Demo

Etiket: sürdürülebilirlik

  • BİR E-POSTANIN KARBON AYAK İZİ NEDİR?

    Gönder butonuna bastığınızda aklınıza gelen ilk şey karbon emisyonları olmayabilir, ancak e-postalar dünya çapında fazladan yedi milyon araba kadar CO2’den sorumludur.

    Gönderdiğimiz her e-posta, onu görüntülemek için elektrik kullanır ve e-posta aktarılırken ağ bağlantısı elektrik kullanır. E-posta internette dolaşırken, her sunucu aktarmadan önce onu geçici olarak depolamak için bir miktar elektrik kullanır.
    Yine de, bir e-posta göndermek, bir kağıt mektubu teslim etmenin enerjisinin yalnızca yaklaşık yüzde 1,7’sini kullanır – ancak daha fazla e-posta gönderiyoruz!

    Tipik bir e-posta için bu elektrik, 4g CO2 emisyonundan sorumludur. Bir resim eki varsa, bu ekstra depolama gerektirir ve iletilmesi daha uzun sürer, bu nedenle karbon ayak izi ortalama 50 g’a çıkar. İstenmeyen e-postalar çoğunlukla e-posta sunucuları tarafından siz onları görmeden otomatik olarak silinir, böylece çok uzağa gitmezler ve her biri yalnızca 0,3 g üretirler.

    65 e-posta göndermek kabaca bir arabada 1 km gitmeye eşdeğerdir. Bir yılda, gelişmiş dünyada ortalama bir kişi, gönderip aldığı e-postalardan karbon ayak izine 136 kg CO2 ekliyor. Bu, bir arabada fazladan 320 km katedilmesine eşdeğerdir. Küresel olarak, dünyanın e-posta kullanımı, yollarda fazladan yedi milyon araba olması kadar CO2 üretiyor.

     

    Feyza YALÇIN
    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR
    https://www.sciencefocus.com/

  • YEŞİL AKLAMA

    Yeşil aklama, bir şirketin ürünlerinin çevreye ne kadar duyarlı olduğu hakkında yanlış bir izlenim veya yanıltıcı bilgi aktarma sürecidir. Yeşil aklama, tüketicileri bir şirketin ürünlerinin çevre dostu olduğuna veya gerçekte olduğundan daha fazla olumlu çevresel etkiye sahip olduğuna inandırmak için asılsız bir iddiada bulunmayı içerir.

    Ek olarak, bir şirket, şirketin çevreye zarar veren uygulamalara katılımını gölgede bırakmak  için bir ürünün sürdürülebilir yönlerini vurgulamaya çalıştığında yeşil aklama meydana gelebilir.

    Çevresel görüntülerin, yanıltıcı etiketlerin ve ödünlerin gizlenmesi yoluyla gerçekleştirilen yeşil aklama, yanlış bilgileri, yanlışları veya hoş olmayan bir durumu olduğundan daha az kötü göstermek amacıyla kasten gizlemek için yanlış bilgilerin kullanılması anlamına gelen “aklama” terimi üzerinde yapılan bir oyundur.

    TEMEL ÇIKARIMLAR

    • Yeşil aklama, çevreye duyarlı ürünlere yönelik artan talepten yararlanma girişimidir.
    • Yeşil aklama, bir şirketin veya ürünlerinin çevreye duyarlı veya dost olduğu konusunda yanlış bir izlenim verebilir.
    • Eleştirmenler, bazı şirketleri sosyal açıdan sorumlu veya çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) yatırım hareketinden yararlanmak için yeşil aklama yapmakla suçladılar.
    • Gerçekten yeşil ürünler veya işletmeler, iddialarını gerçekler ve ayrıntılarla destekler.

    Yeşil Aklama Nasıl Çalışır?

    “Yeşil parlaklık” olarak da bilinen yeşil aklama, daha doğal, daha sağlıklı, kimyasal içermeyen, geri dönüştürülebilir veya doğal kaynakları daha az israf eden anlamına gelen, çevreye duyarlı ürünlere yönelik artan talepten yararlanma girişimidir.

    Terim, otel endüstrisinin yeşil aklamanın en bariz örneklerinden birini tasarladığı 1960’larda ortaya çıktı. Otel odalarına misafirlerden çevreyi korumak için havlularını tekrar kullanmalarını isteyen notlar astılar. Oteller daha düşük çamaşırhane masraflarından faydalandı.

    Daha yakın zamanlarda, geleneksel enerji şirketleri gibi dünyanın en büyük karbon yayıcılarından bazıları kendilerini çevrenin şampiyonları olarak yeniden markalaştırmaya çalıştılar. Ürünler, yeniden adlandırma, yeniden markalama veya yeniden paketleme süreciyle yeşile boyanır. Yeşil aklanmış ürünler, rakip markalardan daha doğal, sağlıklı veya kimyasal madde içermediği fikrini aktarabilir.

    Şirketler, temiz enerji veya kirliliği azaltma çabalarını öne çıkaran basın bültenleri ve reklamlar yoluyla yeşil aklama faaliyetlerine giriştiler.

    Gerçekte, şirket yeşil inisiyatiflere anlamlı bir bağlılık göstermiyor olabilir. Kısacası, ürünlerinin çevre açısından güvenli olduğu veya bazı yeşil faydalar sağladığı yönünde asılsız iddialarda bulunan şirketler, yeşil aklama işlemine dahil olmuşlardır.

    Yeşil Aklama Örnekleri

    Aşağıda, yeşil aklama olarak kabul edilebilecek asılsız iddia örneklerinin bir listesi bulunmaktadır.

    • Yeni bir duş perdesi içeren plastik bir paket “geri dönüştürülebilir” olarak etiketlenmiştir. Paketin mi yoksa duş perdesinin mi geri dönüştürülebilir olduğu belli değil. Her iki durumda da, küçük bileşenler dışında paketin herhangi bir kısmı veya içeriği geri dönüştürülemiyorsa etiket yanıltıcıdır.
    • Bir yer halısı, “öncesine göre %50 daha fazla geri dönüştürülmüş içerik” olarak etiketlenir. Aslında, üretici geri dönüştürülmüş içeriği %2’den %3’e çıkardı. Teknik olarak doğru olsa da mesaj, halının önemli miktarda geri dönüştürülmüş elyaf içerdiğine dair yanlış bir izlenim veriyor.
    • Bir çöp torbası “geri dönüştürülebilir” olarak etiketlenir. Çöp torbaları, depolama sahasında veya yakma fırınında normalde diğer çöplerden ayrılmaz, bu nedenle herhangi bir amaçla tekrar kullanılmaları pek olası değildir. İddia yanıltıcıdır çünkü anlamlı bir faydanın olmadığı yerde çevresel bir fayda olduğunu öne sürer.

    Yeşil aklamanın yaygın bir biçimi, yanıltıcı etiketlemeye yer vermek veya çevreye zarar vermeyen uygulamaları ince yazıya gömmektir. Bu, belirsiz ve doğrulanamayan “çevre dostu” veya “sürdürülebilir” gibi terminolojilerin kullanımını içerebilir. Doğa veya yaban hayatı görüntüleri, ürün yeşil olmasa bile çevre dostu olma anlamına gelebilir. Şirketler ayrıca yeşil uygulamaları vurgulamak ve zararlı olan diğerlerini gizlemek için araştırmadan elde edilen verileri özenle seçebilir. Bu tür bilgiler, şirketin finanse ettiği veya kendi yürüttüğü önyargılı araştırmalardan bile gelebilir.

    Yeşil aklamayı nasıl tespit edebilirsiniz?

    Yeşil aklama devam ediyorsa, genellikle bir şirketin ileri sürdüğü iddiaları destekleyecek hiçbir kanıt yoktur. Bazen doğrulama zor olabilir, ancak üçüncü taraf araştırmalara ve analist raporlarına bakabilir ve ürünün içerik listesini kontrol edebilirsiniz. Gerçek yeşil ürünler genellikle resmi bir inceleme kuruluşu tarafından onaylanır ve bu kuruluşlar açıkça etiketlenir.

    Yeşil aklama neden kötüdür?

    Yeşil aklama aldatıcı ve etik dışıdır çünkü gerçekten çevre dostu şirket veya ürünler arayan yatırımcıları ve tüketicileri yanıltıyor. Çoğu zaman yeşil ürünler yüksek fiyatlara satılabilir, bu da onları daha pahalı hale getirir ve bu da tüketicilerin fazladan ödeme yapmasına neden olabilir. Yeşil aklama ortaya çıkarsa, bir şirketin itibarına ve markasına ciddi şekilde zarar verebilir.

     

    Feyza YALÇIN
    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR
    https://www.investopedia.com/

  • BİNALAR İLE YERLEŞMELER İÇİN YEŞİL SERTİFİKA ve YeS-TR

    Binalar ile Yerleşmeler İçin Yeşil Sertifika Yönetmeliği 12.06.2022’de Resmi Gazete’de, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır.

    Yönetmeliğin amacı; binalar ve yerleşmelerin doğal kaynakları ve enerjiyi verimli kullanarak çevreye olan olumsuz etkilerini azaltmak için değerlendirme ve sertifikalandırma sistemlerinin oluşturulmasına; yeşil sertifika uzmanlarının, yeşil sertifika değerlendirme uzmanlarının ve eğitici kuruluşların nitelikleri ile yeşil bina ve yeşil yerleşmelerin değerlendirme kriterlerine ilişkin usul ve esasları belirlemektir.

    Yönetmelik, mevcut ve yeni binalar ile yerleşmelerin sürdürülebilir çevresel, sosyal ve ekonomik performanslarının değerlendirilmesini ve sertifikalandırılmasını kapsar.

    Kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü olan, insanların içine girebilecekleri, insanların oturmasına, çalışmasına, eğlenmesine, dinlenmesine veya ibadet etmesine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına uygun yapıya ‘bina’ denir. Bina üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan gerçek veya tüzel kişiyi veya varsa intifa hakkı sahibini, eğer her ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edeni veya bu Yönetmelik kapsamındaki iş ve işlemler için yasal vekâlet verdikleri temsilci ise ‘bina sahibi’dir. Yer seçimi, tasarım, inşaat, işletme, bakım, tadilat, yıkım, atık ve atık suların bertarafını kapsayan, yaşam döngüsü boyunca sürdürülebilir, enerji verimli, doğayla uyumlu, düşük emisyonlu ve çevreye olan olumsuz etkileri asgari düzeye indirilmiş binaya ise ‘yeşil bina’ denir.

    İçerisinde birden fazla bina bulunan imar parseli ve daha büyük ölçekteki alana ‘yerleşme’ denir. Yer seçimi, tasarım, inşaat, işletme, bakım, tadilat, yıkım, atık ve atık suların bertarafını kapsayan yaşam döngüsü boyunca sürdürülebilir, enerji verimli, doğayla uyumlu, düşük emisyonlu ve çevreye asgari düzeyde zarar veren içerisinde binalar ile yaşamın sürdürülebilmesi için gereken alt ve üst yapıyı içeren yerleşmeler ‘yeşil yerleşme’ olarak adlandırılır.

    Değerlendirme kuruluşu tarafından yapılan değerlendirme sonrası, kuruluşça binaya veya yerleşmeye verilen belge ‘yeşil sertifika’dır. Nitelikleri Bakanlık tarafından belirlenen ve Bakanlık veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş eğitici kurum veya kuruluşlar tarafından verilen eğitimde başarılı olan kişilere ‘yeşil sertifika uzmanı’ ünvanı verilir.

    Yeşil yerleşme sertifikası için müracaat edilen alan içinde mülkiyet hakkı ve tasarruf yetkisi bulunanları veya bu Yönetmelik kapsamındaki iş ve işlemler için yasal vekâlet verdikleri temsilci ‘yerleşme sahibi’ olarak tanımlanır.

    Değerlendirme kuruluşu ekibinde görev yapan ve binaların veya yerleşmelerin değerlendirme kılavuzuna göre değerlendirilmesinden ve puanlanmasından sorumlu olan yeşil sertifika uzmanlar ‘yeşil sertifika değerlendirme uzmanları’dır.

    Yeşil sertifika uzman adaylarına eğitim vermek amacıyla Bakanlıkça yetkilendirilmiş kurum veya kuruluşa ‘eğitici kuruluş’ denir. ‘Değerlendirme kılavuzu’ yeşil binalar ile yeşil yerleşmelerin kriterlerini, başvuruların alınması ve değerlendirilmesini, sertifikalandırma usul ve esasları ile yeşil sertifika uzmanları ve yeşil sertifika değerlendirme uzmanlarının niteliklerini içeren dokümandır. Türkiye Çevre Ajansı ‘değerlendirme kuruluşu’ olarak görev yapar.

    Yeşil binalar ile yeşil yerleşmelerin sertifikalandırma sürecinin çevrimiçi olarak işletilmesi için Bakanlıkça oluşturulan sistem ‘Ulusal yeşil sertifika sistemi (YeS-TR)’ olarak adlandırılır.

    Genel Esaslar

    Yeşil sertifika almak isteğe bağlıdır. Yeşil sertifika, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-1 Yeşil Sertifika Bina Değerlendirme Kılavuzu ve Ek-2 Yeşil Sertifika Yerleşme Değerlendirme Kılavuzunda tanımlanan kriterler esas alınarak düzenlenir. Yeşil sertifika almak isteyen bina veya yerleşme sahibi, Bakanlıkça yetkilendirilen yeşil sertifika uzmanlarından ve değerlendirme kuruluşundan hizmet alır.

    Yeşil sertifika uzmanı, sertifika alınmak istenen bina veya yerleşmeye ait bilgileri ilgisine göre Ek-1 veya Ek-2’de yer alan değerlendirme kılavuzuna uygun olarak YeS-TR sistemine kaydeder. Değerlendirme kuruluşu, başvuruları değerlendirme kılavuzuna göre, sisteme kaydedilen bilgiler üzerinden ve gerekli durumlarda yerinde etüt etmek suretiyle değerlendirerek işlem tesis eder. Bina ve yerleşmelerin değerlendirilmesi ve sertifikalandırılmasına ilişkin işlemler YeS-TR’de gerçekleştirilir. Bu Yönetmeliğin uygulanmasında doğabilecek tereddütler ve itirazlar Genel Müdürlük (Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü) tarafından değerlendirilir. Bakanlığın bu Yönetmelik kapsamındaki her türlü eğitim ve yetkilendirme iş ve işlemlerini yapma yetkisi saklıdır.

    Eğitici Kuruluşlara, Değerlendirme Kuruluşuna, Yeşil Sertifika Uzmanlarına ve

    Yeşil Sertifika Değerlendirme Uzmanlarına İlişkin Esaslar

    Eğitici kuruluşlar

    Yeşil binalar ile yeşil yerleşmeler gibi konularda faaliyet gösteren kamu veya özel hukuk hükümlerine tabi kamu tüzel kişiliğini haiz kurum ve kuruluşlar, üniversiteler ile sivil toplum kuruluşları, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-3 Yeşil Sertifika Ulusal Yeşil Bina ve Yeşil Yerleşme Sertifikasyonu Eğitimine İlişkin Hususlar içerisinde belirtilen koşulları sağlamaları halinde eğitici kuruluş olarak faaliyet gösterebilirler. Eğitici kuruluşlar Bakanlıkça yetkilendirilir ve Bakanlık resmi internet sayfasında yayımlanır.

    Yeşil sertifika uzmanları, Ek-3’te belirlenen esaslar dâhilinde eğitici kuruluşlar tarafından düzenlenecek sertifika eğitim programına katılarak uygulanacak yazılı sınavda başarılı olmaları ve Bakanlıkça YeS-TR’de yetkilendirilmeleri halinde, bu Yönetmelik kapsamında faaliyet yürütebilirler.

    Eğitici kuruluşlar, sınavda başarılı olan yeşil sertifika uzmanı adaylarını YeS-TR’ye kaydeder ve Genel Müdürlüğe bildirir.

    Eğitici kuruluşlar; eğitim verdikleri yeşil sertifika uzmanı adaylarına ait başvuru evrakını, eğitim ve sınav belgelerini; talep edildiğinde Bakanlığa sunmak üzere en az on yıl süre ile saklamak zorundadır. Eğitici kuruluşlar, faaliyetlerinin ya da yetkilerinin sonlanması halinde düzenlemiş oldukları eğitimlerle ilgili dosyaları Bakanlığa teslim etmekle yükümlüdür.

    Değerlendirme kuruluşu

    Değerlendirme kuruluşu; başvuruya konu bina veya yerleşmeye ilişkin olarak değerlendirme kılavuzunda belirtilen kriterleri değerlendirebilecek nitelik ve sayıda yeşil sertifika değerlendirme uzmanını bünyesinde bulundurur veya dış kaynaklı temin eder.

    Değerlendirme kuruluşu, sertifika başvurularını inceler ve değerlendirme kılavuzlarına uygun nitelikteki binalar ile yerleşmelerin sürdürülebilir çevresel, sosyal ve ekonomik performanslarını kılavuzlara göre değerlendirir. Kuruluş, sertifikalandırma faaliyetlerini yürütür ve kriterleri sağlayan bina ve yerleşmelere ilgili sertifikayı düzenler.

    Yeşil sertifika uzmanı

    Yeşil sertifika eğitimlerine, değerlendirme kılavuzlarında belirtilen meslekleri haiz kişiler katılabilir. Yeşil sertifika uzmanlık yetkisinin geçerlilik süresi on yıldır. Bu sürenin bitiminde eğitime katılmaksızın tekrar sınava girilerek uzmanlık yetkisi yenilenebilir.

    Değerlendirme kılavuzlarında Bakanlık tarafından versiyon değişikliği yapılması durumunda yetkisi devam eden yeşil sertifika uzmanları, güncel versiyon hakkında eğitici kuruluştan Bakanlıkça belirlenen içerikte eğitim almak zorundadır. Aksi halde eğitim almayan uzmanların yetkisi askıya alınır.

    Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatında çalışmakta olup, değerlendirme kılavuzlarında belirtilen yeşil sertifika uzmanı mesleklerini haiz personelden;

    a) Yeşil sertifika ile ilgili faaliyetler kapsamında en az üç yıl görev yapmış olanlar ile bu birimlerde yönetici olarak en az iki yıl çalışmış olanlar,
    b) Yeşil sertifika değerlendirme kılavuzları kapsamındaki ana kategorilerden yapı malzemesi ve yaşam döngüsü, enerji kullanımı ve verimliliği, su yönetimi, atık su ve atık yönetimi kategorilerinde yer alan konular ile ilgili teknik birimlerde en az dört yıl çalışmış olanlar ile uluslararası kabul görmüş benzer yeşil sertifika programlarından belge sahibi olanlar, eğitime katılmaksızın sınavda başarılı olmaları halinde, yeşil sertifika uzmanı olmaya hak kazanır. Yeşil sertifika uzmanlarının faaliyetleri Genel Müdürlükçe oluşturulan komisyon tarafından denetlenir. Değerlendirme kılavuzlarına göre bina veya yerleşmenin yeşil sertifika sınıfını değiştirecek mertebede veya asgari kriterleri karşılamak üzere hatalı işlem yaptığı tespit edilen yeşil sertifika uzmanlarının yetkileri altı ay süreyle askıya alınır. Ancak farklı projelerde olmak üzere bu şekilde üç kez işlem yaptığı tespit edilenler ile gerçeğe aykırı veya yanıltıcı belge düzenledikleri veya kullandıkları tespit edilenlerin yetkileri her hâlükârda bir daha verilmemek üzere iptal edilir. Bu işlemlerden askıya alma, iptal, itirazların değerlendirilmesi gibi işlemler Genel Müdürlük bünyesinde ilgili Daire Başkanının yer aldığı asgari üç teknik personelden oluşan farklı bir komisyon marifetiyle yapılır.

    Yeşil sertifika uzmanının görev ve sorumlulukları şunlardır:

    a) Binanın veya yerleşmenin değerlendirme kılavuzunda belirtilen kriterlere göre plan, proje ve inşa süreçlerinde sadece bina veya yerleşme sahibine danışmanlık yapmak.
    b) Bina veya yerleşme ile ilgili bilgi ve belgeleri değerlendirme kuruluşuna sunmak.
    c) Bina veya yerleşme sahibi adına başvuru ile ilgili iş ve işlemleri takip etmek.
    ç) Değerlendirme kuruluşuna sunacağı bilgi ve belgelerin doğruluğundan sorumlu olmak.
    d) Aynı anda üç adete kadar bina ya da yerleşme için hizmet vermek.

    Yeşil sertifika değerlendirme uzmanı

    Yeşil sertifika uzmanları, değerlendirme kuruluşu ekibinde görev yapmaları halinde, yeşil sertifika değerlendirme uzmanı unvanını alırlar ve değerlendirme kuruluşu tarafından YeS-TR’ye tanımlanırlar.
    Yeşil sertifika değerlendirme uzmanı;

    a) Değerlendirme kuruluşunda görev aldığı sürece yeşil sertifika uzmanlığı hizmeti veremez, danışmanlık yapamaz.
    b) YeS-TR’ye kaydedilen bilgi ve belgeleri değerlendirerek binanın veya yerleşmenin yeşil bina veya yeşil yerleşme olma koşullarını yerine getirip getirmediğine dair analizi ve puanlamayı yapar.

    Bu yönetmelik yayınlandığı tarihten itibaren ‘23/12/2017 tarihli ve 30279 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Binalar ile Yerleşmeler İçin Yeşil Sertifika Yönetmeliği’ yürürlükten kaldırılmıştır. Fakat bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce 10 uncu maddede yer alan hükümlere göre Bakanlıkça eğitici kuruluş olarak görevlendirilen tüzel kişiler ile gerekli eğitimleri alarak yeşil sertifika uzmanlığı elde etmiş olanların hakları saklıdır.

     


    Feyza YALÇIN

    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR
    https://demo.haliccevre.com/yonetmelikler/

  • EKOLOJİK VATANDAŞLIK

    Ekolojik Vatandaşlık (EC), çevre için kişisel sorumluluğu gerçekleştirmek için bir yaklaşım olarak siyaset teorisi alanında önerilmiştir. Çevresel bozulmayı durdurmak için bireylerin çevre çalışmalarına katılımının gerekli olduğu öne sürüldüğünden, çağdaş çevre politikası ve siyaset teorisinin odak noktalarından biri, kapsamlı bireysel yaşam tarzı değişikliklerine duyulan ihtiyaçtır.

    Ekolojik vatandaşlık, geleneksel vatandaşlıktan üç önemli şekilde önemli ölçüde farklıdır  Başlangıç ​​olarak, ekolojik vatandaşlık yalnızca kamusal bir mesele değildir. Bu, özellikle birçok ‘özel’ çevresel davranış türü için geçerli olan, özel eylemlerin kamusal sonuçlara yol açabileceğinin kabul edilmesinin bir sonucudur. Devlet-birey ilişkisi ya itaat ve cesaret (cumhuriyetçi vatandaşlık) gibi toplumu korumayı amaçlayan yurttaşlık erdemlerine ya da yurttaş haklarına (liberal yurttaşlık) dayanırken, ekolojik yurttaşlık yabancılar arasında (herkes gibi) kişiler arası bir ilişkidir. Hayatımı yaşadığımda başkalarını etkilerim ve bu başkalarına karşı yükümlülüklerim vardır (bilsem de bilmesem de).

    Hem mekansal hem de uzak gelecekte, küresel kökenleri ve ekolojik ve sosyal sonuçları olan mal ve hizmetleri tüketmenin kişiler arası yükümlülükleri hem küresel hem de nesiller arasıdır. Ekolojik yurttaşlığın siyasal alanı, geleneksel yurttaşlık gibi belirli bir siyasal alana bağlı değildir, daha çok yurttaşların davranışlarının diğerlerini ne ölçüde olumsuz etkilediğiyle tanımlanır.

    Son olarak, ekolojik vatandaşlık fikri, vatandaşların ekolojik kaynakları neden koruması gerektiği konusunda iki geleneksel konumdan farklıdır . Cumhuriyetçi yurttaşların ekolojik olarak temkinli olmalarının nedeni, toplum içinde ekolojik kaynakları korumanın karşılıklı bir kazanımı olması, liberal yurttaşların ise bunun karşılığında bir hak veya fayda talep edebilmeleridir. Bununla birlikte, ekolojik vatandaşlar için temel neden başkaları üzerindeki olumsuz ekolojik etkilerini en aza indirmek için bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirememek, mevcut ekolojik (ve dolayısıyla ekonomik ve mekansal) kaynakların eşit olmayan bir oranını kullandıkları anlamına gelir. Bu, gelişmiş dünyadaki insanların, gelişmekte olan dünyadaki eylem ve davranışlarından etkilenenler için sosyal adaleti sağlama konusundaki paralel ve kapsayıcı göreviyle uyuşmamaktadır.

    Bu bizi sorumluluk ve sosyal adaletin temel erdemler olduğu ve bu erdemleri gözlemleme talebinin asimetrik olduğu ve toplam ekolojik alandan adil paylarını aşanların üzerine düştüğü bir vatandaşlığa getiriyor.

     

    Feyza YALÇIN
    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR

    https://www.mdpi.com/
    https://www.tandfonline.com/

  • BEŞİKTEN BEŞİĞE

    ‘Beşikten Beşiğe’ yaklaşımı, sıfır atık yaklaşımının da ötesinde bir sürdürülebilirlik yaklaşımdır. Cradle to Cradle ya da C2C şeklinde de adlandırılabilen bu yaklaşım, dünya genelinde bugüne kadar uygulanan ‘Beşikten Mezara’ uygulamasının son bulması için vardır.

    Beşikten mezara ilkesinde; bir ürün doğal kaynaklar kullanılarak üretilmekte, kullanım ömrü dolduğunda ise atık olarak doğaya atılmakta. Oysa doğada her şey başka bir şey için bir kaynaktır. Doğada, bir sistemin “atığı” diğeri için besin olur. Her şey, biyolojik besin olarak ayrışır ve güvenli bir şekilde toprağa geri döndürülebilecek şekilde tasarlanabilir veya kirlenmeden teknik besin olarak yeni ürünler için yüksek kaliteli malzemeler olarak yeniden kullanılabilir. İşte bu sistem hiçbir şeyin tükenmediği ya da ziyan edilmediği beşikten beşiğe sistemidir.

    Şirketler genellikle tüm çabalarını çevre üzerindeki etkilerini (ekolojik ayak izi) mümkün olduğunca verimli bir şekilde azaltmak için harcarlar. Ancak şirketler daha az kötü olmaya odaklanmamalı, kendilerine olumlu hedefler belirlemelidir. Bir ürünün yaşam döngüsünde sonsuz kullanım olanağını hedefleyen beşikten beşiğe yaklaşımı bu hedeflerden biri olabilir.

    Alman kimyager Michael Braungart ve ABD’li mimar William McDonough tarafından yazılan ‘Cradle to Cradle: Remaking the Way We Make Things’ isimli kitap bu yaklaşımın ortaya çıkmasını sağlamıştır.

    Beşikten beşiğe modeli ileri dönüşüm hedefi olan ürünlerin üretimini teşvik eder. Bu da aslında endüstride radikal bir değişim gerektirebilir. Buna göre ürünler, faydalı ömürlerinin sonuna geldikten sonra tamamen atık olmak yerine ya biyolojik besinlere ya da teknik besinlere dönüşür. Biyolojik besinler, doğaya yeniden dönebilen malzemelerdir. Kompost oluşturmak buna örnek verilebilir. Teknik besinler ise, kapalı endüstriyel döngülerden artan malzemelerdir. Bu malzemeler; yeni cihazlarda kullanılabilecek  metal ve plastikler olabilir. Bu sistemde tüketici aslında ürün için değil, ürünün kullanım hakkı için ödeme yapar.

    Elektronik ürünler veya zemin kaplamaları gibi tüketim malları teknik bir döngü içinde dolaşır. Bu ürünler, yeni ürünler olarak sonraki hizmet ömürleri için malzeme kaynakları olarak tasarım ve üretim süreci sırasında zaten optimize edilmiştir. Bileşenler, kullanımdan sonra bileşen malzemelerine göre sıralanabilir ve ardından teknik bir döngüye yeniden dahil edilebilir. Bunu yaparken, yüksek malzeme kalitesi korunur ve bir geri dönüşüm önlenebilir.

     

    Feyza YALÇIN
    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR
    mcdonough.com
    epea.com

  • ÇİFTE ÖNEMLİLİK

    Çifte önemlilik kavramı, risklerin ve fırsatların hem mali hem de mali olmayan bir perspektiften önemli olabileceği gerçeğine işaret etmektedir. Başka bir deyişle, çevresel ve sosyal hedefler için önemli olan konular veya bilgiler zaman içinde mali sonuçlar doğurabilir.

    Matthias Täger, London School of Economics’teki İklim Değişikliği ve Çevre üzerine Grantham Araştırma Enstitüsü’nün bu son yorumunda, finansmanın ve kurumsal faaliyetlerin çevresel etkilerinin maddi olarak önemli olduğu fikrinin, sürdürülebilir bir finansal sistem anlayışının merkezinde yer aldığını yazıyor. Bu, “çifte önemlilik ” kavramıdır ve muhasebe standartlarının neyi ‘maddi’ olarak kabul ettiğine ilişkin geleneksel anlayışı genişleterek, yalnızca şirket üzerindeki iklimle ilgili etkileri değil, aynı zamanda bir şirketin iklim üzerindeki etkilerini de içerir.

    Yatırımcıların bilinçli kararlar verebilmelerini sağlamak için, bu bilgilerin şirketin başarısı veya başarısızlığı için “maddi” veya önemli olduğu düşünülüyorsa, şirketlerin bilgileri açıklamaları gerekir. Ancak neyin önemli olduğu ‘kime göre önemlidir?’ sorusuna bağlıdır, diyor Täger. Önemli olarak kabul edilenlerin geleneksel yorumları, “tek bir stilize ders kitabı yatırımcısının iddia edilen bilgi gereksinimlerine” odaklanırken, yatırımcının diğer bilgi ihtiyaçlarını, özellikle de emisyonlar ve diğer çevresel etkilerle ilgili olarak bir kenara atıyor.

    ‘Çifte önemlilik’ kavramı, şirketin faaliyetlerinin iklim değişikliği ve çevre üzerindeki etkilerinin yanı sıra kârlılık üzerindeki etkilerini de dahil ederek, önemli olarak kabul edilenleri genişleterek bu bilgi boşluğunu giderir. Önemlilik iklim değişikliğinin finans ve kurumsal faaliyetler üzerindeki etkisi iken, çift önemlilik finans ve kurumsal faaliyetlerin iklim değişikliği üzerindeki etkisini içermektedir.

    Täger, bireysel finans kuruluşlarının, bir yandan yatırım faaliyetlerini Paris Anlaşması ile uyumlu hale getirmek ve diğer yandan iklimle ilgili riskleri yönetmek arasında bir yelpazede iklim değişikliğine yanıt verdiğini yazıyor. Çifte önemlilik, yalnızca iklim risk yönetimine odaklanmak yerine, tüm bu yelpazedeki bilgi ihtiyaçlarını dolduruyor.

    Yatırımcılar ve düzenleyiciler, net sıfır karbon emisyonunu savunmak, yeşil ve iklimle ilgili finansmanın hızlı büyümesini teşvik etmek ve ‘trilyonları karbondan uzaklaştırıp sürdürülebilir alternatiflere kaydırmak’ için bir araya geliyor. Ölçülen şey yönetilir ve böylece ifşa gereklilikleri kurumsal davranışı doğrudan etkileyebilir.

    AB Komisyonu tarafından Nisan 2021’de kabul edilen yeni Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Yönergesi önerisi (CSRD), Avrupa’da 50.000’den fazla şirketin çifte önemlilik değerlendirmesi yapmasını zorunlu kılacaktır.

    İlk olarak AB Komisyonu tarafından Mali Olmayan Raporlama Güncellemesine İlişkin Bağlayıcı Olmayan Kılavuz İlkelerin (NFRD) bir parçası olarak tanıtılan çifte önemlilik kavramı, risklerin ve fırsatların hem mali hem de mali olmayan bir perspektiften önemli olabileceği gerçeğine işaret etmektedir. Başka bir deyişle, çevresel ve sosyal hedefler için önemli olan konular veya bilgiler zaman içinde mali sonuçlar doğurabilir.

    Bu, çifte önemliliğin elde edilmesinin iki kat daha zor olduğu veya iki ayrı değerlendirme yapmanız ve iki ayrı matris çizmeniz gerekeceği anlamına gelmez. Yalnızca önemlilik sürecinin kendisinin veri odaklı, dinamik ve bağlam odaklı olduğundan ve daha geniş bir dış veri kapsamını dikkate aldığından emin olmanız gerekir.

    Çift önemlilik, ilgili risk ve fırsatların belirlenmesine yönelik kapsamlı bir yaklaşım sağlar. İlk bakış açısı, ESG ile ilgili risklerin ve fırsatların şirketin “performansı, gelişimi ve konumu” üzerindeki potansiyel veya gerçek etkilerine bakar – genellikle yatırımcı tipi bir izleyici kitlesi ile “finansal önemlilik” olarak belirtilir. Diğer taraf, hedef kitlesi tüketiciler, sivil toplum, çalışanlar ve yatırımcılardan oluşan “çevresel ve sosyal önemlilik” olarak etiketlenen “şirket faaliyetlerinin dış etkileri” ile ilgilidir.

     

    Feyza YALÇIN
    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR
    greencentralbanking.com
    datamaran.com

  • SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRÜNLER İÇİN YENİ BİR EKO-TASARIM

    Son yıllarda yaşanan ekonomik krizler dünya genelinde birçok ülkeyi ve uluslararası şirketi olumsuz yönde etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. Aynı zamanda iklim değişiklikleri ve tükenmekte olan doğal kaynaklar da hem ayrı bir sorun oluşturuyor hem de ekonomik dalgalanmaları bir nevi tetikliyor. Üretim ve tüketimle ilgili basamaklarda yapılacak çevre dostu bazı değişikler aslında hem çevre sorunlarına hem de ekonomik krizlere merhem olabilir. Bunun yolu da sürdürülebilir bir ekonomik işleyiş benimsemekten geçiyor.

    Ürünlerin daha verimli ve daha uzun süre kullanmak daha az enerji tüketilmesi anlamına geliyor ya da birincil hammaddeler yerine geri dönüştürülmüş/dönüştürülebilen malzemeler kullanmak doğal kaynakların israfını ve çıkan atıklarla doğayı kirletme ihtimalini azaltıyor. Bu şekilde bir işleyiş ekonomik büyümeleri ve kişilerin refahını desteklerken aynı zamanda da doğa ile dost bir tavır içine girerek şirket imajlarını da olumlu yönde etkiler.

    Avrupa Birliği bu konuda önemli bir adım attı ve Yeşil Anlaşmayı yayınladı. Buna göre hedefleri 2050 senesine kadar alacağı önlemler ve yapacağı değişikliklerle  ‘iklime zararsız’ ilk ülkeler grubu olmak. 2050 senesine kadar sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlanması bu önlemlerin başında geliyor, tabi ki bunu sağlamak için üretimle ilgili konularda birçok değişiklikler yapılması gerekir.

    Avrupa Birliği’nde 30 Mart 2022’de yayınlanan Sürdürülebilir Ürünler İçin Yeni Bir Eko-Tasarım Yönetmeliği teklifi, Komisyonun çevresel açıdan daha sürdürülebilir ve döngüsel ürünlere yaklaşımının temel taşıdır. Teklif, şu anda yalnızca enerji ile ilgili ürünleri kapsayan mevcut Eko-Tasarım Direktifi üzerine inşa edilmiştir.

    Teklif, belirli ürün gruplarının döngüselliklerini, enerji performanslarını ve diğer çevresel sürdürülebilirlik yönlerini önemli ölçüde iyileştirmek için eko tasarım gerekliliklerini belirlemek için bir çerçeve oluşturuyor. AB pazarına sunulan hemen hemen tüm fiziksel mal kategorileri için performans ve bilgi gereksinimlerinin belirlenmesini sağlayacaktır (EC/178/2002 Yönetmeliğinde tanımlandığı gibi gıda ve yem gibi bazı dikkate değer istisnalar dışında). Yeterli ortak özellikleri paylaşan ürün grupları için, çerçeve aynı zamanda yatay kuralların belirlenmesine de izin verecektir.

    Çerçeve, aşağıdakiler de dahil olmak üzere çok çeşitli gereksinimlerin belirlenmesine izin verecektir:

    • Ürün dayanıklılığı, yeniden kullanılabilirlik, yükseltilebilirlik ve onarılabilirlik
    • Daireselliği engelleyen maddelerin varlığı
    • Enerji ve kaynak verimliliği
    • Geri dönüştürülmüş içerik
    • Yeniden üretim ve geri dönüşüm
    • Karbon ve çevresel ayak izleri
    • Dijital Ürün Pasaportu dahil bilgi gereksinimleri

    Yeni “Dijital Ürün Pasaportu”, ürünlerin çevresel sürdürülebilirliği hakkında bilgi sağlayacaktır. Tüketicilerin ve işletmelerin ürünleri satın alırken bilinçli seçimler yapmasına yardımcı olmalı, onarımları ve geri dönüşümü kolaylaştırmalı ve ürünlerin çevre üzerindeki yaşam döngüsü etkileri konusunda şeffaflığı artırmalıdır. Ürün pasaportu ayrıca kamu makamlarının kontrolleri daha iyi yapmasına yardımcı olmalıdır.

    2030 yılına kadar, yeni sürdürülebilir ürünler çerçevesi, yaklaşık olarak 150 milyar metreküp doğal gaza tekabül eden 132 mtep birincil enerji tasarrufu sağlayabilir ve bu, neredeyse AB’nin Rus gazı ithalatına eşdeğerdir.

    Eko-tasarım ve enerji etiketlemesi çalışma planı 2022-2024, ilk Eko-tasarım Direktifinin kabulünden bu yana yapılan çalışmaları temel alır, ancak aynı zamanda Enerji Etiketleme Çerçeve Yönetmeliği (AB/2017/1369) kapsamında gerekli çalışmaları kapsar ve Avrupa Enerji Etiketleme Ürün Kaydı (EPREL). Plan ayrıca, belirli bir yasal dayanağı olan lastik etiketleme konusunda benzer çalışmaları da kapsamaktadır.

    2022-2024 çalışma planı, enerjiyle ilgili yeni ürünleri ve güncellemeleri kapsar ve yeni düzenleme yürürlüğe girene kadar bir geçiş önlemi olarak halihazırda düzenlemeye tabi olan ürünlere yönelik iddiayı artırır. En hızlı büyüyen atık akışı akıllı telefonlar, tabletler ve güneş panelleri gibi tüketici elektroniğindendir.

    Önerilen ESPR, satılmayan tüketim mallarının imhasını önlemek ve durdurmak için önlemler içerir. İlk adım olarak, satılmayan ürünleri ıskartaya çıkaran büyük işletmeler, her yıl ıskartaya çıkardıkları ürün miktarını açıklamalı, ıskarta hacimlerinin nedenlerini ve yeniden kullanım, yeniden imalat, geri dönüşüm, enerji geri kazanımı ve yeniden kullanım için gönderilen ıskarta ürünlerin hacmi hakkında bilgi sağlamalıdır. Yönetmelik ayrıca, düzenlenecek ürün kategorilerine bağlı olarak satılmayan ürünlerin imhasını tamamen yasaklama imkanı da sağlayacak.

    Birincil doğal kaynakların artan kıtlığı, hammadde tedarikindeki zorluklar ve bunların fiyat dalgalanmaları göz önüne alındığında, işletmeler için birçok başka maliyet tasarrufu fırsatı da bulunmaktadır. İş modellerini, üretim süreçlerini ve ürünleri yeniden tasarlayarak, ürünlerin daha uzun ömürlü olmasını sağlayarak veya kullanımlarını optimize ederek ve ikincil hammaddeler için iyi işleyen bir pazara katılarak işletmeler malzeme, enerji ve atık yönetimi maliyetlerini önemli ölçüde azaltabilirler. Sosyal ekonomi kuruluşları, elektronik ve tekstil geri dönüşümü, yeniden kullanılabilir tüketim malları, onarım ve yeniden üretim faaliyetleri gibi döngüsel ekonomi faaliyetlerini şekillendirmede ve genişletmede öncü bir rol oynamıştır.

    Feyza YALÇIN
    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR:
    resmigazete.gov.tr
    ec.europa.eu
    spk.gov.tr

  • SÜRDÜRÜLEBİLİR EKONOMİ

    Günümüzde dünya ekonomisi, çevresel tahribatın doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan küresel ısınma ve iklim değişikliği riskine karşı sürdürülebilir bir ekonomiyi ve yaşamı yeniden oluşturma arayışı içindedir. Bu bağlamda gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilmek odağından uzaklaşmadan günümüz kuşaklarının ihtiyaçlarını karşılayabilme kavramı olarak “sürdürülebilir kalkınma”, 20. yüzyıl sonlarına doğru dünya gündemine girmiş ve 1990’lı yıllarda imzalanan uluslararası antlaşmalarla küresel bir uygulama planı haline gelmiştir. Geleceği de sahiplenen bu kalkınma modeli herkesin temel ihtiyaçları ile daha iyi bir hayata ilişkin beklentilerinin karşılanmasını sağlarken gelecek nesillere de bu imkânların sağlanmasına yönelik ortak bir hedeftir. Bu nedenle sürdürülebilir kalkınma, doğal kaynakların daha etkin kullanımı ve gelecekte daha güvenli bir yaşamı kurmak için çok önemli bir adımı ifade etmektedir.

    Son dönemde yaşanan ekonomik krizler, iklim değişikliği gibi önemli çevresel ve ekonomik problemler, sürdürülebilir kalkınma çerçevesi altında yeşil büyüme, yeşil ekonomi, düşük karbonlu ekonomi, sürdürülebilir üretim ve tüketim gibi kavramları ortaya çıkarmıştır. Uluslararası örgütler “Yeşil Büyüme” kavramı çevresel iyileştirmelere katkı sağlayan mal ve hizmetlerin yatırım ve tüketimini önceliklendiren bir anlayış olarak tanımlamaktadır. Yeşil Büyüme ve onun iktisadi çerçevesini oluşturan Yeşil Yeni Düzen, dünya genelinde bütün ekonomik faaliyetlerin çevresel amaçlarla yeniden tasarlanması gerektiğini savunur.

    Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selim Çetiner’in Aralık 2011 tarihinde yayınlanan makalesinde Sürdürülebilir Kalkınma kavramını üç temele dayandırıyor;

    -Ekonomik Büyüme

    -Çevresel Kalkınma

    -Toplumsal Gelişim

    Yandaki şekilde yer alan üç kavram birbiri ile çelişmese dahi rekabet içinde oldukları açık olarak görünüyor. Bunların hepsini belli bir denge içerisinde yürütüp üstüne bir de kalkınmayı sağlayabilmek oldukça çetin bir görev, ancak imkânsız değil. Son yıllarda çevresel-yeşil bilinç artmış olduğu açıkça görülmekte. Bankalar, Holdingler dahi reklamlarında ne kadar yeşil oldukları üzerinde duruyorlar. Bu gelişmeler oldukça sevindiricidir.

    Dünya bu zorlu görev için Binyıl Kalkınma Hedefleri belirlemiş, konferanslar düzenlemeye devam etmektedir. Bu konferansların sonuncusu ise 27 Eylül 2015 tarihinde, New York’da, 17 hedef ve 169 alt hedef olarak “Gündem 2030: BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH)” kabul edilmiştir. 2030 yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile yeni bir küresel kalkınma çerçevesi çizerek sürdürülebilir şehirler, iklim değişikliği, kuraklıkla mücadele, biyoçeşitliliğin korunması gibi çevre konuları sürdürülebilir kalkınma gündemine alınmıştır.

    Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde yer alan 6, 11, 13, 14 ve 15 numaralı hedefler sırasıyla;

    SKH 6: Suyun ve sıhhi koşulların erişilebilirliği ve sürdürülebilir yönetiminin güvence altına alınmasını;
    SKH 11: Şehirlerin kapsayıcı, güvenli ve sürdürülebilir yapılandırılmasını;
    SKH 13: İklim değişikliği ve etkileriyle mücadele için acilen eyleme geçilmesini;
    SKH 14: Okyanuslar, denizler ve su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımını;
    SKH 15: Kara ekosistemlerinin korunmasını, iyileştirilmesini ve sürdürülebilir kullanımının teşvik edilmesini, sürdürülebilir orman yönetimini, çölleşmeyle mücadeleyi, arazi bozulumunun durdurulmasını ve geriye çevrilmesini, biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulmasını öngörmektedir.

    Yeşil Büyüme; Sürdürülebilir Kalkınmanın yol haritası niteliğindedir. Bunun için de, gerek küresel düzeyde, gerekse de tek tek ülkeler düzeyinde mali politikaların çevreyi önceleyen bir bakış açısıyla yeniden ele alınması gerekmektedir. Çevreci yatırımlarla sağlanacak faydaların daha net ortaya konulması ile öncelikle insanların genel isteksizliğinin giderilmesi, gelecek nesillere dair endişelerinin azaltılması amaçlanmaktadır.

    Yeşil Büyüme, sürdürülebilir üretim tüketim, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımı ile yeni iş imkânlarının doğması ile istihdam artırılacak, artırılan istihdam ise sürdürülebilir kalkınmaya ve çevreye faydalı olurken insanları ise çevreye yarar sağlayarak kazanç elde etmiş olduğu verimli bireylere dönüştürmüş olacaktır.

    Büşra ÖZTÜRK
    Uzman Biyolog

    KAYNAK:

    http://www.surdurulebilirkalkinma.gov.tr/temel-tanimlar/
    https://www.researchgate.net/publication/299355568_Surdurulebilir_Kalkinma_Icin_Yesil_Ekonomi_Dusuncesi_Ve_Mali_Politikalar
    https://research.sabanciuniv.edu/20587/1/Ye%C5%9Fil_Ekonomi,_S%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilir_Kalk%C4%B1nma_vs….pdf
    http://dspace.balikesir.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12462/3954
    http://www.uysad.com/FileUpload/as907385/File/3-maksut_abdiraimov_surdurulebilir_gelisme_yaklasiminda_yesil_ekonominin_onemi.pdf
    https://www.mfa.gov.tr/surdurulebilir-kalkinma.tr.mfa#:~:text=3%2D14%20Haziran%201992%20tarihleri,a%C3%A7%C4%B1s%C4%B1ndan%20%C3%B6nemli%20bir%20ad%C4%B1m%20olmu%C5%9Ftur

  • SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA

    Denizlerde artan plastik atıklar; hava, su, toprak gibi yaşamımızın devamını sağlayan doğal kaynakların her geçen gün daha da kirlenmesi; bazı canlı türlerinin soyunun tükenmeye başlaması, en nihayetinde ortaya çıkan ‘Küresel İklim Değişikliği’ ve bunun getirdiği yeni tehditler… Doğal kaynaklar azaldıkça ve kirlendikçe tam aksi bir şekilde artan dünya nüfusu ve tüketim hızı daha şimdiden bizlerin hayat kalitesini bile tehdit eder hale geldi. Peki bizden sonra ne olacak? Çocuklarımız nasıl bir dünyada yaşamak, yaşamaya çalışmak zorunda kalacak? Bu tehdit ve kaygıların çözümü olarak, son zamanlarda neredeyse gündelik hayatımıza bile giren bir olgu var ‘sürdürülebilirlik’…

    Sürdürebilirliğin en kabul gören tanımı Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (WCED) tarafından ortaya konmuştur: ‘Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılanmasıdır’. Bunun sağlanması için de üç kaynağın doğru kullanılması gerekiyor; doğal kaynaklar, sosyal kaynaklar ve ekonomik kaynaklar. Görüldüğü gibi sürdürebilirlik; hem sosyo-ekolojik, hem de sosyo-ekonomik bir olgudur.

    Sürdürülebilirlik için şöyle güzel bir örnek verilebilir; Almanya’da özellikle Baden bölgesinde yer alan Karaormanlar’ dan odun elde ediliyordu çok eski tarihlerden beri. 18. Yy-19. Yy geçiş döneminde ise bu ormanların yok edilmesini önlemek amacıyla bazı yasalar çıkarıldı. Sonuçta odun ihtiyacı her zaman olacaktı fakat bu ağaçların bir sonu vardı. Ayrıca ormanlar sadece odun sağlamıyor; aynı zamanda rüzgarı önlüyor, su kaynakları sağlıyor ve dinlenme alanı olarak da kullanılıyordu. Dolayısıyla hem sürekli odun sağlayabilmek, hem de gelecek nesillere bu ormanları aktarabilmek için çıkarılan bu yasalar; ormanların hep yeniden üretilmesini sağlamaya yönelikti.

    Günümüzde geçerliliğini yitirmiş eski kalkınma kriterlerinin başında mal ve hizmet üretme kapasitesi vardı. Ne kadar hızlı, çok miktarda ve çeşitte mal ya da hizmet üretilebiliyorsa o kadar kalkınmışlık söz konusuydu. Klasik ekonomide üretim faktörleri üç başlık altında ele alınıyordu; emek, sermaye ve doğal kaynaklar. Özellikle doğal kaynakların üretim arttıkça hem azaldığı hem de kirlenmeye başladığı uzun bir süre hesaba katılmadı. Günümüz dünyasında ise küreselleşmenin de etkisiyle rekabet iyice artmıştır.

    Artan rekabet ise daha güçlü ve sadece bugünü değil yarını da düşünen bir ekonomik anlayışın gelişmesini zorunlu hale getirmiştir. Toplumların gelişiminin devamlılığının yalnızca ekonomik açıdan ele alınması yerine hem ekonomik, hem sosyal, hem de çevresel açıdan; bir arada ve aynı zamanda tek tek ele alınıp değerlendirilmesi fikri ortaya çıkmıştır. Böylelikle çok boyutlu bir kavram olan “sürdürülebilir kalkınma” fikrine ulaşılmıştır.

     

    Feyza YALÇIN
    Sosyolog

    KAYNAKLAR

    http://cevre.mf.duzce.edu.tr/
    https://dergipark.org.tr/tr/
    https://demo.haliccevre.com/