2872 Sayılı Çevre Kanunun Ek 1 listesinde yer alan; ürünler ile ambalajlardan 01.01.2020 tarihi itibariyle geri kazanım katılım payı tahsil edilecektir.
Yönetmelik kapsamındaki ürünlerden plastik poşetler için satış noktalarından, diğer ürünler için ise yurt içinde piyasaya süren/ithalatçı gerçek veya tüzel kişilerden geri kazanım katılım payı alınacaktır.
Tedarikçiler GEKAP kapsamında yükümlülük taşımayacaktır.
Yurt dışından direkt olarak alınan malzemelerin ambalajları ile yine yurt dışından ithal edilen Ek 1 listesindeki ürünler GEKAP kapsamında beyannameye dahil edilecektir.
İthalatta; yükümlülük ithalat tarihi itibariyle başlayacaktır.
Yurt içinde ürünün ambalajlanıp piyasaya arz edildiği tarih itibariyle yükümlülük başlayacaktır.
Boş ambalajlar GEKAP kapsamında değildir. GEKAP yükümlülüğü boş ambalajlara ürünün doldurulup piyasaya sürülmesi ile başlar.
Her yıl Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği kapsamında bildirimleri gerçekleştirilen Ek 5 – B2 statüsündeki ambalaj için belgelendirme yapılmazken, GEKAP uygulamalarında Ek 5-B1 ve Ek 5-B2 ayırımı söz konusu olmayacaktır. Örn; yurt dışından direkt olarak ithal edilerek ve/veya yurt içinden alınarak üretimde vb. kullanılan kimyasallara, yağ vb. ait ambalajlar Ek5- B2 kapsamında olup, GEKAP beyannamesine dahil edilecektir.
Çevre Kanunu Ek-1 sayılı listesinde belirtilen ve geri kazanım katılım payı tahsil edilecek ürünlerin sadece Lastik, Akümülatör, Madeni Yağ, Bitkisel Yağ, Elektrikli ve Elektronik Eşya, Pil, ilaç için birincil ambalajları için (şişe, bidon, teneke kutu, kağıt, karton koli veya plastik sarmalı/kaplaması gibi) beyan edilip geri kazanım katım payı ödenmeyecektir.
İçeceklerin şişe ve kutuları ile bunların mantar, kapak, tıpa ve etiketleri birincil ambalaj tanımı için bütün olarak değerlendirilmektedir. Ancak beyannamede her malzeme türü için ayrı bildirimde bulunulur.
Elektrikli ve elektronik eşyanın katılım payı hesabında eşyanın net ağırlığı dikkate alınacaktır. Örneğin; elektrikli eşya için verilen koruyucu kılıf veya ürüne ait ambalaj ve kılavuz kataloğu gibi ürün ağırlığına dahil edilmeyecektir.
Ayrıca Kanunun Ek-1 sayılı listede belirtilen bitkisel ve madeni yağların yine listede yer alan ürünlerin üretiminde hammadde olarak kullanılması durumunda, Yönetmelik gereği hammadde olarak kullanılan ürünün beyanı yapılacak ancak geri kazanım katılım payı ödenmeyecektir.
Piyasaya arz edilecek araçlar ile elektrikli ve elektronik eşyaların üretiminde orijinal eşya/parça olarak kullanılan ve Kanunun Ek-1 sayılı listesinde yer alan ürünler için araç ile elektrikli ve elektronik eşyayı piyasaya sürenler tarafından beyan yapılır ancak bu ürünlerden geri kazanım katılım payı tahsil edilmez.
Hiçbir şekilde piyasaya arz edilmeyen ve sürekli olarak kullanılan palet vb. ambalajlar GEKAP kapsamında değildir.
Sürekli bir çevre görevlisi istihdam eden veya çevre danışmanlık firmalarından çevre yönetim hizmeti alan veya çevre yönetim birimi kurma zorunluluğu bulunan piyasaya süren işletmeler ile ödeyecekleri geri kazanım katılım payı miktarı aylık 50.000 Türk Lirası’ndan fazla olan piyasaya süren işletmelerce bu Yönetmelik kapsamında yapılacak bildirim ve beyannamelerine esas veriler 2872 sayılı kapsamında tanımlanan çevre görevlisi tarafından incelenip onaylanır.
Geri Kazanım Katılım Payı uygulamalarına yönelik beyan ve ödeme işlemleri Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen ayrı bir sistem üzerinden ve yine Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar uyarınca gerçekleştirilecektir.
Toksik gazlar çalışma esnasında ortaya çıkabileceği gibi herhangi bir kaza ya da patlama ile de ortaya çıkabilir. Zehirli gazlar da diyebileceğimiz bu türden gazlar çeşitli kategorilere ayrılabilir; dokulara yeteri kadar oksijen gitmemesi neticesinde boğularak ölmeye sebep olabilen ‘Kimyasal Yoldan Asfiksi Oluşturan Gazlar’ ya da mukoza yüzeyindeki su ile değişen oranlarda reaksiyona girerek ortaya toksik maddelerin çıkmasına sebep olan ‘İrritan Gazlar’ gibi. Hepsinin neticesinde maruz kalan kişi de bir takım küçük yada büyük hasarlar ortaya çıkabilir. Bu ayrıma sebep olan şey tamamen bunların nüfuz etme aşamasında izledikleri yollardır.
Karbonmonoksit (CO) karboksihemoglobin (COHb) oluşturur. Normal koşullarda kan serumunda bulunan karboksihemoglobin seviyesi % 0.4-0.7’ dir. Sigara içenlerde ise bu rakam %5-10 civarındadır. Kamyon ve tır gibi büyük araç ve uzun yol şoförlerinde; havalandırma sistemleri yetersiz olduğu halde uzun olan tünellerde çalışan işçilerde ve AVM gibi yerlerin kapalı otoparklarında çalışan görevlilerde kandaki COHb seviyeleri normaldekinden yüksek bulunmuştur.
Karbonmonoksitin hemoglobine bağlanma yeteneği oksijenden yüzlerce kat fazladır. Hemoglobin CO tarafından bağlanınca artık oksijen tutamaz ve taşıyamaz. Dolayısıyla dokularda hipoksi gelişir, ardından anaerobik glikozin artar ve laktik asidoz ortaya çıkar. Bu da kaslarda güçsüzlük ortaya çıkmasına neden olur. Kalp ve beyin gibi oksijen ihtiyacı yüksek olan hayati organlar kısa sürede işlevsel bozukluk göstermeye başlayabilir.
Kükürtlü hidrojen (H2S) gazı ise; hemoglobindeki porfirin halkasını tutarak oksijen taşınması engeller. Bu gaz çoğunlukla kanalizasyon ile ilgili işlerde; petrol ve gaz sanayinde; kömür madenleri ve petrol yataklarında; sıvı gübre doldurma/boşaltma işleri; kauçuk, plastik, viskon ve şeker imalatı işleri; havagazı fabrikaları, rafineriler, petrol havzalarında; kok fırını ile ilgili işler; doğal gaz arıtma ve doğal gaz bacalarında çalışma; biyogaz çalışmaları gibi işlerde çalışan insanların sağlığı açısından risk teşkil eder.
Çok düşük konsantrasyonu bile zehirlenmeye ya da patlamaya neden olabilir. Kolay tutuşan bir gaz olması, hava ile birleştiğinde patlayıcı özelliği kolayca ortaya çıkar. Yandığı zaman ortaya zehirli olan bir başka gaz; kükürt dioksit çıkar.
Düşük konsantrasyonlarda ‘çürük yumurta’ gibi kokan bu gaz, kısa sürede koku alma duyusunu hissizleştirir ve böylece varlığını duymak mümkün olmaz. Yüksek konsantrasyonlarda ise saniyeler içerisinde bilinç kaybı ya da kalıcı hasarlara sebep olabilir. Ayrıca metalleri aşındırma özelliği vardır ve uzun süreli etkileşim olursa metallerin aşınmasına bağlı olarak yıkılma, çökme gibi durumlara neden olabilir.
Siyanür sitokrom oksidaz sistemini bloke ederek oksijen taşınmasını engeller ve dokulara oksijen taşınmasını engellemiş olur. Zehirlenme esnasında baş dönmesi, bulantı solunum sayısında belirgin artış ilk belirtilerdir. Hemen sonrasında kusma, karın ve göğüs ağrısı, ardından da koma belirtileri gözlenir. Kişi şansı varsa ölümcül aşamaya gelmeden ortamdan uzaklaşmak suretiyle kurtulabilir. Bu tip zehirlenmelerde nefeste acı badem kokusu duyulur.
İrritan gazların sudaki çözünürlükleri ve fiziksel partikül çapları etki derecelerini belirler. Örneğin suda çözünürlüğü fazla olan gazlar üst solunum yollarında kolaylıkla absorbe olurlar. Bunlara örnek olarak amonyak, kükürt dioksit gibi gazlar verilebilir. Suda çözünürlüğü az olanlar ise; çok daha derinlere kadar ilerleyebilir. Suda çözünürlüğü az olan bu gazlardan bazıları; fosgen, ozon, azot dioksit vb. şeklinde sayılabilir. Bu gazlar üst hava yollarında hemen hemen hiç tahriş meydana getirmedikleri için belirli bir semptom da ortaya çıkarmazlar. Dolayısıyla hiç farkında olmadan uzun süre maruziyet altında kalabilirler. Partikül çapı da benzer mantıkla önem taşımaktadır. Ne kadar küçük tanecikleri varsa derinlere ulaşma ihtimali de o kadar yüksektir.
İrrtitan gazlardan bazıları; hücredeki su ile birleştiğinde ortaya asit çıkartırlar. Klor, hidrojen klor, azot dioksit, fosgen ve kükürt dioksit bu etkileri oluşturabilecek gazlardır. Amonyak da tam tersine alkali etkisi yapar. Bunlar direkt olarak iç dokulara büyük zararlar verir.
Amonyak soğutucu ve temizleyici olarak kullanılmasının yanı sıra; gübre ve patlayıcı madde üretiminde; petrol, boya, plastik ve ilaç imalatında yaygın olarak kullanılır. Su ile reaksiyona girdiğinde; bu reaksiyon çalışma ortamında da gerçekleşebilir akciğerin mukozasında da; güçlü bir alkali olan amonyum hidroksit ortaya çıkartır ve bu esnada ısı da açığa çıkartır. Yani hem kimyasal bir aşındırma hem de termal bir hasar ortaya çıkartır.
Klor gazı çamaşır suyu üretiminde; dezenfektan, kağıt ve tekstil endüstrisinde beyazlatıcı madde olarak kullanılır. Suda çözünürlüğü orta seviyede olduğu için tüm solunum yolunu boydan boya tahriş edebilir ama en büyük zararı alveollerde daha belirgin etkilere yol açar. Çamaşır suyu ya da herhangi bir asit karıştırılırsa klor gazı ve su ortaya çıkar. Bu yüzden ev temizliği yaparken kezzap ile çamaşır suyu karıştırmak çok tehlikelidir. Klor gazı daha sonra su ile reaksiyona girer ve hidroklorik asit, hipoklorid asit ve serbest oksijen radikalleri oluşturur. Yani toksisite sebebi hem asit tahrişi hem de serbest oksijen radikalleridir. Oldu da çamaşır suyu amonyaklı bileşiklerle karıştırıldı diyelim; monokloramin ve dikloramin ortaya çıkar. Bunlar da irritan maddelerdir. Su ile birleşirlerse de serbest amonyak gazı, hidroklorik asit, hipoklorit asit ve serbest oksijen radikalleri oluşturur. Yapılan bir çalışma klor zehirlenmelerinin %73 temizlik esnasında çamaşır suyuna karıştırılan asitli maddeler yüzünden; %14 yüzme havuzu ile ilgili sebeplerden ve sadece %7’ sinin endüstriyel maruziyetlerle ilişkili olduğunu belirlemiştir.
Azotun dört çeşit oksit ürünü vardır; Nitrozoksit (N2O), nitrik oksit (NO), azot dioksit (NO2) ve azot tetraoksit (N2O4). Nitrozoksit (N2O) anestezide kullanılır ve zararlı sayılmaz. azot dioksit (NO2) ve azot tetraoksit (N2O4) ise nitrik oksit (NO) gazının hava ile oksidasyonu sonucu ortaya çıkar ve zararlıdırlar. En çok görüldüğü yerler tahıl depo edilen silolardır. Buralarda tahılların fermantasyonu ile ortaya çıkarlar. Bu gazların sebep olduğu hastalıklar tam da bu yüzden ‘Silo Doldurucuların Hastalığı’ olarak da adlandırılır. Bunun dışında; elektroliz ile kaplamacılık, oksijen kaynakçılığı, elektrik kaynakçılığı, nitro patlayıcıların tam olmayan infilakı, selüloz filmlerin yanması gibi iş kollarında da görülür.
Azot oksitler suda az çözünür oldukları için temel olarak alt solunum yollarına etki ederler. Azot dioksit solunum yolundaki su ile etkileşerek nitrik asit ortaya çıkartır, bu da dokuları tahriş eder. Ayrıca methemoglobin de oluşturacağı için kanın oksijen taşıma kapasitesini düşürür ve dokulara oksijen gitmesini engeller.
Fosgen gazı; Birinci Dünya Savaşı esnasında gaz zehirlenmesinden ölenlerin %80’ini oluşturacak kadar tehlikeli bir gazdır. Doğal yollarla oluşan bir gaz değildir. Günümüzde izosiyanatların sentezinde ara ürün olarak; pestisid, plastik, boya ve ilaç üretimi sırasında oluşur. Bu gazla en çok karşılaşan meslek grupları ise; itfaiyeciler, kaynakçılar ve boya çıkarıcılar, hatta kuru temizlemecilerdir. Fosgen gazı akciğerlerde yavaş bir şekilde hidroliz olur ve karbon dioksit ile beraber hidroklorik asit oluşturur.
Kükürt dioksit (SO2); meyve korunmasında kullanılan bir gazdır. Belli miktarda kullanılmasının bir zararı olmadığı söylense de astım hastalarında astım krizini tetiklediği de bilinir. Fazla kullanılması durumunda gıdanın tadını bozacağı için fazlası tercih edilmez. Soğan ve sarımsakta doğal olarak bulunur. Atmosferde az miktarda da olsa sürekli bulunan bir gazdır; zira volkanik faaliyetler ve orman yangıları bu durumu besler. Ayrıca petrol rafinerilerinde ve elektrik santrallerinde kömürün yakılması sonucunda oluşur. Onun dışında; kağıt üretiminde, soğutma depoları, madencilik ve batarya üretiminde karşımıza çıkar. En büyük maruziyetler maden veya kağıt endüstrisinde yaşanan kazalardır.
Ozon (O3); normalde atmosferin üst kısımlarında kendiliğinden oluşarak bizleri güneşten kaynaklanan ultraviyole radyasyonunun etkilerine karşı koruyan bir gazdır. Suda fazla çözünmez. Düşük konsantrasyonlarda maruziyet olursa; öksürük, göğüste ağrı ortaya çıkar. İrtina bir gaz olduğu için mesleki akciğer hastalıklarına neden olabilir. Kaynak işlerinde çalışanlar, otoyol ve çevresinde çalışanlar, fotokopi ve bilgisayarların yoğun olduğu ortamlarda çalışanlar bu etkileri görebilirler.
Bu tip gazların ölçülmesi ve takip edilmesi sayesinde ancak gerekli önlemler alınabilir. Çalışma ortamında, toksik (zehirli) gaz konsantrasyonu ölçümleri solunum seviyesinde yapılmalıdır.
Feyza YALÇIN Kimyager
Kaynak: Centers for Disease Control and prevention: Deaths from motor-vehicle related unintentional carbon monoxide poisoning. MMWR 45: 1029, 1996.
Piandatosi CA: Carbon monoxide, oxygen transport and oxygen metabolism. J Hyperbar Med 2:27, 1987
Solunabilir toz tanımı Tozla Mücadele Yönetmeliği içerisinde ‘Aerodinamik eşdeğer çapı 0,1–5,0 mikron büyüklüğünde kristal veya amorf yapıda toz ile çapı 3 mikrondan küçük, uzunluğu çapının en az üç katı olan lifsi tozlar’ şeklinde geçmektedir. NİOSH ise; solunabilecek ve akciğerlerde kalacak kadar küçük 10 mikrondan küçük toz parçacıklarını ‘solunabilir toz’ olarak tanımlar.
Çoğu kaynağa göre 10 mikronun altı toz için tehlike sınırıdır. Bu orandan büyük tozlar vücudun savunma mekanizmaları (tüyler vs.) bir şekilde engellenebilir ama 10 mikrondan daha küçük tozlar ciddi bir sağlık riski teşkil eder. Çünkü bu tozlar her nefes alışta bronş ve bronşiolleri bile geçerek akciğer alveollerine kadar ulaşarak bunların yüzeylerine yapışırlar. Zaten büyük tozlar bir süre sonra yere düşerken küçük tozlar her daim havada asılı kalır ve Brownian hareketler yaparlar, dolayısıyla solunum yüksekliğinde bulunma olasılıkları da fazladır. Miktarca az ise vücut ifrazatı ile dışarı atılma ihtimali de yüksektir ama miktarca da çoksalar tehlike büyük demektir. Bu tehlike genelde çeşitli akciğer hastalıkları ve ne yazık ki bunlara bağlı ölümlerdir.
1958 Genevre konferansında havada asılı kalan tozlar yüzünden meydana gelen akciğer hastalıkları genel olarak ‘Pnömokonyoz’ başlığı altında toplanmıştır. Yani aslında pnömokonyoz için; akciğerlerde inorganik toz birikmesi hastalığı da diyebiliriz. Tabi bu biriken tozun cinsine ve birikme şekline bağlı olarak çeşitli alt dallara ayılır. Silikozis, asbestoz vs. gibi…
Türk Toraks Derneği’ ne göre; Pnömokonyoz riski taşıyan işlerde çalışanlarda bu hastalığın görülme sıklığı %1 ile %50 arasındadır. Bu fark toz kontrol önlemlerinin alınma durumundan kaynaklanmaktadır. Kapalı ve havalandırması iyi olmayan yerlerde toz yapıcı işlerle uğraşanların pnömokonyoza yakalanma ihtimali ne yazık ki çok yüksektir. Pnömokonyozlar maluliyet, tazminat incelemesine tabi tutulan resmi mesleki solunum hastalıklarının yarısını oluştururlar.
Hiçbir ilaç ve tedavi akciğerlere verilen bu zararı tersine çeviremez, bu nedenle en başta önleme şarttır. Hasta olduktan sonra bu tedavinin amacı semptomları azaltmak ve komplikasyonları önlemektir sadece.
Kusursuz beyazlık sizi kanser edebilir. Nasıl mı? Titanyum dioksit (TiO2) sayesinde.
Kişisel maruziyet ölçümlerinde en riskli parametrelerden birisi olan titanyum yeryüzünde en çok bulunan elementlerden birisidir. Bol bulunmasına ve kullanım alanlarının çok çeşitli olmasına rağmen pahalı bir malzemedir. Pahalı olmasının en temel sebebi ise günümüz teknolojisinde bile işlenmesinin zor olmasıdır. Titanyum özel jeolojik şartlarda seyrek olarak yataklanır ve bu yüzden de yataklarının dağınık olarak bulunması işlenmesini zorlaştırır.
Hafif ama güçlü, korozyona dayanıklı bu geçiş metali parlak gri bir renge sahiptir. O kadar serttir ki; metal haldeyken kuvarsı bile çizebilir, üstelik kuvars bozunmaya karşı bilinen en sağlam mineral olmasına rağmen.
Biyolojik uyumluluğu onu sağlık sektörü için de vazgeçilmez yapmıştır. Ortopedik protez ve uygulamalarda, diş implantlarında oldukça yaygın bir kullanımı söz konusudur. Korozyona dayanıklı, alternatiflerine göre oldukça hafif ve toksik olmaması bu durumun temel sebebidir. Ayrıca çok kolay şekillenir ve lehimlenir. Aslında titanyum alerjisi diye bir hastalık nadir de olsa görülmektedir fakat alternatiflerine göre yine de düşük olasılık içeriyor olması tercih sebebi haline getirir.
Titanyum daha birçok sektörde kullanılır, bunların en yaygın olanları; kuyumculuk, silah üretimi, havacılık, deniz sanayi, spor malzemeleri yapımı, uzay sanayi olarak sayılabilir.
Eskiden beyaz pigment olarak kullanılan karbonatın yerini günümüzde çok daha mükemmel beyazlık sağlayan TiO2 almıştır. TiO2 ayrıca renklerin zenginleştirilmesinde ve parlaklığında kullanılır. Üstelik UV koruması sağlar. Buradan da anlaşılacağı gibi; boyalarda, cilalarda, kağıt ve plastiklerde, mürekkeplerde, kauçuk ve tekstil ürünlerinde, kozmetiklerde, güneş koruyucularda, deri ürünlerinde, yiyecek renklendirmede ve seramik yapımında kullanılır. Tahmin edersiniz ki; afiyetle yediğimiz beyaz leblebi ile duvar boyamızın arasında bir benzerlik var; evet bu beyazlık TiO2’ den geliyor. Tabi her leblebi bunu içermeyebilir ama kusursuz beyazlık için TiO2 şart!
Titanyum dioksit metabolizmamız tarafından ne yazık ki parçalanamaz. Bu da DNA’ yı etkiler. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı ve Ulusal İş Güvenliği ve Sağlığı Enstitüsü tarafından insanlar için ‘olası konserojen’ olarak nitelendirilmiştir. Bazı Avrupa Birliği üyesi ülkeler gıdalarda kullanımını yasaklamıştır.
Titanyum tetraklorit minerali ise; yapay duman ve gökyüzünde yazı oluşturmada kullanılır. Nemli havada yoğun ve beyaz bir duman çıkarabilmesi, ona bu özelliği sağlar. Bunun zararları ile ilgili ise henüz kesin bir araştırma sonucu yoktur.
Eylül 2019 tarihinde Kimyasal maddelerin solunumla maruziyetinin ölçülmesine ilişkin TS-EN 689 standardı güncellenmiştir. Güncellenen standartta birlikte ölçümler ve mesleki maruziyet değerlendirmeleri ile ilgili bir takım değişikler olmuştur.
Mesleki maruziyet değerlendirmesi, işyeri ve maruziyet profili ile ilgili özelliklerin temel karakterizasyonu ile başlanmalıdır. Öncelikle, işyerinde mevcut olan kimyasal maddeleri(toz, VOC, kaynak dumanı..vb.) ve ilgili bilgileri tanımlanmalıdır bu bilgiler şu şeklidedir;
İşyerlerindeki tüm hammaddelerin listelenmesi için malzeme güvenlik bilgi formlarını(MSDS) isteyerek incelemeye başlanmalıdır. Kimyasal tehditlere ek olarak, safsızlıklar, ara ürünler, nihai ürünler ve reaksiyon yan ürünlerinin de üretim işlemlerinde ortaya çıktığı unutulmamalıdır.
Tehlikeli özellikler, sınıflandırma ve etiketlemeye göre yapılmalıdır.
Tanımlanan her kimyasal tehdit için uygun mesleki maruziyet sınır değerleri tanımlanmalıdır.
Ayrıca, iş organizasyonu, görev dağılımı, kirletici kaynakları, havalandırma sistemleri, işçilerin davranışları, güvenlik prosedürleri maruz kalma profilini etkilemektedir.
TS-EN 689 Standardında Maruz Kalma Tahmini
Önceki ölçüm sonuçları ve değerlendiricinin tecrübesiyle(İş yeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ya da ölçümleri gerçekleştirecek olan yetkili laboratuvar) maruz kalma tahmini yapılabilir.
TS-EN 689 Standardında Örnekleme Stratejisi
Çalışan personel sayısının fazla olduğu iş yerlerinde çalışanların her birini tek tek değerlendirmek bazen mümkün olmamaktadır. Bu gibi durumlarda yapılması gereken ilk adım benzer maruz kalma gruplarını oluşturmaktır. Benzer maruziyet grupları oluşturulurken değerlendirici görevlerin tür, her bir görevin maruz kalma profili, maruz kalma süresi, sıcaklık gibi etmenleri göz önünde bulundurması gerekmektedir.
Kişisel maruziyet ölçümlerinde TS EN 482 referans standartlarının hükümlerine uyulmalı ve aynı zamanda kirletici toplama medyalarının(filtre, sorbent tüp gibi) ölçümü gerçekleştirecek olan kişinin solunum bölgesine yakınında konumlandırılmalı ve kalibre edilmiş uygun bir örnekleme pompasıyla ölçümler gerçekleştirilmelidir. Ölçümler esnasında ölçüm yapılacak kişiye ölçüm ile bilgiler ve ölçümler esnasında nasıl davranması ile ilgili bilgiler verilmelidir.
TS-EN 689 Standardında Örnekleme Süresi
Örnekleme süresi maruz kalma süresini kapsayacak şekilde belirlenmelidir. Minimum örnekleme süresi 2 saat sürmelidir. Maruz kalma süresi bu süreden az ise, ölçüm tüm periyodu kapsayacak şekilde seçilmelidir. Kısa vadeli maruz kalma ölçümleri için minimum süre 15 dakikadır. Bu süreden az olan örneklemelerin TS EN 689 standardınca değerlendirilmesi mümkün değildir.
Gerçekleştirilecek Ölçüm Sayısı
Ölçümler gerçekleştirilirken ilk önce değerlendirme yapılacak alanda ön test ölçümleri gerçekleştirilmelidir. Eğer ön test ölçüm değerlendirme kriterleri sağlamayan durumlar söz konusu ise istatistiksel değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Ön Test: Ön test için minimum 3 tane örnekleme yapılması gerekmektedir. Ön testte aşağıdaki açıklanan durumlar söz konusu ise sonuçlar UYGUN olarak değerlendirilir.
3 ölçümün sonucu maruziyet sınır değerinin %10’dan düşükse
4 ölçümün sonucu maruziyet sınır değerinin %15’ den düşükse
5 ölçümün sonucu maruziyet sınır değerinin %20’ den düşükse
Ölçümlerin bir tanesi bile mesleki maruziyet sınır değerinin üstündeyse sonuçlar UYGUN DEĞİLdir.
Bu ön test değerlendirmesi kısa vadeli maruziyet değerlendirmeleri için geçerli değildir.
İstatistiksel Testler: Eğer ön testteki ölçümlerde bazı ölçümler sınır değerin üstünde çıktıysa istatistiksel testler yapılmalıdır. İstatistiksel test için minimum 6 ölçüm yapılmalıdır. Örneğin 3 ölçüm yapılarak yapılmış bir ön testte sonuçlardan biri sınır değerin üstünde çıktıysa 6 ölçüme ulaşmak için 3 ölçüm daha gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu 6 ölçümün sonucunda sonuçların log-normal eğri olarak mı yoksa normal eğri olarak mı dağıldığını doğrulamak için istatistiksel bir test yapılmalıdır. Bunun için grafik yöntemleri veya Shapiro- Wilk gibi istatistiksel testler kullanılabilir.
Seçilen Benzer Maruziyet Gruplarının Doğrulanması
Ölçüm Sonuçlarına göre belirlenen maruziyet gruplarının doğrulanması gerekmektedir. Sonuçların grafiksel bir gösteriminin(log-normal veya norma), bu noktada seçilen benzer maruziyet gruplarıyla tutarlı olup olmadığını belirlememize izin vereceğini veya bunu iki veya daha fazla gruba bölmeyi tekrar gözden geçirmemiz gerektiğini belirleme hususunda seçilen bu grupların doğrulanması önemlidir.
Yukarıdaki grafiğe baktığımızda kırmızı ile işaretlenen sonuca denk gelen kişi seçilen benzer maruziyet grubundan çıkarılması gerektiğini göstermektedir. Log-normal veya normal dağılımın ve benzer maruziyet grubunun tutarlılığı teyit edildikten sonra, %70 ile %70’lik üst güven sınırı ile karşılaştırmaya dayanan istatistiksel testler uygulanabilir.
Ölçüm Periyotlarının Belirlenmesi
Değerlendirme, mesleki maruziyete uyumun devam etmesini sağlamak için periyodik olarak güncellenmelidir. İlk değerlendirmenin koşullarını değiştirebilecek (havalandırma, organizasyonda değişiklik, kapasite değişikliği) durumlar söz konusu olabilir.
G.O veya A.O<0,1* Maruziyet Değeri
36 Ayda Bir
0,1* MaruziyetDeğeri< G.O veya A.O<0,25* Maruziyet Değeri
24 Ayda Bir
0,25* MaruziyetDeğeri< G.O veya A.O<0,5* Maruziyet Değeri
18 Ayda Bir
0,5* MaruziyetDeğeri< G.O veya A.O
12 Ayda Bir
G.O: Geometrik Ortalama A.O: Aritmetik Ortalama
Rapor Hazırlama
Hazırlanacak raporda, ölçüm sonuçlarını ve yeni ölçümlerin periyodik zamanlaması ile ilgili eksiksiz bir rapor hazırlamalıdır.
Raporda aşağıdakiler ile ilgili ayrıntılı bilgiler içermelidir.
Yönetmeliğin amacı; deniz ve kıyı alanları ile nehir ağızlarında gerçekleştirilen dip tarama faaliyetlerinin çevresel yönetimi, bu faaliyetler sonucunda ortaya çıkan tarama malzemelerinin faydalı kullanımı ile çevre ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde deniz ortamına boşaltılması veya bertarafına dair usul ve esasları belirlemektir. Bertaraftan kasıt; dip tarama malzemesinin, 2/4/2015 tarihli ve 29314 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Atık Yönetimi Yönetmeliği ve 26/3/2010 tarihli ve 27533 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik hükümleri doğrultusunda düzenli depolanmasıdır.
Yönetmelik, deniz ve kıyı alanları ile nehir ağızlarının kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında gerçekleştirilen dip tarama faaliyetleri ile bu faaliyetler sonucunda ortaya çıkan tarama malzemelerinin standartlarını, bu malzemelerin boşaltılacağı deniz alanlarının kriterlerini, boşaltım yöntemlerini, bertaraf ve faydalı kullanım olanaklarını, alınması gereken izinleri, faaliyetin deniz çevresine olan etkilerinin izlenmesine ilişkin hususları ve İdareye yapılacak olan raporlamayı kapsar.
Deniz ve kıyı suları ile nehir ağızlarının korunması ve kirlenmesinin önlenmesi amacıyla tarama ve boşaltım alanlarında her türlü tedbirin alınması gerekir. Herhangi bir nedenle deniz ve kıyı tabanı ile nehir ağızlarında gerçekleştirilen kazı faaliyeti ‘Dip Tarama’ olarak nitelendirilir. Dip tarama malzemesinin boşaltımı sonucunda oluşabilecek bulanıklık ve kıyı şeridinden başlayarak en derin çukura kadar olan tüm deniz dibini içeren bölgeyi içeren bentik bölgedeki birikimin deniz suyunda ve deniz dibinde ortaya çıkabilecek olumsuz çevresel etkilerinin kontrolü amacıyla boşaltım faaliyetlerinin uygun deniz alanlarında gerçekleştirilmesi esastır. Dip tarama malzemesinin deniz ortamına boşaltılmasına ‘boşaltım’ denir ve bu yönetmelikte yer alan kriterlere uygun olarak belirlenen, İdarece izin verilen dip tarama malzemesinin boşaltılacağı deniz alanına ‘Boşaltım Alanı’ denir.
Dip Taraması
Dip tarama faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan malzemenin kullanılmasında öncelikle karada faydalı kullanım yöntemlerinin değerlendirilmesi esastır. Dip tarama faaliyeti sonucunda ortaya çıkan ve boşaltım kriterlerine uygun olmayan malzeme Çevre Kanununun 8 inci maddesi gereğince denize boşaltılamaz. Bahsi geçen kriterleri belirleyen yönetmelik de işte bu yönetmeliktir.
Dip tarama malzemesinin; özel çevre koruma bölgelerine, diğer koruma statüsü bulunan biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu yaşam alanlarına, doğal, kentsel, tarihi ve arkeolojik sit alanlarına, dalışa yasak alanlara, taşınmaz kültür varlıklarının koruma alanlarına ve atıksu deşarj hatları ile boru hatlarının bulunduğu deniz alanlarına boşaltılması yasaktır.
Boşaltım faaliyetinin deniz çevresine olan etkilerinin tespit edilmesi amacıyla boşaltım alanında izleme çalışmalarının yapılması gerekir. Dip tarama ve boşaltım faaliyetlerinde biyolojik çeşitliliğe zarar verilmemesi çok önemlidir.
Dip tarama ve boşaltım faaliyetinden önce, faaliyetin çevresel açıdan uygunluğunun değerlendirilmesi amacıyla Ek-2’de yer alan Dip Tarama Çevresel Yönetim Planının hazırlanması esastır. Bu plan; dip tarama faaliyeti kapsamında ortaya çıkan malzemeler ile bu malzemelerin alınacağı, boşaltılacağı deniz alanlarının çevresel yönetimi, bertaraf ve faydalı kullanımına ilişkin hususları içeren plandır.
Dip tarama ve boşaltım faaliyetleri sırasında meydana gelebilecek kirliliğin önlenmesi veya azaltılması amacıyla 9/8/2016 tarihli ve 29796 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Deniz ve İçsular Tarama Yönetmeliği kapsamındaki gerekli ön iznin alınması ve Tarama Yetki Belgesinde yer alan ekipmanın, uygun teknolojinin ve metodun kullanılması esastır.
Dip tarama malzemesinin özellikleri
Dip tarama faaliyetine başlamadan önce taranacak malzemenin kirlilik durumunun belirlenmesi amacıyla tarama yapılacak olan alanı temsil edecek şekilde en az Ek-1’de yer alan Tablo 1’de belirtilen sayıda sediman numuneleri alınır. Alınan bu numunelerin Ek-1’de yer alan Tablo 2’de belirtilen parametreler çerçevesinde analizleri yapılır.
Dip tarama malzemesinin fiziksel kompozisyonunun belirlenmesi amacıyla en az Ek-1’de yer alan Tablo 1’de belirtilen sayıda alınan sediman numunelerinin çakıl, kum, silt ve kil oranları belirlenir.
İdare, dip tarama yapılacak olan alanın niteliği, mevcut su kalitesi, kullanım durumu ve dip tarama malzemesinin karakterini dikkate alarak numune alma derinliği ve sayısında değişiklik yapabilir, Ek-1’de yer alan Tablo 2’de belirtilen parametrelerin analizleri dışında farklı analizlerin yapılmasını faaliyet sahibinden isteyebilir.
Dip tarama faaliyeti
Batimetrik Harita Görüntüsü
Dip tarama yapılacak olan alanın, faaliyet öncesinde batimetrik ölçümleri yapılıp en az 1/1000 ölçekli batimetri haritası hazırlanarak İdareye sunulur ve oluşturulan batimetri haritası kullanılarak taranacak malzeme miktarı ve alanın konumu belirlenir.
Dip tarama yapılacak olan alanda bulunan katı atıklar ayrı olarak toplanır ve ilgili mevzuat kapsamında bertaraf edilir. Faaliyetler esnasında ortaya çıkacak olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacıyla uygun ekipman kullanılır ve tarama zamanı belirlenir.
Yeni liman inşaatları ile liman dışı deniz dibi inşaat faaliyetleri kapsamında dip tarama faaliyetlerinin yapılacağı deniz alanının makro flora ve fauna türlerinin belirlenmesine yönelik olarak ekolojik rapor hazırlanarak Dip Tarama Çevresel Yönetim Planına ilave edilir.
Dip tarama malzemesinin faydalı kullanımı ve bertarafı
Dip tarama malzemesinin inşaat, karayolu, peyzaj, rekreasyonel alanlarının iyileştirilmesi, sahilin beslenmesi, ömrünü tamamlamış taş/maden ocaklarının rehabilitasyonu gibi faydalı amaçlar için kullanımına ‘Faydalı Kullanım’ denir.
Dip tarama faaliyeti sonucunda ortaya çıkan malzemenin deniz çevresinde oluşturabileceği etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacıyla öncelikle karada veya kıyısal alanda faydalı kullanım olanakları araştırılır.
Faydalı kullanım seçenekleri, dip tarama malzemesinin kompozisyonu, kimyasal ve diğer fiziksel özellikleri göz önünde bulundurularak Ek-1’de yer alan Tablo 3’te belirtilen hususlara göre belirlenir.
Dip tarama malzemesinin faydalı kullanımının planlanması durumunda, yüksek ayrımlı sığ sismik veriler kullanılarak deniz tabanı yüzey sedimanı ile altındaki sedimanın kalınlığı tespit edilir. Ayrıca, en az Ek-1’de yer alan Tablo 1’de belirtilen sayıda alınacak sondaj numunesinin fiziksel kompozisyonu belirlenir. Bu maksatla yapılacak sondajın derinliği tarama derinliğinden az olmamalıdır.
Karaya çıkartılmaksızın habitat kazanımı, yapay ada oluşturulması, sahilin beslenmesi, rekreasyonel veya endüstriyel amaçlı kıyı dolgusu gibi deniz veya kıyı ortamlarında faydalı kullanımı gerçekleştirilecek dip tarama malzemesinin 9 uncu maddenin birinci ve ikinci fıkralarında belirtilen denize boşaltım kriterlerine uygun olması gerekmektedir. Bu uygulamaların deniz çevresine olan etkilerinin en aza indirilmesi amacıyla, uygun dönem ve teknik yöntemler belirlenerek Dip Tarama Çevresel Yönetim Planına ilave edilir.
Faydalı kullanım amacıyla karaya çıkarılan dip tarama malzemesi ile ilgili yapılması gereken atık işleme faaliyetleri Atık Yönetimi Yönetmeliği ve ilgili diğer mevzuat hükümlerine göre yapılır. Fakat denize boşaltımı uygun görülmeyen dip tarama malzemesi, atık işleme tesislerine çevre ve insan sağlığını tehdit etmeyecek şekilde sızdırmazlığı sağlanmış araçlarla taşınır. Dip tarama faaliyetleri sonucu oluşan tarama malzemesinin doğrudan atık işleme tesislerine taşınmasında Atık Yönetimi Yönetmeliği hükümleri uygulanmaz.
Dip tarama malzemesinin karaya çıkartılarak faydalı kullanımı veya bertarafı söz konusu olduğunda; faaliyet sahibi atık beyan formunu bir önceki yıla ait bilgileri içerecek şekilde her yıl ocak ayından mart ayı sonuna kadar İdarece hazırlanan çevrimiçi uygulamaları kullanarak doldurmak, onaylamak, bir örneğini almak ve beş yıl boyunca bir nüshasını saklamakla yükümlüdür.
Denizlerde boşaltım faaliyetleri
İdarece, yapılan analiz sonucunda Ek-1’de yer alan Tablo 2’de belirtilen;
– Sınır değerleri aşmayan dip tarama malzemesinin uygun deniz alanlarına boşaltımına izin verilebilir.
– Parametrelerden herhangi birinin üst sınır değeri aşması durumunda dip tarama malzemelerinin deniz ortamına boşaltılmasına izin verilmez.
– Parametrelerden herhangi birinin sınır değeri aşıp üst sınır değeri aşmaması durumunda, boşaltım faaliyetinin deniz çevresine olabilecek etkilerinin detaylı olarak araştırılması amacıyla ekotoksikolojik analizler yapılarak sonuçları Dip Tarama Çevresel Yönetim Planı ekinde İdareye sunulur. Ekotoksikolojik analizler sonucunda EC50 değerinin sağlandığı konsantrasyon seviyesi, dip tarama malzemesinde ölçülen konsantrasyonun % 40 ve üzerinde olduğu durumlarda, yani toksik nitelik taşımaması halinde dip tarama malzemesinin uygun deniz alanlarına boşaltımına izin verilebilir. EC50; dip tarama malzemesinin toksik etkilerinin belirlenmesi amacıyla, laboratuvar koşulları altında, belirlenen organizmanın %50’sinin etkilendiği konsantrasyondur. Denize boşaltımı planlanan dip tarama malzemesinin deniz canlıları üzerindeki toksik etkilerinin detaylı olarak araştırılması amacıyla Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak olan analizler ise ‘Ekotoksikolojik’ analizler şeklinde tanımlanır.
Ek-1’de yer alan Tablo 2’de belirtilen kriterlere göre denize boşaltımı uygun olmayan dip tarama malzemesinin bulunduğu alanın yatay ve dikey yöndeki sınırlarının belirlenmesi amacıyla, ilave olarak alınacak yüzey sedimanı ve sondaj numunelerinde gerekli analizler yapılır. Sınırları belirlenen bu alan tarama planından çıkarılır veya dip tarama yapılacak ise oluşacak malzeme karada bertaraf edilir.
Akıntı rejiminin olumsuz etkilenmemesi için dip tarama malzemesi boşaltım alanına eşit ve homojen şekilde dağıtılır.
Dip tarama malzemesinin boşaltılacağı deniz alanının faaliyet öncesinde ve sonrasında batimetrik ölçümleri yapılıp en az 1/1000 ölçekli batimetri haritası hazırlanarak İdareye sunulur.
Boşaltım faaliyetlerinin deniz suyuna ve bentik bölgeye oluşturabileceği olumsuz çevresel etkilerinin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacıyla Türkiye’nin tüm denizleri için uygun boşaltım dönemi ve yöntemi ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak, Bakanlıkça belirlenir. Ayrıca, Marmara Denizi için dip tarama malzemesinin kompozisyonu dikkate alınarak Bakanlıkça ek tedbirler uygulanabilir.
Bakanlık tarafından, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile diğer ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak uygun boşaltım alanları belirlenir ve ilan edilir. Bakanlıkça boşaltım alanının belirlenmediği bölgelerde, Marmara Denizi hariç olmak üzere, faaliyet sahibi tarafından Ek-1’de yer alan Tablo 4’te belirtilen kriterleri sağlayan ve ilgili kurum ve kuruluşlarca uygun görülen deniz alanı boşaltım alanı olarak önerilebilir.
Dip tarama malzemesinin boşaltılacağı deniz alanı, heyelan veya kaymaların oluşmayacağı eğime sahip olmalıdır.
Bakanlık tarafından belirlenip ilan edilen veya faaliyet sahibince önerilerek İdarece boşaltım izni verilen alanlar; seyir haritalarına işlenmek ve denizcilere duyurulmak üzere İdarece Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığına bildirilir.
İdare, Bakanlıkça boşaltım alanlarının belirlendiği denizlerde, deniz alanının genel kirlilik durumu, akıntı rejimi ve diğer oşinografik özelliklerini dikkate alarak belirlenen deniz alanlarının dışında boşaltıma sınırlama getirebilir.
Dip tarama malzemesinin; deniz çayırı, diğer korunan türler, deşarj ve boru hatları ile bu alanları etkileyebilecek deniz alanlarına, kentsel, tarihi ve arkeolojik sit alanlarına, dalışa yasak alanlara, taşınmaz kültür varlıklarının koruma alanlarına boşaltılması yasaktır.
Boşaltım faaliyeti sonucunda deniz ortamında oluşabilecek bulanıklığın en aza indirilmesi ve bentik bölgedeki birikimin öngörülen sınırlar içerisinde kalmasının sağlanması amacıyla akıntı hızı da dikkate alınarak boşaltım esnasında gemi hızı 0,3-0,7 mil/saat aralığında tutulur.
İdare, gerekli gördüğü takdirde boşaltım yöntemini, tekniğini ve boşaltım alanlarını değiştirebilir veya çevresel açıdan oluşabilecek olumsuz etkileri dikkate alarak boşaltım faaliyetini durdurabilir.
Dip tarama malzemesinin Bakanlıkça belirlenen alanlar dışına boşaltılmasının öngörülmesi durumunda deniz alanının ekolojik raporu hazırlanarak Dip Tarama Çevresel Yönetim Planı ekinde İdareye sunulur.
Dip tarama çevresel yönetim planının hazırlanması, başvuru ve onay
Dip tarama ve boşaltım faaliyetinde bulunacak faaliyet sahipleri bu Yönetmelik kapsamında dip tarama faaliyetine, boşaltım alanına ve uygun ekipman, teknoloji ve metodun kullanımına ilişkin hususları içeren Dip Tarama Çevresel Yönetim Planını İdareye sunarlar. Dip Tarama Çevresel Yönetim Planı ise 30/7/2019 tarihli ve 30847 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Çevre Yönetimi Hizmetleri Hakkında Yönetmelik kapsamında yetkilendirilmiş, dip tarama ve boşaltım konularında Bakanlıkça düzenlenecek eğitimi almış personel bulunduran çevre danışmanlık firmaları tarafından hazırlanır.
İdare, Dip Tarama Çevresel Yönetim Planını 30 iş günü içerisinde inceler ve gerekli görmesi durumunda faaliyet sahibinden ilave bilgi, belge ve araştırma isteyebilir. İdareden kasıt; 50.000 m3 ve üzerinde olan dip tarama faaliyetleri için Bakanlığı, 50.000 m3’ün altında olan dip tarama faaliyetleri için ise taramanın gerçekleştirileceği ilde bulunan il müdürlükleridir. Uygun bulduklarını onaylayarak Uygunluk Belgesi verir.
Uygunluk Belgesinin Bakanlıkça verilmesi durumunda, dip tarama faaliyetinin gerçekleştirildiği ve boşaltım alanının bulunduğu il müdürlüğüne; Uygunluk Belgesinin il müdürlüğünce verilmesi durumunda ise Bakanlığa ve boşaltım alanının bulunduğu il müdürlüğüne bilgi verilir.
İdarece Uygunluk Belgesi verilen faaliyetlere ilişkin Dip Tarama Çevresel Yönetim Planında herhangi bir değişikliğin ön görülmesi durumunda faaliyet sahibince İdareye başvuru yapılarak gerekli Uygunluk Belgesi yeniden alınır.
İzleme ve raporlama
Faaliyet sahibince dip tarama faaliyeti sonucunda oluşan malzemenin boşaltıldığı deniz alanında oluşabilecek değişikliklerin tespit edilmesi amacıyla Ek-1’de yer alan Tablo 5’te belirtilen parametreler dahilinde izleme çalışmaları yapılır.
İzleme çalışmaları, en az 5 örnekleme noktasında deniz yüzeyinden numuneler alınıp ayrı ayrı analizleri yapılarak gerçekleştirilir. Numune alım noktaları, boşaltım alanının ortasından ve boşaltım faaliyetinin etkileyebileceği deniz alanının sınırlarında olacak şekilde belirlenir.
Boşaltım faaliyeti öncesinde deniz ortamının mevcut durumunu tespit etmek amacıyla yapılacak ilk izleme çalışması Dip Tarama Çevresel Yönetim Planına ilave edilir.
Boşaltım faaliyetinin sona ermesinden 6 ay sonra son izleme çalışması yapılarak, ilk izleme çalışması sonuçları ile karşılaştırmalı olarak 1 ay içerisinde İdareye sunulur.
İzleme raporları Çevre Yönetimi Hizmetleri Hakkında Yönetmelik kapsamında yetkilendirilmiş ve dip tarama ve boşaltım konularında Bakanlık veya Bakanlıkça görevlendirilen bilimsel kurum/kuruluşlarca düzenlenecek eğitimi almış çevre görevlileri veya bu personeli bulunduran çevre danışmanlık firmaları tarafından hazırlanır.
Numune alma ve analiz çalışmaları Bakanlıkça yetkilendirilmiş laboratuvarlarca, yetkilendirilmiş laboratuvarların bulunmaması durumunda akredite laboratuvarlarca yapılır.
İdare, boşaltım malzemesinin toplam miktarı ve boşaltım alanının büyüklüğünü dikkate alarak izleme sıklığını, parametrelerini, numune alım noktalarını, sayısını ve süresini değiştirebilir.
Dip tarama faaliyeti sırasında çevresel açıdan olumsuzlukların tespiti durumunda İdarece boşaltım faaliyeti süreli ya da tamamen durdurulabilir.
Aynı alana birden fazla boşaltım faaliyetinin yapılması hâlinde, faaliyet sahipleri ortak bir izleme çalışması yapabilir.
Dip tarama ve boşaltım faaliyetlerine ilişkin olarak İdareye sunulacak olan her türlü bilgi ve belge yazılı olarak ve elektronik ortamda sunulur.
Denetim ve idarî yaptırım
Dip tarama ve boşaltım faaliyetlerinin bu Yönetmelikte yer alan hükümlere uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi Bakanlık, il müdürlükleri veya Bakanlık tarafından yetki devri yapılan kurum ve kuruluşlarca denetlenir. Yönetmelik hükümlerine aykırı faaliyette bulunanlar hakkında, Çevre Kanununun ilgili maddeleri uyarınca idarî yaptırım uygulanır.
Diğer hükümler
Dip tarama ve boşaltım faaliyetleri kapsamında İdarece düzenlenecek olan Uygunluk Belgesine ilişkin esaslar Bakanlıkça belirlenir.
Dip tarama ve boşaltım faaliyetleri kapsamında İdareye sunulacak olan İzleme Raporu ve Ekolojik Rapor formatları ile ekotoksikolojik analiz yöntemleri ve diğer uygulamalara ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir. Dip tarama veya boşaltım alanının bentik bölgesinde bulunan makro flora ve fauna tür kompozisyonlarının tespit edilerek biyolojik çeşitlilik indeksleri ile değerlendirildiği ve deniz çayırı gibi özel habitatların etkilenme durumunun araştırıldığı, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumunun veya üniversitelerin deniz bilimleri konusunda uzman birimlerince hazırlanan rapor ‘Ekolojik Rapor’u ifade eder.
Askeri maksatlı yapılacak dip tarama ve boşaltım faaliyetleri için bu Yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Milli Savunma Bakanlığınca ayrıca belirlenir.
İstisnaî hükümler
Balıkçı barınaklarında 50.000 m3’ün altında yapılacak olan dip tarama faaliyeti sonucunda ortaya çıkan malzeme, 9 uncu maddenin altıncı fıkrası kapsamında Bakanlıkça belirlenen deniz alanlarına boşaltılabilir. Bu alanların dışına boşaltım yapılmak istenmesi durumunda; genel esaslarda yer alan hususlar dikkate alınarak en az 1 deniz mili kıyıdan uzaklık ve 40 metre derinlik kriterlerini haiz, 9 uncu maddenin altıncı fıkrasında belirtilen kurumların ilgili taşra teşkilatlarınca uygun görülen deniz alanlarına dip tarama malzemesinin boşaltımına İdarece izin verilebilir. 40 metre derinlik kriterinin sağlanamadığı denizlerde boşaltım alanının kıyıdan uzaklığı en az 2 deniz mili olmalıdır.
Bu maddede belirtilen istisna faaliyetler için Ek-3’te belirtilen formata uygun başvuru raporu hazırlanarak İdareye sunulur. Bu rapor, Çevre Yönetimi Hizmetleri Hakkında Yönetmelik kapsamında yetkilendirilmiş, dip tarama ve boşaltım konularında Bakanlıkça düzenlenecek eğitimi almış personel bulunduran çevre danışmanlık firmaları veya kurum/kuruluşlar tarafından hazırlanır.
Birinci fıkrada belirtilen faaliyetler; 6 ncı, 9 uncu, 10 uncu, 11 inci maddeler ile Ek-1’de yer alan Tablo 1, Tablo 2, Tablo 4 ve Tablo 5’ten muaftır. İdare, tarama yapılacak olan bu alanlarda kirlilik baskısının olması durumunda muaf tutulan hükümlerle ilgili kısıtlamaya gidebilir, ilave bilgi, belge ve analiz isteyebilir.
Bu Yönetmeliğin yayımlanmasından önce denize boşaltım faaliyetlerine ilişkin olarak Bakanlıkça verilen izinler 6 ay geçerlidir.
Atık yağların toprağa, kanalizasyona, denizlere, göllere, akarsulara ve benzeri alıcı ortamlara verilmesi, akaryakıta karıştırılması, akaryakıt olarak kullanılması, kullandırılması ve uygun olmayan yöntemlerle geri kazanılması, yakılması ve/veya bertarafı yasaktır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konuyla ilgili olarak 21 Aralık 2019 tarihli resmi gazetede ‘Atık Yağların Yönetimi Yönetmeliği’ni yayınladı. Yönetmelik 1/1/2020 tarihinde yürürlüğe girecek.
Satış yöntemine bağlı olmaksızın; kendi markasıyla madeni yağ üreten ve piyasaya süren, kendi markasıyla başka tedarikçiler tarafından üretilen madeni yağı piyasaya süren, ticari amaçlarla madeni yağ ithal eden gerçek ve/veya tüzel kişilere üretici denilmektedir. Atık yağ üreticisi ise; faaliyetleri sonucu Ek-1’de yer alan atık yağların oluşmasına neden olan gerçek ve/veya tüzel kişilere denilmektedir.
Atık yağ üreticilerinin bazı sorumlulukları vardır; atık yağ oluşumunu en az düzeye indirecek şekilde gerekli tedbirleri almak; farklı gruplardaki atık yağları birbirleriyle, su, çözücü, toksik, tehlikeli ve/veya diğer maddelerle/atıklarla karıştırmamak; atık yağlarını kaynağında ayrı biriktirmek ve Atık Yönetimi Yönetmeliğinin 13 üncü maddesindeki hükümler doğrultusunda geçici depolama alanı kurmak gibi.
Atık Yağların Yönetimi Yönetmeliği’ nin amacı ise, atık yağların geçici depolanmasına, toplanmasına, taşınmasına, rafinasyona tabi tutulmasına, enerji geri kazanımının sağlanmasına ve bertaraf edilmesine ilişkin teknik ve idari esasların belirlenerek çevre ve insan sağlığının korunması ile doğal kaynakların verimli kullanımının sağlanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
Atıkların atık üreticisi tarafından işleme tesislerine ulaştırılmadan önce üretildikleri yerde güvenli bir şekilde bekletilmesine ‘Geçici Depolama’ denilmektedir. Atık yağ üreticileri geçici depolama alanında kolayca doldurulup boşaltılabilir nitelikte üzerinde “atık yağ” ibaresi bulunan variller veya tanklar kullanmakla, kullanılan ekipmanlarda taşma, dökülme, sızma ve benzeri durumları engelleyecek tedbirleri almakla, sonrasında atık yağları yetkilendirilmiş kuruluşlara teslim etmekle, atık beyan formunu bir önceki yıla ait bilgileri içerecek şekilde her yıl Ocak ayından itibaren başlamak üzere en geç Mart ayı sonuna kadar Bakanlıkça hazırlanan çevrimiçi uygulamalar kullanarak doldurmak, onaylamak, çıktısını almak ve beş yıl boyunca bir nüshasını saklamaklayükümlüdür.
Atık yağların, Ek-1’de yer alan farklı gruptaki atık yağlarla ve diğer atıklar ile karıştırılmaması, hatta farklı gruplardaki atık yağların birbiriyle karıştırılmaması, kaynağında ayrı olarak biriktirilmesi ve uygun koşullarda geçici depolanması esastır.Atık yağlara su, çözücü, toksik, tehlikeli ve/veya diğer maddelerin ilave edilmemesi, farklı gruplardaki atık yağların birbiriyle karıştırılmaması gerekir.Atık yağlar, yetkilendirilmiş kuruluşlarca toplanır ve taşınır. Atık Yönetimi Yönetmeliğinde tanımlanan ve piyasa payları toplamı en az %10 olan yağ üreticileri tarafından kurulan organizasyonlar ‘Yetkilendirilmiş kuruluş’ olarak tanımlanır.
Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce Bakanlıktan yetki alan yetkilendirilmiş kuruluş, faaliyetlerini bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak yürütür. Söz konusu yetkilendirilmiş kuruluş, 1/1/2021 tarihine kadar 10 uncu maddede yer alan piyasa payı şartları ile bu Yönetmelikle getirilen ilave şartları sağladığına ilişkin bilgi ve belgeleri Bakanlığa sunmakla yükümlüdür.
Yetkilendirilmiş kuruluş, kendisine ait lisanslı atık taşıma araçları bulunan atık üreticileri ve/veya rafinasyon tesisleriyle atık yağların taşınması amacıyla iş birliği yapabilir.
Atık yağların, izin ve yetkisi olmayan üçüncü kişiler tarafından toplanması, taşınması, rafinasyonu, enerji geri kazanımı ve/veya bertarafı zaten yasaktır. Atık yağ taşıyacak araçlar için il müdürlüğünden taşıma lisansı alınması zorunludur. Atık yağların taşınmasına ilişkin esaslar Bakanlıkça belirlenir. Atık yağların, atık ara depolama tesisleri ile düzenli depolama tesislerine gönderilmesi ve bu tesislere kabul edilmesi yasaktır. Atık yağların rafinasyonunda, ilave kirlilik oluşturulmaksızın temiz üretim teknolojilerinin kullanılması ve yüksek verimde baz yağ üretilmesi esastır.
Baz yağına veya kimyasal sentez yöntemi ile işlenen maddelere, bazı katkıların ilavesi sonucu, hareketli ve temas halinde olan iki yüzey arasındaki sürtünme ve/veya aşınmayı azaltma veya soğutma özelliğine sahip mamul haline getirilen doğal veya yapay maddelere ‘Madeni Yağ’ denilmektedir.
Yetkilendirilmiş kuruluş piyasa payı hesabında; yetkilendirilmiş kuruluşun toplama organizasyonuna dâhil olan yağ üreticilerinin, bir önceki yıl piyasaya sürdükleri madeni yağ miktarının tüm yağ üreticilerinin yurt içinde piyasaya sürdükleri madeni yağ miktarına oranı esas alınır. Piyasa payı iseüreticilerin, bir önceki yıl piyasaya sürdükleri madeni yağ miktarının, tüm yağ üreticilerinin yurt içinde piyasaya sürdükleri madeni yağ miktarına oranıdır.
Motor yağı değişimi yapılan işletmeler, Atık Yönetimi Yönetmeliğinin 13 üncü maddesindeki hükümler doğrultusunda geçici depolama alanı kurmakla, il müdürlüğüne başvurarak Ek-3’te yer alan belgeyi almakla, Bakanlığın çevrimiçi programlarına kayıt olmakla, motor yağı değişimine ilişkin bilgileri çevrimiçi programı kullanarak bildirmekle ve onaylamakla yükümlüdür. Motor yağı değişim noktası ise; İl Müdürlüğünden izin belgesi almış motor yağı değişimi yapılan akaryakıt istasyonlarını, tamirhaneleri, servisleri ve diğer motor yağı değişimi yapılan işletmelerdir. Motorlu araç sahiplerinin motor yağı değişimlerini il müdürlüğünden izin belgesi almış motor yağı değişim noktalarında yaptırmaları esastır. Tüzel kişiler hariç olmak üzere motorlu araç sahibi gerçek kişiler, yağ değişimini kendileri yapmaları halinde oluşan atık motor yağlarını motor yağı değişim noktalarına teslim ederler.
Motor yağı değişimi yapılan işletmeler, 1/1/2021 tarihine kadar bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde il müdürlüğünden izin belgesi almak ve Bakanlığın çevrimiçi programlarına kayıt olmakla yükümlüdür.
Atık yağların her türlü kirletici parametreden, oksidasyon ürünlerinden, partiküllerden ilave kirlilik üretmeyen teknolojilerle yüksek verimde arındırılarak TS 13369 standardına uygun baz yağ elde edilmesine rafinasyon edilmektedir.
“Atık Yağ Geri Kazanım” konulu çevre lisansına sahip mevcut tesisler, bu Yönetmelikte yer alan atık yağ rafinasyon tesisi şartlarını 1/1/2021 tarihine kadar yerine getirerek “Atık Yağ Rafinasyonu” konulu çevre lisansı almak için Bakanlığa başvuruda bulunurlar.
Atık kabul birimi, geçici depolama birimi, ön işlem birimi, atık besleme ve hava besleme sistemleri, kazan, baca gazı arıtım sistemleri, yakma sonucu oluşan kalıntıların düzenli depolanması ve atıksuların arıtılması için tesis içinde yer alan birimler, baca, yakma işlemlerini kontrol etmek ve yakma şartlarını izlemek ve kaydetmek için kullanılan ölçüm cihazları ve sistemler de dahil olmak üzere tesiste yer alan bütün birimleri kapsayan, ortaya çıkan yanma ısısını geri kazanabilen veya kazanamayan, atıkların oksitlenme yoluyla yakılması, piroliz, gazlaştırma veya plazma işlemleri gibi diğer termal bertaraf işlemleri de dahil olmak üzere termal yolla bertarafına yönelik her türlü sistem ‘Yakma tesisi’ şeklinde ifade edilir.
Atık yağların neden olduğu çevresel kirlenme ve bozulmadan kaynaklanan zararlardan dolayı yağ üreticileri, yetkilendirilmiş kuruluşlar, atık yağların geçici depolanması, toplanması, taşınması, rafinasyonu, enerji geri kazanımı ve bertarafı faaliyetlerinde bulunanlar müteselsilen sorumludurlar. Sorumluların bu faaliyetler sonucu meydana gelen zararlardan dolayı genel hükümlere göre tazminat sorumluluğu saklıdır. Atık yağların yönetiminden sorumlu kişilerin çevresel zararı durdurmak, gidermek ve azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre atıkların yönetiminden sorumlu olanlardan tahsil edilir.
Atık yağların rafinasyon tesisine kabulü öncesinde analizi rafinasyon tesisi tarafından yapılır. Yapılan analiz sonucunda PCB değeri 20 ppm’e kadar olan ve %1 klor değerini aşmayan atık yağlar rafinasyon tesisleri tarafından işlenir. PCB değeri 20-50 ppm arasında olan ve %1 klor değerini aşmayan atık yağlar beraber yakma tesisine, PCB değeri 50 ppm üzerinde olan veya %1 klor değerini aşan veya rafinasyonu mümkün olmadığı tespit edilen atık yağlar yakma tesisine gönderilir. Rafinasyon tesislerinde atık yağlardan TS 900-1 EN ISO 3170 standardına uygun şekilde numune alınarak PCB için TS EN 12766-1, TS EN 12766-2, klor için TS ISO 15597 ile ulusal ya da uluslararası kabul görmüş standart metotlar kullanılarak analiz yapılır.
Ayrıca; atık yağların ithalatı yasaktır; ihracatı ve transit geçişinde Atık Yönetimi Yönetmeliği hükümleri uygulanır.
Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 2872 sayılı Çevre Kanununda öngörülen müeyyideler uygulanacaktır. 30/7/2008 tarihli ve 26952 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Gürültü kirliliğini mi tercih edersiniz yoksa kuş seslerini mi? Bu soruya cevap olarak ilk şıkkı seçecek kimse yoktur herhalde. Peki gündelik hayatta yaptığımız tercihler ve takındığımız tavır bu seçimimizi destekliyor mu? Sanırım hayır…
Gürültü zaten ‘istenmeyen sesler’ demek, o halde gürültü kirliliğini ‘istenmeyen seslerin oluşturduğu ve insan sağlığını fiziksel ya da psikolojik olarak tehdit eden seviye’ olarak tanımlamak çok da yanlış olmaz. Buradaki asıl yanlışlık olsa olsa gürültü kirliliği ile ilgili her tanımın genellikle sadece insan sağlığı üzerinden yapılmasıdır. Gördüğünüz gibi daha kavramları kullandığımız sözcüklerin seçiminde kendimizi ele veriyoruz. Sonuçta doğada bizden başka canlılar da var ve kirliliğe neden olan gürültüler kesinlikle onlara ait değil, yine de en az bizim kadar etkileniyorlar.
Şehirde yaşayan kuşlar sabah ötüşlerini duyurabilmek için kırsal kesimde yaşayan akrabalarına göre daha erken ötmeye başlıyorlar, çünkü bunu yapmazlarsa trafik gürültüsü onların sesini bastırıyor. Şehirde yaşayan kuşlar etraflarındaki gürültü seviyesi, binaların yarattığı akustik gibi etmenlere bağlı olarak daha kısa, sık ve yüksek sesli ötüşler gerçekleştirebiliyor. Şehir hayatına adapte olmak için yaşadıkları bu değişim neticesinde de bir süre sonra kırsalda yaşayan ve kendi doğallıklarını bozmak zorunda kalmamış akrabalarıyla aynı dili konuşmamaya ve birbirlerini anlayamamaya başlıyorlar. Hatta karşı cins ile de gerekli iletişimi sağlayamadıkları için üreyemiyorlar ve soyları tükenme riski taşımaya başlıyor.
Üreme demişken, ortaya çıkan tek sorun iletişim sağlayamamak değil elbette. Şehirde yaşayan kuşlar kırsaldakilere göre daha kaba tavırlı ve hatta saldırgan yapılı. Her ne kadar şehir hayatında besinler daha bol bulunsa da, onlara ulaşmak noktasında sağlanacak rekabet daha çetin. Bu da haklı olarak onları daha agresif hale getiriyor. Tabi sürekli stres altında yaşayan bu kentli kuşların hormonsal yapıları da ister istemez değişikliğe uğruyor.
Bu yazıyı okuduktan sonra hala gereksiz yere kornaya basabiliyorsak, kuş seslerini trafik kadar sevmiyoruz demek anlamına gelebilir…
Karbon karası yada diğer bir adıyla is karası; bir çok alanda kullanılan ve adında anlaşılacağı gibi siyah renkli bir pigmenttir. Tanecikleri o kadar küçüktür ki; üzerinizde kıyafetiniz olduğu halde, kumaşın dokularının arasından sızarak teninizi boyayabilir. İçeriğinde %95 oranından daha fazla karbon elementi barındırır. Az miktarlarda içerdiği diğer elementler genellikle; nitrojen, hidrojen ve oksijendir. Siyah gözükmesinin sebebi elbette ki görünür ışık bandında hiç ışık yaymamasıdır.
Kauçuk endüstrisinde katkı maddesi olarak kullanıldığından, ilişkili birçok sektör için önemli bir kimyasaldır. Bunların başında da otomobil lastiği gelir. Onun dışında topuk ve taban lastiği yapımında, hortum, kablo, bazı makine parçalarının üretiminde de önemli bir role sahiptir. Bazı sektörlerde ise renk verici olarak kullanılır. Verniklerde plastiklerde, boyada; siyah kağıt, karbon kağıdı ve tabiki mürekkep üretiminde siyahlığı karbon karası sağlar.
Çok eski çağlarda bile, özellikle Mısır ve Çin uygarlıklarında, yağ lambasından çıkan alevlerin soğuk bir yüzeye tutulmasıyla elde edilen is, toz hale getirilip reçine benzeri malzemelerle karıştırmak suretiyle mürekkep üretilirdi. Bu metot karbon karası üretimi için günümüzde bile hala kullanılıyor olsa da; temel olarak hidrokarbonların ekzotermik bozunması yada termaloksidasyon yöntemleri ile üretilir. Her ikisinde de nihai amaç hidrokarbonların karbon ve hidrojen bileşenlerine kadar parçalanmasıdır.
Karbon karası hangi metot ile üretildiğine bağlı olarak farklı partikül, agrega ve aglomera boyutuna sahip olur. Bu farklı boyutlara bağlı olarak da adlandırması yapılır. Buna göre öncelikle iki türe ayrılır:
Sert Türler: Bunlara ‘Hard Black’ de denir. Bu da kendi içinde ikiye ayrılır:
HAF (High AbrasionFurnace)
ISAF (IntermediateSuperAbrasionFurnace)
Yumuşak Türler: Bunlara ‘Soft Black’ de denir. Bu da kendi içinde ikiye ayrılır:
Kurşunla çalışırsan, bu zehirli metalin kıyafetlerine, ayakkabılarına, derine, saçlarına nüfus etmesiyle eve getirebileceğini biliyor muydun? Kurşun ile çalışan bireyler bu ağır metali eve götürerek diğer aile bireylerinin de kurşun zehirlenmesi geçirmesine sebep olabilir. İşten ayrılmadan önce iş kıyafetlerinizi ve iş ayakkabılarınızı daima yıkayarak, duş alarak ve değiştirerek aracınıza ve evinize gitmelisiniz.
Peki hangi işlerde kurşuna maruz kalabiliriz?
Boyama işleri
Bina yenileme ve onarım
Radyatör tamiri
Köprü çalışmaları
Yıkım çalışmaları
Batarya imalatı ve tamiri
Metal üretimi
Metal hurda kesimi ve geri dönüşüm
Seramik işleri
Lehimleme
Tesisat işleri
Kurşun çocuklar ve yetişkinler için tehlikelidir:
Kurşun beyine, sinir sistemine, kan ve böbreklere zarar verir. Kandaki kurşun seviyeleri, 6 yaşın altındaki çocuklarda öğrenme ve davranış problemlerine neden olabilir. Kandaki kurşun seviyesi 30 μg/dL ‘nin üzerinde olmamalıdır. Kurşunun zararlı kalıcı etkileri mevcuttur.
Ne tür önlemler alabiliriz?
İş yeri havasında kurşun seviyesi ölçülmelidir.
Çalışanların kanlarındaki kurşun seviyesi, kan testi ile belirlenmelidir.
Yapılan çalışma ile ilgili eğitim ve bilgiler verilmelidir.
Çalışan için koruyucu iş kıyafetleri ve ekipmanları temin edilmelidir.
Çalışanların ellerini yıkaması ve duş alması için yer temin edilmelidir.
İş kıyafetlerinin sokak kıyafetlerinden uzak kalabilecek ve kıyafetlerini değiştirebileceği yer tesis edilmelidir.
Eve gitmeden önce kurşun maruziyetini önlemek için aşağıda sıralananları yapabilirsiniz;
Ellerinizi sık sık yıkayın ve çalışma vardiyası sonunda duş alın.
Eve gitmeden önce iş kıyafetlerinizi ve ayakkabılarınızı değiştirin.
Kirlenmiş iş kıyafetlerini evde yıkamanız gerekirse, bunları bir plastik torbaya koyun ve bu kıyafetleri ev kıyafetlerinizle aynı anda yıkamayın.
Gerekli sağlık kontrollerini yaptırmayı ihmal etmeyin.