Demo

Etiket: iklim değişikliği

  • EKO ANKSİYETE

    Eko anksiyete, en azından henüz bir hastalık olarak kabul edilmiyor, ancak yaşadığımız iklim acil durumuyla ilgili artan endişe, psikolojik bozukluklara yol açabilir. Amerikan Psikoloji Derneği (APA), eko-anksiyeteyi  “iklim değişikliğinin görünüşte geri dönülmez etkisini gözlemlemekten kaynaklanan kronik çevresel felaket korkusu  ve bununla bağlantılı olarak kişinin ve gelecek nesillerin geleceği için duyduğu kaygı” olarak tanımlıyor. Bu nedenle APA,   gezegenimizi etkileyen büyük çevre sorunlarının içselleştirilmesinin bazı insanlarda değişen ciddiyete sahip psikolojik sonuçları olabileceğini düşünmektedir.

    Nüfusun ne kadarının bu son hastalıktan muzdarip olduğuna dair bir veri olmasa da uzmanlar, iklimle ilgili sorunlar arttıkça eko-anksiyete yaşayan insan sayısının da artacağını söylüyor. 

    Eko-anksiyete  herkesi eşit şekilde etkilemez.  Aslında, çevrenin korunması konusunda daha bilinçli olan insanlar arasında daha yaygın olma eğilimindedir.

    Semptomlar şunları içerir: hafif anksiyete vakaları, stres, uyku bozuklukları, sinirlilik, vb. Daha ciddi vakalarda, eko-anksiyete boğulma hissine ve hatta depresyona neden olabilir. İkinci grupta, insanların gezegenin durumu hakkında güçlü bir suçluluk duygusu ifade etmeleri oldukça yaygındır ve bu, çocuk sahibi olanlar arasında geleceklerini düşünürken daha da kötüleşebilir.

    SOLASTALGİA

    Eko-anksiyete yeni bir kavramdır, ancak   tıp dergisi Lancet’in 2015 yılında iklim değişikliğinin insan refahı üzerindeki etkisiyle ilgili bir terim olarak dahil ettiği solastalji ile yakından bağlantılıdır. Aynı zamanda bir hastalık olarak kabul edilmeyen Solastalgia, Avustralyalı filozof Glenn Albrecht tarafından icat edildi ve   insan faaliyetleri veya iklim nedeniyle kendi bölgelerindeki yıkıcı değişikliklerin ardından yerli bir popülasyonda meydana gelen bir dizi psikolojik bozukluğu tanımlar.

    Bu nedenle Solastalgia, bir doğal afetin sonuçlarına zaten katlanmış insanları etkiler ve onu eko-anksiyeteden ayıran şey de budur.

    MIT (Massachusetts Institute of Technology) tarafından 2005 yılında Katrina Kasırgası’ndan sağ kurtulanlar arasında hazırlanan bir rapora göre, doğal bir afete maruz kalmış kişilerin,  travma sonrası stres veya depresyona ek olarak  akıl hastalığına yakalanma olasılığı %4 daha fazladır.

     

    EKO ANKSİYETEYİ AŞMAK İÇİN İPUÇLARI

    Eko anksiyetenin etkileri diğer anksiyeteyle ilgili bozukluklar gibi en aza indirilebilir, yani her koşulda olumlu yön arayarak,   kişinin kendi dürtüleri karşısında  duygusal düzenleme üzerinde çalışarak,  olumsuzluklarla yüzleşmek için dayanıklılık geliştirerek vb.

    En azından suçluluk duygusunu azaltmak için bir diğer önemli faktör,   hem kendimizde hem de başkalarında sürdürülebilir bir yaşam tarzını teşvik ederek gezegene özen göstermek için üzerimize düşeni yapmaktır.

    Düşmanı tanımak esastır ve  iklim değişikliği eğitiminin devreye girdiği yer burasıdır. Kendinizin ve başkalarının sorunla ilgili farkındalığını artırın. Çevreyi mümkün olduğunca korumak için sorumlu tüketim  ve  geri dönüşüm   taahhüdünde bulunun . Ayrıca  plastik tüketiminizi de azaltın. Bir şehir bahçesi kurmak  veya  plogging  (koşmak ve yerden plastik toplamak)   gibi sürdürülebilir faaliyetlerde  bulunun. Musluğu açık bırakmak veya yere sakız atmak gibi çevreyi kirleten küçük şeylerden kaçının , çünkü en küçük ayrıntı bile önemlidir.

    Eko anksiyete ile mücadelede olumlu bir haber,  iklim sorunlarının, nüfusun büyük bir bölümünde gezegene özen gösterme gerekliliği bilincinde bir değişikliğe neden olmasıdır.Küresel trendler şirketi WGSN tarafından yürütülen bir ankete göre, küresel ankete katılanların %90’ı iklim krizini düşünmenin kendilerini gelecekleri hakkında rahatsız hissettirdiğini söyledi; bu, özellikle gençler için bir tür  yeşil aktivizme dönüşüyor.

     

    EKOLOJİK YAS NEDİR?

    Eko anksiyete benzer bir başka terim de ‘ekolojik yas’dır. Ekolojik yas, doğal çevremizin mevcut ve öngörülen gelecekteki kaybından ve iklim değişikliğinin etkilerinden duyulan üzüntü ve yas hissini ifade eder. Bu tür kayıpların kaçınılmaz hale geldiğini kabul etme düzeyi anlamına gelir. Keder ve yası vurgulayan bu terim, gidenin geri getirilemeyeceğini ve kayıpla yüzleşmeye başladığımızı ima eder.

    Diğer yas türleri gibi ekolojik yasın da beş aşamadan geçtiği söylenir.

    1) Reddetme: Bunun doğru olamayacağını, başka faktörlerin devrede olduğunu iddia etmek.

    2) Öfke: Ben ve diğerlerinin bunun olduğunu neden daha önce fark etmediğini sormak, suçluları bulmak, sebepleri vurgulamak ve suçu dağıtmak.

    3) Pazarlık: Çözüm aramak, durumu tersine çevirmeyi ummak ve başkalarını radikal iyileştirici önlemler almaya ikna etmeye çalışmak.

    4) Depresyon: İyileştirici eylemin işe yaramadığını fark etmek, korkuları içselleştirmek ve çözümden vazgeçmek.

    5) Kabullenmek: Kayıp gerçeğini kabul etmek ve daha az ya da farklı kaynaklara dayalı yeni bir yol için planlar yapmak.

    Bir afet sonucu yerel çevremiz zarar görürse, ekolojik yası oldukça hızlı yaşayabiliriz.

    Örneğin, Avustralya’daki birçok insan, aile ve topluluk, ülkenin bazı bölgelerini kasıp kavuran orman yangınlarını düşündüklerinde muhtemelen ekolojik bir yas duyuyorlar. Yangınlar sadece ormanları ve evleri yok etmekle kalmadı, aynı zamanda koalalar, kangurular ve diğerleri gibi yüzbinlerce hayvanı da öldürdü.

    Ekolojik yas ve eko anksiyete farklıdır. Eko anksiyete bizi hala önleyici eyleme teşvik edebilir ve önleyici eylem, eko anksiyete için bir çare bile olabilir, ancak ekolojik yas, bir şeylerin gittiğini ve ilerlemek için yeni yollar bulunması gerektiğini kabul etme sürecidir. Ekolojik yasın beş aşamasında (yukarıda) mücadeleci eylem vurgulanmaz. Yas yaşayan birinin bunun yerine anksiyete yaşaması gerektiğini veya anksiyete yaşayan birinin yas yaşaması gerektiğini söylemek için hiçbir neden yok – biri doğru, diğeri yanlış değil. Her birimiz, iç sesimizin bize söylediği şekilde çevresel zorlukları hissetme ve bunlara tepki verme hakkına sahibiz.

     

    Feyza YALÇIN
    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR
    https://www.iberdrola.com/
    https://www.ecoanxiety.com/

  • KÜRESEL ISINMA (İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ) ETKİLERİ

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    İklim değişikliğinin etkileri şimdiden hissedilmektedir. Küresel ısınma sanayi öncesi seviyelerin yaklaşık 1° C üzerine çıkmıştır. Artık küresel ısınmanın her yarım derecesi (hatta daha azı) önem arz etmektedir.

    İklim değişikliğinin etkilerinin listesi saymakla bitmeyecek derecede fazladır. Örneğin; ısı dalgalarının daha sık ve daha uzun sürmesi ve aşırı yağış olaylarının birçok bölgede daha yoğun ve sık yaşanması muhtemeldir. Okyanuslar ısınmaya ve asitleşmeye devam edecekler ve küresel ortalama deniz seviyesi yükselmeye devam edecektir. Bütün bunlar insan yaşamı üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olacaktır ve şimdiden etkisini göstermeye başlamıştır.

    İklim değişikliğini ele almak için acil ihtiyaç, hükümetlerin harekete geçmesidir. Küçük çaplı kendimizce aldığımız önlemler ne kadar önemliyse de, büyük önemler alınmadıkça etkilerin azalması mümkün değildir. Bu önlemler, iklim değişikliği değerlendirmesi için dünyanın önde gelen bilimsel organı, Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından Ekim 2018’de yayınlanan büyük bir raporun yayınlanmasıyla daha da belirginleşmiştir. IPCC, yıkıcı küresel ısınmadan kaçınmak için, sanayi öncesi seviyelerin üstünde 1,5°C’ye ulaşmamamız gerektiği ya da en azından bunu aşmaması gerektiği konusunda uyarıyor. Rapor, 1.5°C ve 2°C senaryoları arasındaki büyük farkları ortaya koymaktadır.

    İklim değişikliği ile mücadele etmek, insanların canlı ve sağlıklı bir çevrede sağlama şansı verir. Ayrıca bu bize, örneğin daha fazla insanın daha temiz ve daha ucuz enerji kaynaklarına erişmesini ve yeni sektörlerde iş fırsatları yaratmasını sağlayarak, insan haklarını geliştirme fırsatını da verecektir.

     

    Sinem KURTULUŞ
    Çevre Mühendisi / Raportör

     

    Kaynaklar:

    1-https://www.amnesty.org/en/what-we-do/climate-change/?utm_source=google&utm_medium=cpc&gclid=EAIaIQobChMIkOzgnPy64gIVVvhRCh1xgAmPEAAYASAAEgJz8vD_BwE

    2-https://www.israel21c.org/we-need-to-rethink-everything-we-know-about-global-warming/

  • İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve TÜRKİYE’ DEKİ ETKİLERİ

    1. Giriş

    Genel bir yaklaşımla, iklim değişikliği, “Nedeni ne olursa olsun iklim koşullarındaki büyük ölçekli (küresel) ve önemli yerel etkileri bulunan, uzun süreli ve yavaş gelişen değişiklikler” biçiminde tanımlanabilir. İklimdeki değişiklikler, buzul ve buzullar arası çağlar arasında, dünyanın çeşitli bölgelerinde ortalama sıcaklıklarda oluşan büyük değişiklikler şeklinde ortaya çıktığı gibi, yağış değişimlerini de içermektedir. Bugünkü bilgilerimize göre, yerkürenin çok uzun jeolojik tarihi boyunca iklim sisteminde doğal yollarla birçok değişiklik olmuştur. Jeolojik devirlerdeki iklim değişiklikleri, özellikle buzul hareketleri ve deniz seviyesindeki değişimler yoluyla yalnızca dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış, ekolojik sistemlerde de kalıcı değişiklikler oluşturmuştur(Türkeş,2000).

    1. Gereç Yöntem ve Bulgular

     Küresel ısınma sonucu dünya yüzeyine yakın ortalama hava sıcaklığındaki artış, 2000 yılında sona eren yüz yıllık süreçte 0.6 ±0.2°C olmuştur. Bu artış 2005 yılında sona eren geçmiş yüz yıllık süreç içerisinde ise 0.74 ±0.18°C’ ye yükselmiştir. Küresel ısınmanın boyutlarını, İngiltere’de East Anglia Üniversitesi İklim Araştırmaları Birimi ve Meteoroloji Ofisi’nin Hadley Merkezi tarafından hazırlanan raporda gözlemlemek mümkündür. Buradaki veriler kara ve okyanus istasyonlarından elde edilen sıcaklıklar olup, 0°C sıcaklıklar 1961-1990 yılları arasındaki ortalama sıcaklıkları göstermektedir (Sağlam, Düzgüneş, Balık 2008).

    2.1. Küresel İklimdeki Değişiklikleri Yönlendiren Kuvvet: Sera Etkisi

    İklim sistemi için önemli olan doğal etmenlerin başında sera etkisi gelmektedir. Sera etkisi sadeleştirilerek şu şekilde açıklanabilir: Bulutsuz ve açık bir havada, kısa dalgalı güneş ışınımının önemli bir bölümü atmosferi geçerek yeryüzüne ulaşır ve orada emilir. Ancak, yerkürenin sıcak yüzeyinden salınan uzun dalgalı yer ışınımının bir bölümü, uzaya kaçmadan önce atmosferin yukarı seviyelerinde bulunan çok sayıdaki ışınımsal olarak etkin eser gazlar (sera gazları) tarafından emilir ve sonra tekrar salınır. Doğal sera gazlarının en önemlileri, başta en büyük katkıyı sağlayan su buharı (H2O) olmak üzere, karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazotmonoksit (N2O) ve troposfer ile stratosferde (troposferin üzerindeki atmosfer bölümü) bulunan ozon (O3) gazlarıdır (Türkeş,2000).

    2.2. Küresel İklim Değişikliğinin Potansiyel Etkileri

    Küresel iklim değişikliğinin, küresel ve bölgesel anlamda bir takım etkilerinin ortaya çıkacağı beklenmektedir. Küresel iklim değişikliğinin tarım, orman ve bitki örtüsü, temiz su kaynakları, deniz seviyesi, enerji, insan sağlığı ve bio çeşitlilik üzerinde önemli etkileri olacaktır. Bununla beraber, küresel iklim değişikliğinin sosyal ve ekonomik yaşamda bir takım zincirleme etkilerinin olması da kaçınılmaz görünmektedir.

    2.2.1. Deniz Seviyesinde Yükselme Ve Sahil Bölgeleri

    2100 yılına kadar deniz seviyesinde 0.09 ila 0.88 metrelik bir yükselme beklenmektedir. Ortalama bir değer olarak deniz seviyesinin 0.48 metre yükseleceği tahmin edilmektedir.

    2.2.2.Enerji

    Uluslararası Enerji Ajansı’nın Referans Senaryosu’na göre, 2006-2030 yılları arasında enerji tüketimi ile bağlantılı karbondioksit emisyonları, %45 oranında artış gösterecektir. 2006-2030 döneminde enerji bağlantılı emisyon artışında ortaya çıkması beklenen 13 milyar ton’luk yükselişin, yaklaşık olarak %75’i, Çin (6,1 milyar ton), Hindistan (2 milyar) ve Orta Doğu (1,3 milyar ton) bölgelerinden kaynaklanacaktır.

    2.2.3.İnsan Sağlığı

    2003 yılında, Güney ve Batı Avrupa’da sıcaklık dolayısıyla 20.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Küresel sıcaklıklarda 2.3°C düzeyinde bir artışın, 2080 yılına kadar yapılan projeksiyonlarda 270 milyon insanın, 3.3°C düzeyinde bir sıcaklık artışının da 330 milyona kadar insanın sıtma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olacağı öngörülmektedir.

    2.2.4.Tarım

    Tarım konusunda yapılan küresel projeksiyonlarda, gelişmekte olan ülkelerin artan sıcaklık artışından olumsuz şekilde etkileneceğini öngörülmektedir. Oysa, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD, 2°C düzeyine kadar olan sıcaklık artışından olumlu bir şekilde etkileneceklerdir. Ayrıca, 2080 yılına kadar 2.5°C düzeyinde bir sıcaklık artışı, 50 milyona yakın insanın açlık riski yaşamasına neden olacaktır.

    2.2.5.Doğal Çevre Ve Türler

    1-2°C düzeyinde bir sıcaklık artışından, %10’luk bir ekosistem bölgesinin etkileneceği bildirilmektedir. Sıcaklık artışının 2°C düzeyinin üstüne çıktığı durumlarda ise, dünya ekosisteminin %20’sinden daha fazlasının etkileneceği beklenmektedir.

    2.2.6.Su Kaynakları

    Günümüzde, 1.3 milyar insan uygun ve güvenli su tedariki imkanlarına sahip olamazken, 2 milyar insan uygun sağlık koruma önlemlerinden yoksun bir şekilde hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu insanlar, dünya geneline yayılmış olmalarına rağmen (öncelikle Orta Doğu, Kuzey ve Güney Afrika), 19 ülke su kıtlığı veya su stresi ile karşı karşıyadır. 2 ila 2.5°C düzeyinde bir sıcaklık artışıyla birlikte, 2.4 ila 3.1 milyar insanın temiz su kaynaklarına ulaşma konusunda risk altında olacağı bildirilmektedir.

    2.2.6.Ormanlar

    Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin orman örtüsü üzerinde etkileri olacağı aşikârdır. Ormanlarda ağaçlar, böcekler ve diğer canlılar arasında çok hassas bir denge mevcuttur. Örneğin; 1993-2000 yılları arasında Alaska’ da 930.810 hektar orman alanı zararlı böcekler tarafından istila edilmiş, aynı süre içinde yılda 30 milyon ağaç bu nedenle kaybedilmiştir (Doğan, Tüzer, 2011).

    2.3. Türkiye’de İklim Değişikliği

    Türkiye diğer ülkelere göre bu konuda daha şanslıdır. Çünkü; Tropikal kasırgalar, El-Nino ve muson yağışları gibi küresel etkisi çok büyük olan meteorolojik olayların etki sahalarında çok uzaktır ve direkt etkilenmesi söz konusu olmayıp ancak dolaylı olarak etkilenmektedir.  Farklı Meteorolojik sistemlerin (Sibirya Yüksek Basınç Sistemi, Azor Yüksek Basınç Sistemi, İzlanda Alçak Basınç Sistemi, Basra Alçak Basınç Sistemi) etkisinde kalmaktadır.  Kara ve Deniz dağılımı nedeniyle önemli bir kazanıma sahiptir. Bu kazanım kıyılardaki (Dağların deniz tarafının) yağış rejiminin zenginliğini sağlamaktadır (Kayhan, 2007).

    Dünya Doğayı Koruma Derneği (WWF)-Türkiye’nin gerçekleştirdiği Türkiye’ nin Yarınları Projesi Sonuç Raporu’ na göre iklim değişikliğinin başlıca etkileri şöyle olacak:

    • Sıcaklık artışı 2030’ lu yılların sonuna kadar sınırlı kalacak, bu dönemden sonra hızlı bir artış gözlenecek,
    • Mevsimsel ve bölgesel farklılıklar göstermekle beraber sıcaklık artışının kış mevsiminde 4°C, yazın ise 6°C civarına ulaşması bekleniyor (1960-1990 döneminde göre),
    • Kış yağışlarında Türkiye’ nin genelinde azalma görülürken bir tek Kuzey Anadolu’nun doğu yarısında yağışlarda artış görülecek.

    2011 yılında yayımlanan İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı da, Türkiye’ de yıllık ortalama sıcaklığın gelecek yıllarda 2.5°-4°C artacağını, artışın Ege ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde 4°C’ yi, iç bölgelerinde ise 5˚C’ yi bulacağını öngörürken, Türkiye’nin yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koyuyor.[5]

    2.4. Küresel Isınmaya Karşı Küresel İşbirliği

    Dünya ekosistemlerini etkileyen küresel ısınmaya karşı küresel önlemlerin alınması zorunludur. Bu konuda öncelikle Kyoto Protokolü tüm ülkelerce imzalanıp gereği yerine getirilmelidir. Bu kapsamda bireyler, yerel yönetimler, hükümetler ve çevre konularında çalışan sivil toplum örgütlerinin her birine ayrı ayrı önemli görevler düşmektedir. Ortak amaç sera gazı emisyonlarını azaltacak genel ve özel önlemler almak olmalıdır (Sağlam, Düzgüneş, Balık, 2008).

    1. Tartışma

    İklim değişikliği ile ilgili bulgular ve öngörülen sonuçlar yukarıda detaylı olarak verilmiştir. Bu minvalde iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda küresel bazda bir bilinçlenme zorunlu hale gelmiştir. İlerleyen dönemlerde değişen koşullar gereği küresel krizlere yol açabileceği öngörülmektedir. Gerek küresel ölçekte gerek ülkemiz bazında yaşanan olumsuzluklar canlı yaşamını olumsuz etkilemektedir.

    1. Sonuç

    İklim değişikliği konusunun alt başlıklarda etki alanlarına değinilmiş ve yapılan birçok bilimsel çalışmada konunun hayati önemi gözler önüne serilmiştir. Ülkelerin emisyonları konusunda hedefler konmuş ve sağlamaları yönünde kontrolleri takip edilmektedir. Çeşitli uluslar arası protokol ve sözleşmelerle bu sağlanmaya başlanmıştır. Daha fazla ülkenin bu protokollere katılım göstermesi ve çevre bilincinin küresel bir düzeyde yerleştirilmesi gerekmektedir. Bunun yanında bireysel olarak da küresel ısınma konusunda bilincin artırılması gerekmektedir,  bireyin çevre ile ilgili eğitiminin ailede başlaması bu yolda atılacak en temel adımdır.

    Ayrıca ağaçlandırma çalışmalarının artırılması, enerji tasarrufunun sağlanması, tüketimin azaltılıp yeniden kullanıma ve geri dönüşüme gerekli ilgilinin gösterilmesi, toplu taşımaya yönelme, temiz enerji kullanımı konusunda yatırımların yapılması, çevre dostu ürünlerin kullanımı gibi önlemler hayata geçirilebilir.

     

    Aygül YILMAZ
    Çevre ve Kimya Mühendisi/Kalite Sorumlusu

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                              Okumak İsteyebilirsiniz: Küresel Isınma (İklim Değişikliği) Etkileri

     

    Kaynaklar:

    [1]. Doğan, S. Ve Tüzer, M.,2011, Küresel İklim Değişikliği Ve Potansiyel Etkileri, C.Ü. İktisadi Ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 1

    [2]Kayhan, M. Küresel İklim Değişikliği Ve Türkiye, 2007, T.C Çevre Ve Orman Bakanlığı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü

    [3]. Sağlam, N., Düzgüneş,E. Ve Balık,İ.,2008, Küresel Isınma Ve İklim Değişikliği, E.Ü. Su Ürünleri Dergisi

    [4]. Türkeş, M., Sümer, U. M. ve Çetiner, G. 2000, ‘Küresel iklim değişikliği ve olası etkileri’, Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (13 Nisan 2000, İstanbul Sanayi Odası),

    [5].https://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/iklim_degisikligi_ve_enerji/iklim_degisikligi/kuresel_iklim_degisikligi_ve_turkiye/turkiyenin_iklim_politikasi/

  • İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve MEVCUT DURUM

    İklim Değişikliği ve Mevcut Durum

    İklim Değişikliği

    İklim sistemi, atmosfer, kara yüzeyleri, kar ve buz, okyanuslar ve diğer su kütleleri ile canlıları kapsayan karmaşık ve etkileşimli bir sistemdir. Bu sistem, zaman içinde, kendi iç dinamiklerinin etkisi altında veya dış etmenlerdeki (zorlamalar olarak adlandırılmaktadır) değişikliklere bağlı olarak yavaş yavaş değişim gösterir. Dış zorlamalar, volkanik patlamalar ve güneşle ilgili değişkenlikler gibi doğal olaylar ile atmosferin bileşimindeki insan kaynaklı değişiklikleri içerir. Güneş radyasyonu, iklim sisteminin güç kaynağıdır. Yerkürenin radyasyon dengesini etkileyen, dolayısıyla iklimi değiştiren üç temel yol bulunmaktadır:

    1. Gelen güneş radyasyonundaki değişiklikler (Güneşin kendisindeki ya da Yerkürenin yörüngesindeki değişikliklere bağlı olarak)
    2. Güneş radyasyonunun yansıtılan kısmındaki değişiklikler (bu kısım albedo olarak adlandırılmaktadır ve bulut örtüsü, aerosoller denilen küçük parçacıklar ya da arazi örtüsündeki değişikliklere bağlı olarak değişebilmektedir)
    3. Yerküreden uzaya geri gönderilen uzun dalgalı radyasyondaki değişiklikler (sera gazı salınımlarının atmosferdeki birikimlerine bağlı olarak). Bunların yanı sıra, rüzgarlar ve okyanus akıntılarının, Yerküre yüzeyi üzerindeki ısı dağılımında oynadıkları rol nedeniyle, iklim üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır.

    İklim değişikliği, “nedeni ne olursa olsun iklimin ortalama durumunda ve/ya da değişkenliğinde onlarca yıl ya da daha uzun süre boyunca gerçekleşen değişiklikler” biçiminde tanımlanmaktadır. Dünyamızın bugüne kadarki tarihi boyunca, yaklaşık 4,5 milyarlık bir periyotta iklim sisteminde, milyonlarca yıldan on yıllara kadar tüm zaman ölçeklerinde doğal etmenler ve süreçlerle birçok değişiklik olmuştur. Jeolojik devirlerdeki iklim değişiklikleri, özellikle buzul hareketleri ve deniz seviyesindeki değişimler yoluyla yalnızca dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış, ekolojik sistemlerde de kalıcı değişiklikler meydana getirmiştir.

    Günümüzde sözü edilen küresel iklim değişikliği ise, fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazı birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda Yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışı ve iklimde oluşan değişiklikleri ifade etmektedir.

    Yeryüzünde ve atmosferde tutulan ısı enerjisi, atmosfer ve okyanus dolaşımıyla yeryüzünde dağılır ve uzun dalgalı yer radyasyonu olarak atmosfere geri verilir. Bunun bir bölümü, bulutlarca ve atmosferdeki sera etkisini düzenleyen sera gazlarınca soğurularak atmosferden tekrar geri salınır. Bu sayede Yerküre yüzeyi ve alt atmosfer ısınır. Yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu sürece doğal sera etkisi denmektedir. Atmosfer kompozisyonunda bulunan sera gazlarından yoğunluklarının artması tehlikeli olarak nitelendirilen belli başlı sera gazları ve sera gazları içerisindeki yaklaşık bulunma oranları sırasıyla;

    Sera Gazı Adı

    Sera Gazları İçerisindeki Yaklaşık Bulunma Oranı
    Karbondioksit (CO2) %72
    Metan (CH4) %19
    Diazotmonoksit (N2O) %6
    Florlu Gazlar

    §  Hidro-floro-karbonlar (HFCs)

    §  Perfloro-karbonlar (PFCs)

    §  Sülfür hegza florür (SF6)

    %3

    Küresel iklim değişikliği, yerkürenin uzun jeoloji tarihi boyunca yaşanan iklimin doğal değişkenliğine ek olarak insan etkinliklerinin neden olduğu bir değişikliktir.

    Buna paralel olarak, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde (BMİDÇS) iklim değişikliği, “karşılaştırılabilir bir zaman döneminde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” biçiminde tanımlanmaktadır.

    Fosil ve biyokütle yakıtların yakılması, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının en büyük kaynağıdır. Çimento üretimi karbondioksit, tarım ve katı atık düzenli depolama sahaları metan gazı salmaktadır. Gübre kullanımı ve naylon üretimi, diazot monoksit ve buzdolabı ile klimalar florine sera gazı emisyonlarını artırmaktadır. Arazi kullanımı değişiklikleri de iklim sistemini önemli ölçüde etkilemektedir. Tarım amaçlı kullanım için arazi açılması, koyu renkli yüzeyin miktarını artırmakta ve sonuç olarak gelen güneş radyasyonu yansımaktan çok emilmektedir. Arazi açılması ayrıca, ormanların tahrip edilmesi nedeniyle, karbondioksiti tutan ve depolayan ağaç ve bitkilerin azalması anlamına gelmektedir. Çölleştirme, atmosfere geçen toz miktarında artışa neden olması dolayısıyla güneşten Yerküre yüzeyine gelen enerjiyi azaltarak küresel ısınmayı yavaşlatan bir etkiye sahip olabilmektedir. Şehirleşme, şehir ısı adalarının, yani şehirlerde çevrelerine göre daha sıcak alanların oluşmasına yol açmaktadır.

    Mevcut Durum

    Özellikle sanayi devrimi sonrası özellikle 1750’li yıllardan itibaren, hız kazanan insan faaliyetleri etkisiyle atmosferin kompozisyonu değişmekte, sera gazı emisyonları artmaktadır. En önemli sera gazı olan CO2`nin atmosferdeki birikimi sanayi öncesi dönemde yaklaşık 280 ppm’den (milyonda bir parçacık) Mart 2018’de 407,96 ppm’e yükselmiştir. Sanayi öncesi dönemde yaklaşık 715 ppb (milyarda bir parçacık) olan CH4 birikimi, 2017 yılı sonunda 1859 ppb’e çıkmıştır. Küresel atmosferik N2O birikimi sanayi öncesi dönemde yaklaşık 270 ppb düzeyindeyken 2017 yılında 330 ppb’ye çıkmıştır.

    İklim değişikliği ile ülkemizi ve dünyayı bekleyen tehlikeler

    İklim değişikliği, sosyal ve ekonomik sektörler ile canlı yaşamı ile doğrudan ilişkili su kaynakları, doğal afet, biyolojik çeşitlilik, ekosistem hizmetleri ve halk sağlığı gibi alanları etkilemektedir.  Bu çerçevede, yağış rejiminin değişmesi ile su sıkıntısı yaşanması ve/veya sellerin meydana gelmesi, deniz seviyesinin yükselmesi kıyı bölgelerinin özellikle deltaların zarar görmesi, sıcaklık artışı ile çölleşmenin artması, yaz aylarında yağış miktarının azalması, tarımda su tüketiminin giderek artması, yüzey sularının kaybedilmesi, su, toprak gibi doğal kaynaklara dayanan tarımsal yapı ve ürün deseninin etkilenmesi, artan sıcaklıklar nedeniyle bitkisel üretim dönemlerinin değişmesine bağlı olarak gıda güvenliğinin olumsuz etkilenmesi, Hassas ekosistemlerin ve türlerin yok olması, orman yangınlarının sıklığı ve kar yağış ve erime dönemlerinin değişimi nedeniyle doğal afetlerin artması, doğaya dayalı tarım ve hayvancılık gibi sektörlerde çalışan kesimlerin geçim kaynaklarının tehdit altına girmesi ve buna bağlı olarak kırsaldan kente göçün artması, suyun sanayide yoğun olarak kullanılması sebebiyle, sanayi sektörü ve dolayısı ile ekonomik kalkınma sürecinin olumsuz etkilenmesi beklenmektedir.

    Ülkemizin İklim Değişikliği Konusunda Gerçekleştirdikleri

    Ülkemizin Ozon Tabakasının Korunmasına İlişkin ulusal ve uluslararası koordinasyon görevi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Türkiye, Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Uluslararası Sözleşme ve Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Montreal Protokolünü 1991 yılında imzalamıştır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne 2004,  Kyoto Protokolüne ise 2009 yılında taraf olmuştur.

    Ozon Tabakasını İncelten Maddeler farklı sektörlerde kullanılmaktadır. Soğutma, yalıtım ve yangın (Halon gazı) sektörlerinde kullanılan Ozon Tabakasını İncelten Maddeler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ilgili mevzuat ile kontrol altına alınmakta ve  sonlandırılmaktadır. Tarım sektöründe kullanılan metil bromür ile ilgili kontroller ise Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmektedir.

    Ozon Tabakasını İncelten Maddelerden Hidrokloroflorokarbon grubu gazlar buzdolapları, klimalar ve bazı köpük ürünlerinde; Halonlar Bakanlığın belirlediği zorunlu kullanım alanı sayılan yangın söndürücülerde; Metil bromürün toprakta kullanımı yasaklanmış olmakla birlikte tarımsal ürünlerin karantina amacıyla ithalat ve ihracatında ve taşıma araçlarının steril edilmesi işlemlerinde kullanılır.

    Ülkemizde sanayiden kaynaklı sera gazı emisyonları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan 17 Mayıs 2014 tarih ve 29003 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Sera Gazlarının Takibi Hakkında Yönetmelik” uyarınca 2016 yılı itibariyle raporlama yükümlülüğü başlatılmıştır.

     Türkiye’nin Kyoto Protokolü kapsamında herhangi bir sera gazı azaltım taahhüdü bulunmadığından Kyoto Protokolü altındaki emisyon ticaretine konu olan esneklik mekanizmalarından faydalanamamaktadır. Türkiye, her ne kadar Kyoto Protokolü’nün esneklik mekanizmalarından yararlanamıyorsa da; bu mekanizmalardan bağımsız olarak işleyen, çevresel ve sosyal sorumluluk ilkesi çerçevesinde kurulmuş Gönüllü Karbon Piyasası’na yönelik projeler 2005 yılından beri geliştirilmekte ve uygulanmaktadır. Şuan Gönüllü piyasalarda işlem gören toplam 308 proje bulunmaktadır ve bunların %42’si hidroelektrik ve %39’u Rüzgar projesidir.

    Ülkemizde  sera gazı emisyonlarındaki en büyük pay Enerji Sektörüne aittir.

    Türkiye’nin sera gazı envanteri Türkiye İstatistik Kurumu tarafından derlenmektedir.

    Karbon ayak izi nedir?

    Bir kurum, kişi, etkinlik veya ürün tarafından salınan toplam sera gazı “karbon ayak izi olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle; Karbon Ayak izi birim karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin (ulaşım, ısınma, elektrik tüketimi, satın alınan ürünler vb…) çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı düzenlemesi bulunmamaktadır. Tamamen gönüllülük esastır. Kurumsal karbon ayak izini hesaplamak isteyen kuruluş GHG Protokol, PAS 2060 ve ISO 14064 uluslararası standartlarından herhangi birini kullanabilir.

    Türkiye’de Karbon Piyasası

    Türkiye, her ne kadar Kyoto Protokolü’nün emisyon ticaretine konu olan esneklik mekanizmalarından yararlanamıyorsa da bu mekanizmalardan bağımsız olarak işleyen, çevresel ve sosyal sorumluluk ilkesi çerçevesinde kurulmuş Gönüllü Karbon Piyasası’na yönelik projeler uzun süredir geliştirilmekte ve uygulanmaktadır.

    Türkiye, Gönüllü Karbon Piyasaları’nda işlem gören sertifikaların geliştirildiği projelere 2005 yılından bu yana ev sahipliği yapmaktadır. Gönüllü Karbon Piyasası, Dünya Karbon Piyasası içerisinde çok küçük bir yüzdeyi temsil etmesine rağmen bu piyasayı hali hazırda etkili biçimde kullanmakta olan Türkiye’nin ileri dönemde karbon piyasalarına katılımı açısından önemli bir fırsat sunmaktadır.

    Mevcut durumda, Ülkemizde Gönüllü Karbon Piyasasında işlem gören 308 adet proje bulunmaktadır. Bu projelerden yıllık 20 Milyon tCOeşdeğerinin üzerinde sera gazı emisyon azaltımı gerçekleşmesi beklenmektedir.

    iklimdegisikligi

     

    Söz konusu projelerin sektörlere göre dağılımları aşağıdaki şekildedir(18.04.2014 tarihi itibariyle).

    Proje Türü Sayısı Yıllık Emisyon Azaltımı
    (tCO2/yıl)
    Hidroelektrik Santrali 159 8.747.634
    Rüzgar Santrali 106 7.951.391
    Atıktan Enerji Üretimi/Biyogaz 27 3.069.273
    Enerji Verimliliği 10 432.081
    Jeotermal 6 405.309
    TOPLAM 308 20.605.688

     

    Aygül Yılmaz – Çevre ve Kimya Mühendisi

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                          Okumak İsteyebilirsiniz: İklim Değişikliği ve Türkiye’ deki Etkileri

     

    Kaynaklar: