suyunun niteliğine ve bitki türüne bağlı olarak değişse de, genel olarak 0,1–0,5 mg/L arası düzeyler güvenli kabul edilir. Bu sınır içinde bulunan bor, bitkide çiçek atımını azaltır, meyve tutumunu arttırır ve hücre bölünmesinin hızlanmasını sağlayarak bitkinin kök ve sürgün sisteminin sağlıklı büyümesine yardımcı olur. Ayrıca bor, toprak mikroorganizmalarının aktivitelerini canlandırarak organik madde parçalanmasını kolaylaştırır ve bitkilerin besin elementlerini daha etkin biçimde kullanmasını sağlar.

    Bununla birlikte borun tolere edilebilir konsantrasyon aralığı çok dardır. Sulama suyunda 1 mg/L’nin üzerine çıkıldığında pek çok sebze ve meyve türünde yaprak kenarlarında kahverengi yanık izleri, yaprak dökümü ve meyve kalitesinde bozulma gözlemlenir. Toprakta ise bor iyonu solüsyon fazında fazla miktarda biriktiğinde kök hücrelerinde osmotik stresi artırır; kök tüylerinin gelişimini engeller, su ve çözünmüş besin alımını azaltır. Özellikle ince dokulu killi topraklarda bor birikimi kısa sürede toksik düzeylere ulaşabilir; bu da toprağın biyolojik çeşitliliğini ve uzun vadeli verimliliğini olumsuz etkiler.

    Sucul ekosistemlerde borun aşırı birikimi; fitoplankton, kabuklular ve küçük balıklar üzerinde toksik etki yaparak besin ağında bozulmalara yol açabilir. Planktonun zararlı alg türleri arasındaki dengesi değişip suyun kendi kendini temizleme kapasitesi zayıflarken, omurgasız canlı popülasyonları azalabilir. Bu durum, uzun vadede göl ve nehir ekosistemlerinin iyileşme yeteneğini zayıflatır ve su kalitesinin sürekli ölçümünü zorunlu kılar.

    İnsan sağlığı açısından bor, diyetle az miktarda alındığında kemik ve hormon metabolizmasında faydalı rol oynasa da içme suyunda 2 mg/L’nin üzerindeki düzeyler uzun süreli alımda karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını etkileyebilir. Bu nedenle su kıtlığı çeken bölgelerde sulama suyunun tuzaklanarak yer altı suyu ya da içme suyu kaynaklarına karışması riski her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

    Yönetim ve İzleme Önerileri

    Borun çift yönlü etkisini dengede tutmak için düzenli analizler şarttır. Sulama suyunun bor düzeyi, özellikle sezona başlamadan önce ve mevsimsel değişimler sırasında mutlaka ölçülmeli; topraktaki birikim riskine karşı toprak numuneleri yılda en az bir kez analiz edilmelidir. Eğer sulama suyunda bor sınırı aşılıyorsa, alternatif su kaynaklarına yönelmek veya sulama suyu ile saf su karışımı yapmak etkili bir çözüm olabilir. Toprakta fazlalık saptanan parsellerde ise kireç, kalsiyum sülfat (jips) veya organik madde içeren toprak düzenleyicileri uygulayarak bor mobilitesi düşürülebilir ve bitkilerin tolere edebileceği aralığa çekilebilir.

    Sonuç olarak, sulardaki ve topraktaki bor miktarının yönetimi, sürdürülebilir tarım ve sağlıklı ekosistemler için olmazsa olmazdır. Uygun izlemlerle hem bitkisel üretimde yüksek verim alınabilir, hem de çevresel ve insan sağlığı riskleri en aza indirgenebilir. Borun “ne az, ne çok” formülünü doğru uygulamak, modern tarımın hem bilimsel hem de pratik açıdan en büyük sınavlarından biridir.

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR

    https://www.who.int/

    https://www.nature.com/

    https://www.canada.ca/en.html

    https://ucanr.edu/

    https://openknowledge.fao.org/home

  • METAN GAZI; Doğadan Enerjiye, Sağlıktan İklime Uzanan Bir Yolculuk;

    Metan gazı, kimyasal formülü CH₄ olan en basit hidrokarbon gazıdır. Tek bir karbon atomuna bağlı dört hidrojen atomundan oluşur ve doğada renksiz, kokusuz, hafif yanıcı bir gaz olarak bulunur. Fosil yakıt rezervuarlarında hapsolmuş şekilde milyarlarca ton metan birikmiştir ve insan faaliyetleriyle açığa çıkan metan, hem enerji üretiminde hem de iklim değişikliğinde kritik bir rol oynar.

    Metan Nasıl ve Nerelerde Kullanılır?
    Günlük yaşamda ve sanayide metan, doğal gazın ana bileşeni olarak karşımıza çıkar. Evlerimizde ısınma, sıcak su ve yemek pişirme için kullandığımız doğal gazın büyük bölümü metandır. Amerika’da hanelerin %61’i, ısıtma veya pişirme amacıyla doğal gazı tercih etmektedir. Elektrik santrallerinde kömüre kıyasla daha temiz yanması nedeniyle metan, enerji üretiminde de yaygınca kullanılır. Kimya endüstrisinde ise metan, buhar reformlama yoluyla sentez gazına (syngas) dönüştürülerek metanol, amonyak ve diğer pek çok kimyasalın hammaddesi olur. Dünyadaki amonyak üretiminin %72’si doğal gaz beslemeli tesislerde gerçekleşir. Metanol üretiminde de doğal gaza dayalı buhar reformlama, sıvı yakıt ve hammadde kaynağı olarak temel süreçtir.

    Metan Doğal Olarak Nerelerde ve Neden Oluşur

    Metan, yer kabuğunda hem biyolojik hem de jeolojik yollarla birikir. Bataklıklar, sulak alanlar ve pirinç tarlaları gibi oksijeni az ortamlarda yaşayan metanojen mikroorganizmalar, organik maddeleri parçalarken metan üretir. Geviş getiren hayvanların sindirim sisteminde de bu gaz açığa çıkar. Yeryüzünde, bitki ve hayvan kalıntılarının milyonlarca yıl boyunca yüksek sıcaklık ve basınç altında dönüşmesiyle oluşan doğal gaz yatakları, zengin metan rezervuarlarıdır. Günümüzde petrol ve gaz çıkarma faaliyetleri sırasında sondaj ve boru hatlarındaki kaçaklar, bu eski rezervuarlardan atmosfere metan salınımına yol açar.

     

     

    İnsan Sağlığına ve Güvenliğe Etkileri

    Metan, doğrudan toksik olmamakla birlikte kapalı ve kötü havalandırılan ortamlarda birikerek oksijen seviyesini düşürür ve boğulma riski yaratır. Renksiz ve kokusuz olduğundan, kaçak tespitinde mutlaka gaz dedektörleri kullanılmalıdır. Metan–hava karışımı, %5–15 aralığında patlayıcı özellik kazanır; bu nedenle ev ve sanayi tesislerinde gaz kaçağı yangın veya patlamaya neden olabilir. Ayrıca doğal gaz sistemlerinde oluşabilecek metan kaçakları, karbon monoksit (CO) birikimini tetikleyerek dolaylı sağlık riskleri de yaratabilir.

     

    Metanın İklim Üzerindeki Gücü

    Metan, kısa ömürlü bir gaz olmasına rağmen (atmosferde ortalama ömrü ~10 yıl), 100 yıllık zaman ölçeğinde CO₂’ye kıyasla yaklaşık 28–34 kat daha yüksek ısınma potansiyeline sahiptir. Bu yüksek etki, metanı karbondioksite ikinci sırada en önemli antropojenik sera gazı yapar. Tarım (özellikle hayvancılık ve pirinç tarlaları) küresel metan emisyonlarının dörtte birini, enerji sektörü ise hemen arkasından gelen büyük payı oluşturur. Atmosferde yükselen metan, troposferik ozon oluşumunu da hızlandırarak solunum yolu hastalıklarını artırır ve kısa vadede küresel ısınmayı şiddetlendirir.

     

    Metan Emisyonlarını Azaltmak Mümkün Mü?

    Metan yönetimi, iklim krizine karşı atılacak en hızlı adımlardan biridir. Öncelikle petrol ve gaz altyapısındaki sızıntıların tespiti ve onarımı, sera gazı emisyonlarını hızla düşürür. Çöp depolama sahalarından toplanan metan, biyogaz tesislerinde yakıt veya elektrik enerjisine dönüştürülebilir. Tarımsal atık yönetimi ve su yönetimi iyileştirildiğinde biyojenik metan salınımı azalır. Son olarak, fosil yakıt kullanımı yerine rüzgâr, güneş ve biyoyakıt gibi yenilenebilir kaynaklara geçiş, uzun vadede metan emisyonlarını kontrol altına almada kritik rol oynar.

     

    Geleceğe Bakış

    Enerji sistemi mühendisleri, metan kaçaklarını tespit eden ileri teknolojiler (uydu, dron, sensör ağları) geliştiriyor. Yasalar ve standartlar, yeni ve mevcut tesislerde daha sıkı metan kontrol önlemleri getiriyor. Biyogaz, yeşil amonyak ve yenilenebilir metanol gibi düşük karbonlu yakıtlar, metan temelli kimyasalların ikame yolları olarak öne çıkıyor. Bu çabalar hem enerji güvenliğimizi hem de iklim hedeflerimizi destekleyerek daha temiz bir geleceğe kapı aralıyor.

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR
    epa.gov (Erişim tarihi: 08.07.2025)
    eia.gov (Erişim tarihi: 08.07.2025)
    en.wikipedia.org (Erişim tarihi: 08.07.2025)
    neutrons.ornl.gov) (Erişim tarihi: 08.07.2025)

     

  • Eylül 2025 Eğitim Planı Hakkında Duyuru

    İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı tarafından 2025 yılı Eylül ayında düzenlenmesi planlanan eğitimler ile ilgili bilgiler için tıklayınız.

    Kaynak : T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı | Duyurular

  • MÜZİK YAYIN İZNİ VE GÜRÜLTÜ ÖLÇÜMÜ

     

    Müzik yayın izni ‘Çevresel Gürültü Kontrol Yönetmeliği kapsamında müzik yayını yapan işyerlerine akustik rapor değerlendirmesi sonucunda verilen izindir. Müzik yayını ise gerçek enstrüman ve/veya seslerle, banttan ya da elektronik olarak yükseltilmiş ses kaynağı kullanılarak yapılan müzik faaliyetleridir. Cafe, bar, restaurant, düğün salonu vb işletmelerin müzik yayını yapabilmesi için alması gereken belgeye ‘Müzik Yayın İzin Belgesi’ denir. Bu belge Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından düzenlenmektedir.  Müzik yayını ister banttan ister canlı performans şeklinde olsun işletmelerin bu izin belgesini alması zorunludur.

    Asıl iş konusu itibariyle müzik iznine tabi olmayan; kuaför, market, kahvehane, spor salonu, pastane gibi işyerleri, Yönetmelik kapsamında çevresel gürültü oluşturmayacak şekilde faaliyetlerini sürdürebilirler.

     

    MÜZİK YAYINI YAPMAK İSTEYEN İŞ YERLERİ İÇİN GEREKLİ BELGELER

    1. Başvuru dilekçesi,
    2. İş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatı Örneği,
    3. Varsa Turizm İşletme Belgesi örneği,
    4. Vergi levhası örneği,
    5. İmza sirküsü veya vekâletname,
    6. Akustik Rapor,
    7. Taahhütnamenin ıslak imzalı nüshası,
    8. “Müzik Yayın İzni Başvuru Ücreti” dekontu

     

    MÜZİK YAYINI YAPMAK İSTEYEN DENİZ ARAÇLARI İÇİN GEREKLİ BELGELER

    1. Başvuru dilekçesi,
    2. Varsa İş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatı Örneği,
    3. Varsa Turizm İşletme Belgesi,
    4. Bağlı bulunduğu liman başkanlığının uygun görüşü,
    5. İmza sirküsü veya vekâletname,
    6. Müzik yayını yapacağı alanın koordinat bilgileri,
    7. Akustik Rapor,
    8. Taahhütnamenin ıslak imzalı nüshası,
    9. “Müzik Yayın İzni Başvuru Ücreti” dekontu

     

    AKUSTİK RAPOR İÇİN KRİTELER

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Gürültü Kontrol Yönetmeliği Ek-7’de yer alan hususlar kapsamında yeterlik belgesi almış yetkili laboratuvarlar tarafından düzenlenmelidir.

    Rapor 2 nüsha ve 1CD olarak hazırlanmalıdır. Raporun 1 nüshası yerinde denetim için işletmede bulunurken, 1 nüsha ve 1CD başvuru için İl Müdürlüğü’ne verilmelidir.

     

    MÜZİK YAYIN İZNİ İÇİN KRİTELER

    Gürültü Kontrol Yönetmeliği yayımı tarihinden (30.11.2022) önce canlı müzik izin belgesi almış olan işyerleri iki yıl içerisinde bu Yönetmelik çerçevesinde müzik yayın izni almak üzere başvuruda bulunmalıdır.

    Müzik Yayın İzin Belgesi süresi 3 (üç) yıldır. Sürenin sona ermesinden en az 6 (altı) ay önce müzik izninin yenilenmesi için başvuru yapılmalıdır.

    Akustik rapor, müzik yayını için izin başvurusu sırasında diğer evraklar ile İl Müdürlüklerine sunulur ve değerlendirmeye alınır. Rapor uygun bulunursa, müzik yayın izin belgesi verilir. Eğer rapor uygun bulunmazsa, İl Müdürlüğü tarafından belirtilen eksikliklerin giderilmesinin ardından yeniden başvuru yapılması gerekmektedir.

     

    İl Müdürlükleri İletişim Bilgileri: https://csb.gov.tr/il-mudurluklerimiz

     

     

    Nihan ERMİŞ GÜLENÇ

    Kalite Mühendisi

     

    KAYNAKLAR

    https://webdosya.csb.gov.tr/db/istanbul/haberler/duyuru–sten-len-belgeler-20230113084714_20230113115725-1-20230113101125.pdf

    https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=39864&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5

    https://webdosya.csb.gov.tr/db/cygm/icerikler/bakan-oluru-muz-k-yayin-izn-ne-il-sk-n-usul-ve-esaslar-20230102150833.pdf