Demo

Kategori: Blog

  • TERMAL KONFOR NEDİR?

    Termal konfor, çalışanların büyük çoğunluğunun sıcaklık, nem, hava akımı gibi iklim koşulları açısından gerek bedensel gerekse zihinsel faaliyetlerini sürdürürken belli bir rahatlık içinde bulunmalarını ifade eder.

    Genel olarak bilinenin aksine tek başına hava sıcaklığı ve nem termal konforun göstergesi değildir. Termal konforun değerlendirilebilmesi için hava sıcaklığı ve nemin yanı sıra bazı çevresel ve kişisel faktörlerin de göz önünde bulundurulması gereklidir. Bahsi geçen çevresel ve kişisel faktörler aşağıda sıralanmıştır:

    Çevresel Faktörler,

    • Hava sıcaklığı
    • Radyant sıcaklık
    • Hava akım hızı
    • Nem

    Kişisel faktörler,

    • Kıyafet faktörü
    • Metabolik ısı

    Termal konfor birçok kimyasal ve fiziksel etkenin aksine kısa sürede olumsuz etkilerini göstermektedir. Genel olarak çalışanların performansını önemli ölçüde etkileyen termal konfor parametresi uç seviyelerde bilinç kaybına ve hatta ölümüne sebep olabilir.  Farklı termal konfor ortamlarının çalışanların vücudundaki etkileri aşağıdaki tabloda gösterilmektedir;

     

     Termal konfor parametresi hem bütün sektörlerde dikkate alınması gereken hem de çalışanların bütün bir vardiya boyunca etkilendikleri bir parametre olması sebebiyle diğer fiziksel etkenlerden daha sık ölçülmelidir. Mevsimsel değişimlerinin ölçümü etkileyebileceği göz önüne alınarak farklı hava şartlarında tekrarlanmasında fayda bulunmaktadır. Termal konfor parametresi ile ilgili mevzuatımızda yer alan ifadeler aşağıdaki gibidir:

     

     

    İŞYERİ BİNA VE EKLENTİLERİNDE ALINACAK SAĞLIK VE GÜVENLİK

    ÖNLEMLERİNE İLİŞKİN YÖNETMELİK

    İşyeri Bina Ve Eklentilerinde Uygulanacak Asgari Sağlık Ve Güvenlik Şartları

    Ek-1

    Ortam sıcaklığı

    19 – İşyerlerinde termal konfor şartlarının çalışanları rahatsız etmeyecek, çalışanların fiziksel ve psikolojik durumlarını olumsuz etkilemeyecek şekilde olması esastır. Çalışılan ortamın sıcaklığının çalışma şekline ve çalışanların harcadıkları güce uygun olması sağlanır. Dinlenme, bekleme, soyunma yerleri, duş ve tuvaletler, yemekhaneler, kantinler ve ilk yardım odaları kullanım amaçlarına göre yeterli sıcaklıkta bulundurulur. Isıtma ve soğutma amacıyla kullanılan araçlar, çalışanı rahatsız etmeyecek ve kaza riski oluşturmayacak şekilde yerleştirilir, bakım ve kontrolleri yapılır. İşyerlerinde termal konfor şartlarının ölçülmesi ve değerlendirilmesinde TS EN 27243 standardından yararlanılabilir.

    20 – Yapılan işin niteliğine göre, sürekli olarak çok sıcak veya çok soğuk bir ortamda çalışılması ve bu durumun değiştirilmemesi zorunlu olunan hallerde, çalışanları fazla sıcak veya soğuktan koruyucu tedbirler alınır.

    21 – İşyerinin ve yapılan işin özelliğine göre pencerelerin ve çatı aydınlatmalarının, güneş ışığının olumsuz etkilerini önleyecek şekilde olması sağlanır.

     

    Nihan ERMİŞ GÜLENÇ
    Yüksek Fizikçi/ Raportör

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                          Okumak İsteyebilirsiniz: Isı Baskısının Çalışanlar Üzerindeki Etkileri

     

    Kaynaklar:

  • İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve TÜRKİYE’ DEKİ ETKİLERİ

    1. Giriş

    Genel bir yaklaşımla, iklim değişikliği, “Nedeni ne olursa olsun iklim koşullarındaki büyük ölçekli (küresel) ve önemli yerel etkileri bulunan, uzun süreli ve yavaş gelişen değişiklikler” biçiminde tanımlanabilir. İklimdeki değişiklikler, buzul ve buzullar arası çağlar arasında, dünyanın çeşitli bölgelerinde ortalama sıcaklıklarda oluşan büyük değişiklikler şeklinde ortaya çıktığı gibi, yağış değişimlerini de içermektedir. Bugünkü bilgilerimize göre, yerkürenin çok uzun jeolojik tarihi boyunca iklim sisteminde doğal yollarla birçok değişiklik olmuştur. Jeolojik devirlerdeki iklim değişiklikleri, özellikle buzul hareketleri ve deniz seviyesindeki değişimler yoluyla yalnızca dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış, ekolojik sistemlerde de kalıcı değişiklikler oluşturmuştur(Türkeş,2000).

    1. Gereç Yöntem ve Bulgular

     Küresel ısınma sonucu dünya yüzeyine yakın ortalama hava sıcaklığındaki artış, 2000 yılında sona eren yüz yıllık süreçte 0.6 ±0.2°C olmuştur. Bu artış 2005 yılında sona eren geçmiş yüz yıllık süreç içerisinde ise 0.74 ±0.18°C’ ye yükselmiştir. Küresel ısınmanın boyutlarını, İngiltere’de East Anglia Üniversitesi İklim Araştırmaları Birimi ve Meteoroloji Ofisi’nin Hadley Merkezi tarafından hazırlanan raporda gözlemlemek mümkündür. Buradaki veriler kara ve okyanus istasyonlarından elde edilen sıcaklıklar olup, 0°C sıcaklıklar 1961-1990 yılları arasındaki ortalama sıcaklıkları göstermektedir (Sağlam, Düzgüneş, Balık 2008).

    2.1. Küresel İklimdeki Değişiklikleri Yönlendiren Kuvvet: Sera Etkisi

    İklim sistemi için önemli olan doğal etmenlerin başında sera etkisi gelmektedir. Sera etkisi sadeleştirilerek şu şekilde açıklanabilir: Bulutsuz ve açık bir havada, kısa dalgalı güneş ışınımının önemli bir bölümü atmosferi geçerek yeryüzüne ulaşır ve orada emilir. Ancak, yerkürenin sıcak yüzeyinden salınan uzun dalgalı yer ışınımının bir bölümü, uzaya kaçmadan önce atmosferin yukarı seviyelerinde bulunan çok sayıdaki ışınımsal olarak etkin eser gazlar (sera gazları) tarafından emilir ve sonra tekrar salınır. Doğal sera gazlarının en önemlileri, başta en büyük katkıyı sağlayan su buharı (H2O) olmak üzere, karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazotmonoksit (N2O) ve troposfer ile stratosferde (troposferin üzerindeki atmosfer bölümü) bulunan ozon (O3) gazlarıdır (Türkeş,2000).

    2.2. Küresel İklim Değişikliğinin Potansiyel Etkileri

    Küresel iklim değişikliğinin, küresel ve bölgesel anlamda bir takım etkilerinin ortaya çıkacağı beklenmektedir. Küresel iklim değişikliğinin tarım, orman ve bitki örtüsü, temiz su kaynakları, deniz seviyesi, enerji, insan sağlığı ve bio çeşitlilik üzerinde önemli etkileri olacaktır. Bununla beraber, küresel iklim değişikliğinin sosyal ve ekonomik yaşamda bir takım zincirleme etkilerinin olması da kaçınılmaz görünmektedir.

    2.2.1. Deniz Seviyesinde Yükselme Ve Sahil Bölgeleri

    2100 yılına kadar deniz seviyesinde 0.09 ila 0.88 metrelik bir yükselme beklenmektedir. Ortalama bir değer olarak deniz seviyesinin 0.48 metre yükseleceği tahmin edilmektedir.

    2.2.2.Enerji

    Uluslararası Enerji Ajansı’nın Referans Senaryosu’na göre, 2006-2030 yılları arasında enerji tüketimi ile bağlantılı karbondioksit emisyonları, %45 oranında artış gösterecektir. 2006-2030 döneminde enerji bağlantılı emisyon artışında ortaya çıkması beklenen 13 milyar ton’luk yükselişin, yaklaşık olarak %75’i, Çin (6,1 milyar ton), Hindistan (2 milyar) ve Orta Doğu (1,3 milyar ton) bölgelerinden kaynaklanacaktır.

    2.2.3.İnsan Sağlığı

    2003 yılında, Güney ve Batı Avrupa’da sıcaklık dolayısıyla 20.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Küresel sıcaklıklarda 2.3°C düzeyinde bir artışın, 2080 yılına kadar yapılan projeksiyonlarda 270 milyon insanın, 3.3°C düzeyinde bir sıcaklık artışının da 330 milyona kadar insanın sıtma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olacağı öngörülmektedir.

    2.2.4.Tarım

    Tarım konusunda yapılan küresel projeksiyonlarda, gelişmekte olan ülkelerin artan sıcaklık artışından olumsuz şekilde etkileneceğini öngörülmektedir. Oysa, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD, 2°C düzeyine kadar olan sıcaklık artışından olumlu bir şekilde etkileneceklerdir. Ayrıca, 2080 yılına kadar 2.5°C düzeyinde bir sıcaklık artışı, 50 milyona yakın insanın açlık riski yaşamasına neden olacaktır.

    2.2.5.Doğal Çevre Ve Türler

    1-2°C düzeyinde bir sıcaklık artışından, %10’luk bir ekosistem bölgesinin etkileneceği bildirilmektedir. Sıcaklık artışının 2°C düzeyinin üstüne çıktığı durumlarda ise, dünya ekosisteminin %20’sinden daha fazlasının etkileneceği beklenmektedir.

    2.2.6.Su Kaynakları

    Günümüzde, 1.3 milyar insan uygun ve güvenli su tedariki imkanlarına sahip olamazken, 2 milyar insan uygun sağlık koruma önlemlerinden yoksun bir şekilde hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu insanlar, dünya geneline yayılmış olmalarına rağmen (öncelikle Orta Doğu, Kuzey ve Güney Afrika), 19 ülke su kıtlığı veya su stresi ile karşı karşıyadır. 2 ila 2.5°C düzeyinde bir sıcaklık artışıyla birlikte, 2.4 ila 3.1 milyar insanın temiz su kaynaklarına ulaşma konusunda risk altında olacağı bildirilmektedir.

    2.2.6.Ormanlar

    Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin orman örtüsü üzerinde etkileri olacağı aşikârdır. Ormanlarda ağaçlar, böcekler ve diğer canlılar arasında çok hassas bir denge mevcuttur. Örneğin; 1993-2000 yılları arasında Alaska’ da 930.810 hektar orman alanı zararlı böcekler tarafından istila edilmiş, aynı süre içinde yılda 30 milyon ağaç bu nedenle kaybedilmiştir (Doğan, Tüzer, 2011).

    2.3. Türkiye’de İklim Değişikliği

    Türkiye diğer ülkelere göre bu konuda daha şanslıdır. Çünkü; Tropikal kasırgalar, El-Nino ve muson yağışları gibi küresel etkisi çok büyük olan meteorolojik olayların etki sahalarında çok uzaktır ve direkt etkilenmesi söz konusu olmayıp ancak dolaylı olarak etkilenmektedir.  Farklı Meteorolojik sistemlerin (Sibirya Yüksek Basınç Sistemi, Azor Yüksek Basınç Sistemi, İzlanda Alçak Basınç Sistemi, Basra Alçak Basınç Sistemi) etkisinde kalmaktadır.  Kara ve Deniz dağılımı nedeniyle önemli bir kazanıma sahiptir. Bu kazanım kıyılardaki (Dağların deniz tarafının) yağış rejiminin zenginliğini sağlamaktadır (Kayhan, 2007).

    Dünya Doğayı Koruma Derneği (WWF)-Türkiye’nin gerçekleştirdiği Türkiye’ nin Yarınları Projesi Sonuç Raporu’ na göre iklim değişikliğinin başlıca etkileri şöyle olacak:

    • Sıcaklık artışı 2030’ lu yılların sonuna kadar sınırlı kalacak, bu dönemden sonra hızlı bir artış gözlenecek,
    • Mevsimsel ve bölgesel farklılıklar göstermekle beraber sıcaklık artışının kış mevsiminde 4°C, yazın ise 6°C civarına ulaşması bekleniyor (1960-1990 döneminde göre),
    • Kış yağışlarında Türkiye’ nin genelinde azalma görülürken bir tek Kuzey Anadolu’nun doğu yarısında yağışlarda artış görülecek.

    2011 yılında yayımlanan İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı da, Türkiye’ de yıllık ortalama sıcaklığın gelecek yıllarda 2.5°-4°C artacağını, artışın Ege ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde 4°C’ yi, iç bölgelerinde ise 5˚C’ yi bulacağını öngörürken, Türkiye’nin yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koyuyor.[5]

    2.4. Küresel Isınmaya Karşı Küresel İşbirliği

    Dünya ekosistemlerini etkileyen küresel ısınmaya karşı küresel önlemlerin alınması zorunludur. Bu konuda öncelikle Kyoto Protokolü tüm ülkelerce imzalanıp gereği yerine getirilmelidir. Bu kapsamda bireyler, yerel yönetimler, hükümetler ve çevre konularında çalışan sivil toplum örgütlerinin her birine ayrı ayrı önemli görevler düşmektedir. Ortak amaç sera gazı emisyonlarını azaltacak genel ve özel önlemler almak olmalıdır (Sağlam, Düzgüneş, Balık, 2008).

    1. Tartışma

    İklim değişikliği ile ilgili bulgular ve öngörülen sonuçlar yukarıda detaylı olarak verilmiştir. Bu minvalde iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda küresel bazda bir bilinçlenme zorunlu hale gelmiştir. İlerleyen dönemlerde değişen koşullar gereği küresel krizlere yol açabileceği öngörülmektedir. Gerek küresel ölçekte gerek ülkemiz bazında yaşanan olumsuzluklar canlı yaşamını olumsuz etkilemektedir.

    1. Sonuç

    İklim değişikliği konusunun alt başlıklarda etki alanlarına değinilmiş ve yapılan birçok bilimsel çalışmada konunun hayati önemi gözler önüne serilmiştir. Ülkelerin emisyonları konusunda hedefler konmuş ve sağlamaları yönünde kontrolleri takip edilmektedir. Çeşitli uluslar arası protokol ve sözleşmelerle bu sağlanmaya başlanmıştır. Daha fazla ülkenin bu protokollere katılım göstermesi ve çevre bilincinin küresel bir düzeyde yerleştirilmesi gerekmektedir. Bunun yanında bireysel olarak da küresel ısınma konusunda bilincin artırılması gerekmektedir,  bireyin çevre ile ilgili eğitiminin ailede başlaması bu yolda atılacak en temel adımdır.

    Ayrıca ağaçlandırma çalışmalarının artırılması, enerji tasarrufunun sağlanması, tüketimin azaltılıp yeniden kullanıma ve geri dönüşüme gerekli ilgilinin gösterilmesi, toplu taşımaya yönelme, temiz enerji kullanımı konusunda yatırımların yapılması, çevre dostu ürünlerin kullanımı gibi önlemler hayata geçirilebilir.

     

    Aygül YILMAZ
    Çevre ve Kimya Mühendisi/Kalite Sorumlusu

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                              Okumak İsteyebilirsiniz: Küresel Isınma (İklim Değişikliği) Etkileri

     

    Kaynaklar:

    [1]. Doğan, S. Ve Tüzer, M.,2011, Küresel İklim Değişikliği Ve Potansiyel Etkileri, C.Ü. İktisadi Ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 1

    [2]Kayhan, M. Küresel İklim Değişikliği Ve Türkiye, 2007, T.C Çevre Ve Orman Bakanlığı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü

    [3]. Sağlam, N., Düzgüneş,E. Ve Balık,İ.,2008, Küresel Isınma Ve İklim Değişikliği, E.Ü. Su Ürünleri Dergisi

    [4]. Türkeş, M., Sümer, U. M. ve Çetiner, G. 2000, ‘Küresel iklim değişikliği ve olası etkileri’, Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (13 Nisan 2000, İstanbul Sanayi Odası),

    [5].https://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/iklim_degisikligi_ve_enerji/iklim_degisikligi/kuresel_iklim_degisikligi_ve_turkiye/turkiyenin_iklim_politikasi/

  • YANICI ve PARLAYICI GAZLAR

    Gazlar; yanıcı gazlar, oksitler ve inert gazlar olarak 3 gruba ayrılırlar.

    Yanıcı gazlar, belirli oranlarda hava ile karıştırıldığında patlayıcı olabilirler.  Hidrojen, bütan, metan ve etilen yanıcı gazlar olarak örneklendirilebilir.

    Hidrojen:  Hidrojen bilinen tüm elementlerin en temel olanıdır. Oldukça yanıcı olduğu için kullanımı tehlikeli olabilir. Ancak bu özellik, Hidrojeni yakıt olarak kullanıma uygun hale getirir. Hidrojenin en yaygın kullanımı kimyasal prosesler ve reaksiyonlardır.

    Bu gaz solunması halinde vücuda absorbe edilebilir. Yüksek konsantrasyonları oksijensiz bir ortama neden olabilir. Böyle bir atmosferi soluyan bireyler; baş ağrısı, kulak çınlaması, baş dönmesi, uyuşukluk, bilinçsizlik, bulantı, kusma ve tüm duyuların depresyonu gibi semptomlar yaşayabilir.

     

    Hindenburg felaketi

    Hindenburg felâketi, zeplin tarihinin en büyük faciasıdır.

    Amerika’ya uzanan yolculuğunu tamamlamak üzereyken New Jersey’deki Lakerhurst donanma hava üssüne iniş yapacağı sırada (6 Mayıs 1937) içinde bulunan hidrojen tanklarının da etkisiyle patlamıştır, patlama sonucu yanıcı olan hidrojen ateş almış tüm yolcuların ve mürettebatın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Bu kazada 36 kişi hayatını kaybetmiştir.

     

    Bütan: Bütan yüksek derecede yanıcı, renksiz bir gazdır.

    Bütan, gaz tüplerinde gaz dedektörlerinin veya diğer gaz algılama ekipmanlarının kalibrasyonu için kullanılmakla beraber çakmak gazı olarak ve LPG yakıtlı araçlarda ve ısıtma cihazlarında kullanılır.

    Saldırganlık, olası bilinç kaybı, kısa süreli hafıza kaybı, konuşma bozukluğu, koordinasyon kaybı, halüsinasyonlar, kronik baş ağrısı, ataksi (kas koordinasyonu eksikliği), baş dönmesi, nefes darlığı, burun kanamaları, kronik veya sık öksürük, depresyon, kaygı ve kulak çınlaması (kulak veya kafadaki ses) bütan gazının insan üzerindeki etkileridir.

    Metan: Metan, doğal gazın ana bileşeni olan önemli ve bol miktarda bulunabilen bir yakıttır.

    Katı atık bulunan depolama alanları metan gazı bakımından oldukça zengindir. Kömür, petrol ve doğal gaz çıkarıldığında metan da bunlarla beraber doğaya çıkar. İnsanlar ve çiftlik hayvanları faaliyetleri sonucu da metan açığa çıkar ve her yıl havaya daha fazla metan salınımı gerçekleşir.

    Metan, küresel ısınmaya neden olan bir sera gazıdır. Bu nedenle küresel ısınmayı yavaşlatmak için havaya karışan metanı en aza indirgememiz gerekir.

    Etilen: Etilen, oda sıcaklığında renksiz ve yanma ile diğer yöntemlerle de ortaya çıkabilen, doğal olarak oluşan bir hidrokarbon gazıdır. Etilen gazı çok yanıcı ve patlayıcıdır.

    Etilen, plastik üretiminde ve polietilen imalatında çoğunlukla kullanılır. Olası birçok kullanım alanına sahip olması nedeniyle, etilen, otomotiv antifrizinin, lastikler ve ayakkabılar için kauçuğun ve sentetik yağlama maddelerinin temelidir.

    Etilen gazı solunduğunda; baş dönmesi hissi, bayılma ve boğulmaya neden olabilir.

     

    Yanıcı Gazlar ve Bunların Parlama – Patlama Sınırları

     

    Tehlikeli Alanlar:

    • Yanıcı gaz depolama tankları ve ilgili ekipmanlar (örneğin, havalandırma delikleri, doldurma noktaları, dip noktaları, emniyet tahliye cihazları gibi tahliye noktaları)
    • Yanıcı gaz dağıtım ekipmanı (örneğin, servis istasyonları, depolar ve havaalanları, LP gaz dolum istasyonları)
    • Yanıcı gazlar için silindirlerdeki saklama alanları
    • Yanıcı ürün formülasyonları için karıştırma ve harmanlama gemileri
    • Yanıcı ürün için kara ve demiryolu tanker yükleme tesisleri
    • Yanıcı solvent baskı işlemleri
    • Depolama gazı (örneğin metan), atık su arıtma ve atık su pompalama tesisleri
    • Kapalı alanlarda yanıcı sızdırmazlık maddeleri ve yapıştırıcılar uygulaması
    • Kaynak, sıcak kesme, taşlama gibi sıcak iş faaliyetleri (sıcak metal talaşlarını önemli mesafelere atabilir)
    • Yanıcı malzemelerin ince tozlarını oluşturan faaliyetlerin etrafındaki alanlar (şeker, tahıl, polimerler, kuru organik artıklar) v.b.

     

    Önlemler:
    Yangın ve patlama, feci sonuçlara yol açarak, işçilerin ve diğer insanların ciddi şekilde yaralanmasına hatta ölümüne ve ayrıca ciddi maddi zararlara neden olabilir. Kişiler, tehlikeli bir bölge veya tehlikeli bir atmosferle ilişkili yanıcı maddelerin tutuşması nedeniyle yangın veya patlama olasılığını önlemelidir.

    • Tehlikeli bölgelerin belirlenmesi ve yönetilmesi
    • Hem normal hem de anormal koşullar sırasında (örneğin sızıntı veya dökülme) buharları kontrol etmek için havalandırma sistemlerinin kullanılması
    • Ateşleme kaynaklarının tehlikeli bölgelerden uzaklaştırılması
    • Yanıcı gaz veya buhar sızıntılarını tespit etmek ve alınacak müdahale eylemlerini mümkün kılmak için sistemleri kurmak
    • Kendinden güvenlikli veya aleve dayanıklı ekipman kullanmak
    • Daha az yanıcı maddelerin kullanılması
    • Uyumsuz malzemelerin (örneğin oksitleyiciler ve yağlar) ayrılmasını sağlamak
    • Yangın yüküne katkıda bulunan ancak kendileri için tehlikeli kimyasal olmayan maddeler (örneğin ahşap paletler, yağ) dahil olmak üzere, yanıcı ve yanıcı maddelerin miktarını azaltmak
    • Yanıcı tehlikeli kimyasalların taşınmasında kullanılan ekipmanın, üreticinin talimatlarına göre muhafaza edilmesini sağlamak
    • Yanıcı tozların birikmesini en aza indirmek için iyi temizlik uygulamalarının benimsenmesi.
    • Üretici veya tedarikçiden sağlanacak her bir zararlı ve tehlikeli kimyasal maddenin / gazların “malzeme güvenlik bilgi formları” (MGBF/MSDS), çalışanların anlayacağı dile çevrilerek, rahatça ulaşacakları yerlere konulmalı ve bunlardan nasıl yararlanacakları konusunda eğitilmesi

     

    Kübra Çisil KANAT
    Çevre Mühendisi/ Raportör

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                  Okumak İsteyebilirsiniz: Maden Sektörü ve Maruziyet Risk Etmenleri

     

    Kaynaklar:

    https://www.quora.com

    https://sciencing.com

    https://semagases.com

    https://sciencing.com

    http://www.drugs.ie

    https://www.lenntech.com

    https://www.sciencedaily.com

    https://www.bbc.com

    https://www.maximumyield.com

    https://www.worksafe.qld.gov.au

    http://www.isguvenligi.net

  • KARBON SİYAHI ve KARBON SİYAHI MARUZİYETİ

    Karbon Siyahı Nedir?

    Karbon siyahı, yağ veya gaz gibi bir hidrokarbon yakıtın, sınırlı miktarda yanma havası ile 1320 ila 1540 ° C arasındaki sıcaklıklarda reaksiyona sokulmasıyla oluşan bir pigmenttir. Geniş yüzey alanına sahip ve esas olarak karbondan oluşan çok kabarık ince bir tozdur.  Lastik endüstrisinde kauçuğu güçlendirmek için kullanılmaktadır. Karbon siyahı üretim şekillerine göre, termal siyahı, fırın siyahı, kanal (baca siyahı), asetilen siyahı olmak üzere 4 gruba ayrılır.

    Karbon Siyahının Kullanım Alanları 

    Kauçuk, Plastik Malzemelerde (Özellikler Lastiklerde)       

    Yüzey Kaplamaları

    Baskı Mürekkepleri

    Taşıyıcı Bantlar

    Konveyör Bantlar

    Siyah Poşet

    Araba Yedek Parçaları

    Karbon Siyahı Maruziyeti

    Nanopartikül endüstrisinin son yıllarda önemli ölçüde yaygınlaşması, insanın ve çevrenin çeşitli nanomalzemelere maruz kalmasına yol açmıştır. Parçacık büyüklüğü nanomalzemelerin belirli biyolojik davranışlarının belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Son yıllarda, mikro ve nano ölçekli parçacıklar arasında boyuta bağlı toksisite etkileri üzerine çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.  Karbon karası, pratikte yanmamış gaz veya sıvı hidrokarbonların termal ayrışmasından kaynaklanan kolloidal parçacıklar şeklinde saf bir karbon elementidir.  Boyutları karbon elementlerin yapısal düzenlemesine bağlı olarak 10 nm’ den 300 nm’ ye kadar değişmektedir ve bazen nanomalzemeler olarak kabul edilmektedir. Karbon siyahına maruz kalmayla ilgili ana endişe, birincil ortamın (10-500 nm) ve bunların agregalarının (80-800 nm) çok ince büyüklüğüdür. Son zamanlarda, yayınlanan birçok çalışmadan elde edilen sonuçlar, karbon siyahının genotoksik olabileceğini ve ayrıca üreme toksisitesine neden olabileceğini göstermiştir. Yeterince yüksek konsantrasyonlarda, karbon siyahı akciğerde iltihaplanma ve oksidatif strese neden olur, bu da ikincil bir genotoksik mekanizma olan mutasyonlara yol açar. İnsanlarda ve hayvanlarda karbon siyahının kanserojen olduğuna dair yeterli kanıt bulunmamaktadır. Muhtemelen kanserojen olduğu düşünülmektedir. Karbon siyahına soluma ile maruz kalınması sonucu pnömokonyoz, kronik bronşit ortaya çıkmaktadır.  Genel olarak yapılan çalışmalar karbon siyahının akut etkilerinin diğer çözünmeyen partiküller ile aynı olduğunu göstermiştir. Karbon siyahı nanopartiküllerinin sitotoksik hasara neden olduğu ve hücre büyümesini inhibe ettiği bildirilmiştir. Epidemiyolojik ve deneysel çalışmalar, karbon siyahı nanopartiküllerinin astım, akciğer kanseri, pulmoner fibrozis ve sistemik kardiyovasküler bozukluklar gibi ağırlaştırıcı pulmoner bozukluklardaki rolünü doğrulamıştır.

    Karbon karası gibi malzemeler, yüksek dozlarda iltihaplanmaya neden olarak, tümörler ve kardiyovasküler hastalıklar dahil olmak üzere uzun vadeli ciddi tehlikeli etkileri içerir.

     

    Maruziyet Sınır Değerleri

    OSHA, NİOSH, ACGIH gibi uluslararası kurumların belirttiği sınır değerler şu şekildedir:

     

     

    Nazan BÜKER
    Çevre Y. Mühendisi-Kimyager
    Raporlama KOORDİNATÖRÜ

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                                      Okumak İsteyebilirsiniz: Karbon Karası

     

    Kaynaklar:

    www.epa.gov

    http://dergipark.gov.tr

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/

    https://toxnet.nlm.nih.gov

    http://www.carbon-black.org

    https://www.epa.gov

    http://www.euro.who.int

    https://www.tandfonline.com

    https://www.hindawi.com

    http://www.toxicolres.org

  • LASTİK, LASTİK TOZU ve LASTİK BUHARI MARUZİYETLERİ

    Lastik, Kauçuk ve Lateks nedir?

    Lateks, birçok bitkiden çıkarılan ve görünüşü süte benzeyen doğal bir maddedir. Bitkinin kesilmesiyle birlikte kesik kısımdan dışarı doğru süzülmeye başlar ve hava ile temas ettiğinde katılaşır. Günlük hayatımızda ‘lastik’ diye adlandırdığımız madde aslında kauçuktur ve kauçuk ağacından elde edilen lateks kauçuğun hammaddesidir. Bu tropikal ağaç genellikle Brezilya, Meksika, Cava Adası, Seylan, Orta ve Doğu Afrika’da yetişir. Ağaçların özsuyundan elde edilen bu kauçuk doğal kauçuktur.

    Lastik Nasıl Üretilir?

    Doğal kauçuk üretiminde; ağaçların olgunluğa eriştikten sonra gövdelerine delik açılır ve buradan süzülen madde biriktirilir. Asit ile karıştırılan kauçuk maddesi daha sonra kurutulur ve kullanıma hazır hale getirilir.

    Bir de sentetik kauçuk vardır ve kimyasal endüstri tarafından petrol ürünlerinden üretilir. Sentetik kauçuk üretiminde izopren ve stiren adı verilen monomerlerin elde edilmesi için nafta, doğal gaz ile karıştırılmaktadır. Daha sonra genel emülsiyon polimerize işlemi ya da solüsyon polimerize işlemleri yapılır. Bu uygulamaların kullanılmasındaki amaç, lateks oluşturabilecek polimer zincirleri üretebilmektedir. Daha sonra kauçuklar vulkanize işlemine alınarak bazı mühendislik uygulamalarıyla kullanılabilir hale getirilmektedir. Vulkanizasyon, Charles Goodyear’ ın  1839 yılında bulduğu bir kimyasal-teknik işlemdir. Bu işlem sayesinde kauçuğun ya da benzer polimerlerin, kükürt veya diğer eşdeğer kükürtleyicilerin ilavesiyle daha dayanıklı malzemelere dönüştürülmesi sağlanır.

    19. yüzyıl başlarında doğal kauçuğun yıllık üretimi yaklaşık 30 tondu. Sentetik kauçuğun çok daha fazla rağbet gördüğü günümüzde ise yılda sentetik olarak yaklaşık 1 milyon ton kauçuk üretimi yapılmaktadır. Söz konusu üretimler endüstri ve teknik alandaki gelişmelerle beraber ilerlemiş ve farklı özelliklerle kullanılmaya başlanmıştır.

     

    Lastik Tozu ve Lastik Buharı Maruziyetleri

    Lastik buharı; doğal kauçuk ya da sentetik elastomerlerin karıştırılması, öğütülmesi, kimyasallarla muamele edilmesi gibi işlemler esnasında ortaya çıkan buharlardır. Lastik tozu da yine lastik üretim aşamalarında ortaya çıkan tozlardır.

    Lastik tozu parçacıkları solunum sistemini, solunum sırasında doğrudan solunum sistemine girerek etkiler. Bu parçacıkların boyutu 10 mikrondan azdır ve insan saçının yaklaşık 1/7’ si kadardır. Bu boyuttaki parçacıklar da akciğerin en derin kısımlarına çok rahat girebilir. Yapılan araştırmalar solundukları takdirde lateks sensitizasyonunu şiddetlendirdiği, solunum sistemini tahriş ettiğini ve astımı indüklediğini gösterdi. Bu lastik parçacıkları sadece solunduğunda değil, cilde doğrudan temas ettiğinde de tehlikeli olabilir. Kauçuk ile doğrudan temasın alerjik dermatit ürettiği tespit edilmiştir. Lastik partikülleri soluma, yutma ya da deri teması yoluyla bir şekilde vücuda girer ise mutajen veya kanserojen etki gösterir. Ayrıca bu parçacıklar sadece insan yaşamı için değil; bitki ve su türleri için de olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.

     

    Feyza YALÇIN
    Kimyager

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                       Okumak İsteyebilirsiniz: Alkali Tozlar ve Alkali Toz Maruziyetleri

     

    Kaynak:

    https://kaucukdergisi.com

    HSE EH40/2005 Workplace exposure limits

     Duration-Dependant Effect of Exposure to Rubber Dust Particles on Lung Functional Status among Rubber Factory Workers (January 2014)

    MDHS 47/2 Determination of Rubber Process Dust and Rubber Fume (Measured as Cyclohexane-soluble Material) in Air

  • ÇİNKO ve ÇİNKO MARUZİYETİ

    Çinko, insan vücudunda var olan ve sayısı üçyüzü aşan farklı enzimin, uygun şekilde çalışabilmesi için gerekli olan minerallerden biridir.

    İnsan vücudunda çinko salgılayan organlar; tükürük bezi, pankreas ve prostat bezi şeklindedir. Sağlıklı bir insan vücudunda 2-3 gram çinko bulunmaktadır. Hücre sağlığından, hayati öneme sahip proteinlerin üretilmesine kadar, birçok faaliyet için gerekli olan çinko, bağışıklık sisteminin dengelenmesi açısından çok önemlidir. Tat alma ve koku duyusu için bile çinkoya ihtiyaç vardır. Uzun süreli ve fazla miktarlarda alınan çinko, burunda bulunan sinir reseptörlerine zarar vererek koku kaybına yol açabilir.

    Fazla çinko vücutta bulunan demir, bakır gibi gerekli olan bazı minerallerin miktarını ve vücuttaki enzimleri de azaltarak bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Ağızda metalik bir tat kalmasına sebep olur. Diğer belirtiler titreme ve yüksek ateştir, iyi kolesterol olarak bilinen HDL’yi azaltır. Çinkonun diğer bir yan etkisi ise özellikle çocuklarda görülen anemi hastalığıdır. Yetişkinler için günlük doz alım miktarı 9-11 mg arasındadır. National Institutes of Health-NIH (Ulusal Sağlık Enstitüsü)’a göre günlük 35-40 mg alımında çinko (ağır metal) zehirlenmesi gerçekleşir.

     

    Çinkonun Sektörlerdeki Kullanım Alanları

    Enerji Sektörü

    Enerji nakil hatları, aydınlatma direkleri, enerji santralleri, trafo binaları

    İnşaat Sektörü

    Endüstriyel tesislerde çelik konstrüksiyonları, çelik bina kolon kirişleri, bağlantı elemanları, cıvata, somun vs çatı kaplama elemanları

    Tarım Sektörü

    Sulama sistemleri, tarım aletleri ve makinaları,

    Otomotiv Sektörü

    Diğer uygulama alanları

    Karayolları işaret levhaları, yönlendirme tabelaları, oyun parkları, lunaparklar

    Çinkonun en çok karşılaşılan başlıca kullanım yeri metal kaplamadır. Metallere çinko kaplanarak aşınma direnci kazandırılır. Amaç; metalleri pasa ve çürümeye karşı korumaktır. Çinko kaplama tüm demir cinsinden olan maddeleri koruyabilmektedir. Çinko önce 460°C’ de eritilir, daha sonra kaplanacak olan madde eriyen çinkonun içine (sıcak daldırma) daldırılır.

    Demir, çelik vs. maddelerin erimiş çinkoya daldırılıp, ardından kaplanmasına galvanizleme denir. Bu işlem oksidasyonu önleyerek parçaların ömrünün uzamasını sağlar. Hava ile temasın kesilmesi de paslanmayı önlemiş olur. Paslanma, metali aşındıran kimyasal bir reaksiyon olduğundan dolayı çinko kaplama ile aşınma direnci verilir. Çinko çelikten daha reaktif bir madde olduğu için, zaman geçtikçe önce çinko galvaniz kaplama kısmı korozyona uğrar ve alt katmanda bulunan çeliği korumuş olur.

     

    Galvaniz Kaplama Endüstrisinde Görülen Başlıca Meslek Hastalıkları

    • Solunum sistemi hastalıkları
    • Kanserojen riskler (çinko, krom, nikel, berilyum, siyanür )
    • Cilt ve göz hastalıkları
    • Kas-İskelet sistemi hastalıkları
    • İşitme-Koku alma fonksiyonunda bozukluklar

    Galvanizleme işleminde metallerin kaplanması için eritilmiş çinko kullanıldığından, metal ısıtıldığı zaman buharlaşmış metal damlacıkları oluşur. Kaynak işlemi yapılan sektörlerde en önemli sağlık tehlikesi de kaynak esnasında oluşan gaz ve dumanlardır. Bu duman; metallerin ince partiküllerinden oluşur. Çinko dumanına maruz kalındığında ilk belirti yüksek ateştir. Kişisel koruyucu donanım olmadan yapılan kaynak işlemlerinde, birkaç saat sonrasında önemli boyutlarda susuzluk, boğazda gıdıklanma ve öksürük, bacaklarda titreme ve ağrı yaşanabilir. Çok kötü durumlarda ise; bulantı, kusma ve halüsinasyon görme durumları meydana gelebilir. Bu belirtiler yirmi dört saat boyunca sürebilir.

    Bazı çalışanlarda ise bir süre kaynak işlemi yaptığında, belirtilerin ortaya çıkıp daha sonrasında kaybolduğu görülebilir. Aslında çalışan kişi, tüm bu belirtileri yok sayan bir bağışıklık sistemi geliştirmiş olabilir. Bir süre kaynak işlemine ara verdiğinde (örneğin haftasonu), galvanizli bir metale kaynak yapıldığı anda belirtileri geri gelecektir. Bu olay kaynak dumanı ateşi hastalığı, bazen de ‘Pazartesi Sabahı Hastalığı’ olarak bilinir.

     

    Maruziyete Karşı Önlem Olarak Yapılabilecekler

    Metal dumanı olan bütün çalışma ortamlarının, mutlaka havalandırması iyi yapılmış olmalıdır. Dumandan korunabilmenin en iyi yolu, duman kaynağında yerel havalandırma yapmaktır. Dumandan korunmak için yerel havalandırma mümkün değil ise onaylı bir solunum maskesi (KKD) takılmalıdır. Kaynak işlemi bittikten sonra el ve yüz su ve sabun ile iyice yıkanmalıdır. Özellikle kaynak dumanı bulunan ya da iyi havalandırılmamış (kaynak dumanı ile kirlenmiş) alanlarda sigara kullanılmaması ve herhangi bir şey yiyip içilmemesi gerekir.

    İşçilerin bu rahatsızlıkları yaşamalarında; maruziyet süresi, maruziyet şekli, çalışma ortamları, çalışmaya başladığı yaş gibi birçok değişken etkilidir. Ancak önemli olan ve tüm çalışmalarda ortak olarak belirlenmiş olan şey; maruziyet süresindeki artışla ortaya çıkan hastalıkların artışıdır. Yani çalışma süresi boyunca ne kadar miktara maruz kalındığının belirlenmesiyle önlemler alınabilir ve beraberinde ortaya çıkabilecek hastalıklar da azaltılmış olur.

     

    Kubilay SUDAN
    Laboratuvar Sorumlu Yardımcısı/Çevre Mühendisi

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                         Okumak İsteyebilirsiniz: Vücut Metal Yükü ve Metal Toksititesi

     

    Kaynaklar:

    http://www.milliyet.com.tr

    https://www.bilgiustam.com

    https://ekstrembilgi.com

    http://www.turanmetal.net

    Gültekin YILDIRIM, “Galvano sektöründe Meslek Hastalıkları, Zehirlenmeler ve İlk yardım”

  • BENZEN ve BENZEN MARUZİYETİ

    Benzen Nedir?

    Benzen, doğal gaz, ham petrol veya taşkömürü katranından elde edilebilen, renksiz, hoş kokulu ve sıvı halde bulunan bir aromatik hidrokarbondur.

    Benzen, endüstride aromatik nitelikteki organik maddelerin büyük bir bölümünün hammaddesidir. Bu sebeple birçok alanda kullanılmakta ve dolayısıyla maruz kalınmaktadır. Söz konusu benzen maruziyetinin insan sağlığına olan etkilerinin değerlendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınabilmesi adına, öncelikli olarak kişilerin maruziyet miktarları belirlenmeli ve ilgili sınır değerler ile karşılaştırılmalıdır. Sonrasında gerekli önlemlerin/tedbirlerin alınmasıyla kişinin benzen maruziyeti minimuma düşürülerek sağlığının etkilenmemesi sağlanmalıdır. Rutin sağlık kontrolleri ile bu durum kontrol altına alınmalıdır.

     

    Benzen Nerelerde Kullanılır/Karşımıza Çıkar?

    Benzenin başlıca kullanım alanları, 

    • Boya, ilaç ve patlayıcı madde yapımı,
    • Benzine karıştırılarak yakıt olarak,
    • Böcek öldürücü olarak,
    • Plastik imalinde kullanılan stiren, fenol ve anilin sentezi,
    • Sentetik deterjan imali,
    • Naylon bileşenleri vb. şeklindedir.

    Endüstrinin önemli bir hammaddesi olan benzen günlük hayatta da karşımıza çıkmaktadır. Orman yangınları, egzoz dumanı ve benzin istasyonları gibi kaynaklardan günlük hayatta benzene maruz kalınmakta olup, özellikle sigara dumanı önemli bir maruziyet kaynağıdır. Ayrıca gazlı alkolsüz içecekler de benzen muhteva etmekte olup, sıcak ile temas etmeleri durumunda benzen miktarı artış göstermektedir.

     

    Benzen Maruziyeti Sonucu Ortaya Çıkan Sağlık Sorunları Nelerdir?

    Akut Benzen Zehirlenmeleri:  Akut benzen zehirlenmesinin bulguları merkezi sinir sistemine ilişkindir.

    • Felç ve bilinç kaybı
    • Baş dönmesi, ter boşanması
    • Yüz kızarması, soluğun benzen kokması
    • Çarpıntı, bulantı, kusma
    • Konuşma bozuklukları görülür.

    Krizlerin sonrasında,

    • Baş ağrısı, kulak çınlaması,
    • Güçsüzlük, sindirim bozuklukları,
    • Ellerde ve bacaklarda haftalarca süren felç görülebilir.

     Ağız yoluyla 30 gram benzen yutulması ölüme neden olur.

     

    Kronik Benzen Zehirlenmeleri:

    Akut benzen zehirlenmesinden çok daha tehlikelidir ve sürekli benzen buharına maruz kalan kişilerde ortaya çıkar.

    • Halsizlik, sindirim bozuklukları,
    • Kansızlık, kemik iliği depresyonu,
    • Lösemi görülür.

    Benzenin kan hücrelerini öldürme etkisi vardır ve bu sebeple kanser yapan bileşikler sınıfına girer. Benzen buharının solunması kısa sürede ölüme sebebiyet verir.

     

     

    Benzen Maruziyeti Sınır Değerleri Nelerdir?

    (1) EINECS: Mevcut kimyasal maddelerin Avrupa envanteri.

    (2) CAS: Kimyasal abstrakt servis numarası.

    (3) mg/m3: Bir metre küp havadaki maddenin miligram olarak değeri (20°C sıcaklıkta ve 760 mm Cıva basıncında).

    (4) ppm: Bir metre küp havadaki maddenin mililitre olarak değeri (mililitre/metreküp).

    (5) Sekiz saatlik referans zamanına göre hesaplanan veya ölçülen değer.

    (6) Deri yoluyla da maruziyetin olabildiği durumlar.

    Benzen Maruziyeti ile İlgili Korunma Önlemleri Nelerdir?

    Benzene maruz kalan kişilerde gerçekleştirilen İş Hijyeni Ölçümleri sonucunda elde edilen değerler ilgili mevzuat kapsamındaki sınır değerler ile karşılaştırılır. Kişinin maruziyet seviyesini görmek ve gerekli önlemlerin alınması konusunda fikir sahibi olmak açısından söz konusu ölçümler önem arz etmektedir. Aşağıda benzen maruziyetini ve etkilerini azaltmak adına alınabilecek bazı önlemler belirtilmiştir.

    • Havalandırma sistemlerinin kurulması,
    • Koruyucu maske kullanılması,
    • Maruz kalan kişilerin aralıklarla hematolojik (kan hücrelerini ve kan hücrelerini oluşturan organları, bu organların hastalıklarını inceleyen bilim dalı) yönden değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir.

     

    Hilal ERKAN
    Satış Sorumlusu/Çevre Mühendisi

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                             Okumak İsteyebilirsiniz: İş Yerlerinde VOC (Uçucu Organik Bileşikler Ölçümü)

     

    Kaynaklar:

    http://www.mevzuat.gov.tr

    https://www.kimyadersi.org

    http://www.nkfu.com

    http://www.meslekhastaligi.org

    https://www.ejmanager.com

  • ASİT MARUZİYETLERİ

    Asitler, suyla karıştırıldığında suya pozitif hidrojen iyonları salan bileşiklerdir. Bir diğer deyişle hidrojen iyonları içinde bulundukları çözeltiyi asidik yapar. Eski Türkçe ismi olan hamız bazı kaynaklarda ekşit olarak geçer.

    Bir bakıma günlük hayatımızda da farkında olmadan asitlerle iç içeyizdir. Örneğin limon asidi (Sitrik asit), sirke asidi (Asetik asit) gibi… Limona, sirkeye, ekşi elmaya ve şerbete keskin tatlarını veren farklı farklı asitler vardır. Akülerdeki sülfürik asit; midedeki sindirim sıvıları ise, hidroklorik asit içerir. Asit maddelerin çoğu, saf katılar, sıvılar ya da gazlar olarak bulunsa da, sadece suda eridiğinde asit gibi tepki verir.

    Asitlerin Özellikleri: 

    1-  Sulu çözeltileri iyonik olduğundan elektrik akımını iletir.

    2-  Tatları tahmin edeceğiniz üzere ekşidir (Limon, sirke gibi).

    3-  Mavi turnusol kâğıdının rengini kırmızıya çevirirler.

    4-  Hepsinin yapısında hidrojen (H) vardır ve suda çözündüklerinde hidrojen iyonu (H+) verirler.

    5-  Plastik ve camlara etki etmedikleri için bu kaplarda depolanırlar.

    6-  Saf haldeyken elektrik akımını iletmezler.

    7-  Yakıcı özelliktedirler.

    8-  Asitlere fenolftalein indikatörü damlatılınca renk değiştirmezler.

    9-  Bazlarla birleştiklerinde nötrleşirler ve bunun sonuncunda tuz ile su oluşturup ısı açığa çıkarırlar. Kısacası nötrleşme tepkimeleri ekzotermiktir.

    10-  Metallerle (Al, Mg, Zn, Fe, Na gibi metaller) tepkimeye girdiklerinde metal tuzu oluştururlar ve bu sırada H2 (Hidrojen) gazı açığa çıkarırlar.

    • Asit + Metal  →  Metal Tuzu  + Hidrojen Gazı
    • 2HCl  + Mg  →  MgCl2+ H2

    11-  Karbonat grubu içeren bileşiklere etki ettiklerindeyse metal tuzu, CO2 (Karbondioksit gazı), ve H2O (Su) oluştururlar.

    • Karbonatlı Bileşik+Asit  →  Metal Tuzu + Karbondioksit Gazı + Su
    • Mg(CO3)  + 2HCl  →  MgCl2+ CO2 + H2O

       

      Asit Çeşitleri

      Asitlerin doğal ve yapay birçok çeşidi vardır. Çeşitli sektörlerde kullanılan asitler, sanayi, ilaç ve gıda sektörünün önemli bir parçası. Bu asit çeşitlerinden bazıları ve kullanıldıkları alanlar;

    Asetik asit: Sirkelerde bulunan bir asit çeşididir. Turşularda kullanılır.

    Askorbik asit: C vitamini içerir. Turunçgillerde ve narenciyelerde bulunan asit çeşididir. İlaç yapımında kullanılır.

    Benzoik asit: Hazır meyvelerde bulunan asittir. Mikrobik bozulmaları önler. Gıdaların birçoğunda katkı maddesi olarak bulunan asit türüdür.

    Folik asit: Çilekte bulunur. Aynı zamanda bir vitamin çeşididir. İnsan vücudundaki dokular için önemli bir asittir.

    Laktik asit: Sütte ve yoğurtta bulunur. Salamura ve peynir yapımında kullanılır.

    Malik asit: Elma başta olmak üzere birçok meyve ve sebzede bulunur. Asitliği düzenlemede kullanılır.

    Oleik asit: Zeytinyağında bulunur. Doymamış yağ asididir. Sabun ve cila yapımı, dericilik gibi alanlarda kullanılır.

    Sitrik asit: Limonda bulunur. Limon tuzu olarak da bilinir. Şeffaf ve kristal bir yapısı vardır. Salamuralarda kullanımı yaygındır.

    Tartarik asit: Üzümde bulunur. Organik asit türüdür. Tatlılar ve gazozlarda kullanımı yaygındır. Gıdalara ekşimsi bir tat verir. Yünlerin boyanmasında da kullanılır.

    Borik asit: Kozmetik ürünlerinde kullanımı yaygındır. Beyaz kristal şeklinde inorganik bir maddedir.

    Sülfürik asit: Renksiz ve yağ kıvamında bir sıvıdır. Parfümler, ilaçlar ve plastiklerin önemli bir maddesidir.

    Hidroklorik asit: Tuz ruhu olarak bilinen kimyasal bileşiktir. Petrol ürünleri, kâğıt imalatı, tekstil ve kimyasal işlemlerde kullanılır.

    Asetilsalisilik asit: Aspirin gibi ağrı kesici ilaçlarda bulunur. Aslında bir ilaçtır. Damarlardaki pıhtılaşmayı önler.

    Sorbik asit: Besinlerde koruyucu olarak kullanılır. Bakteri, küf ve mayalara karşı etkilidir.

    Formik asit: Karıncada bulunur. Bakteri ve mantarları öldürücü etkisi vardır. Çelik üretiminde de kullanılır. Sanayide ve ilaç sektöründe binlerce üründe kullanımı çok yaygındır.

    Fosforik asit: Bazı ilaçlarda kullanılan asittir. Renksiz, kristal halinde katıdır. Gübrelerde kullanımı yaygındır.

    Karbonik asit: Gazoz gibi gazlı içeceklerde bulunan asittir.

    Nitrik asit: Kezzap olarak bilinen organik asit çeşididir. Bakır, cıva, kurşun ve gümüş gibi metalleri çözmek için kullanılır.

    Besinlerdeki Asit

    Gıdaların birçoğu asit içerir. Bu asitlerin insan vücuduna farklı etkileri vardır. Hafif, orta ve yüksek asitlik içeren besinlerden bazıları şunlardır:

    Nört veya hafif asidik besinler: Nohut, barbunya, darı, soya fasulyesi, pirinç, tatlı su balığı, kestane, fındık, ayçiçeği yağı, bitki çayları, üzüm, mandalina, mango, portakal, kayısı, şeftali, incir, kivi…

    Orta düzey asidik besinler: buğday, kepek ekmeği, çavdar ekmeği, beyaz ekmek, yulaf, tereyağı, doğal meyve suyu, balık, ayva, nar, armut, üzüm, elma, kayısı, muz, ananas, kuşburnu, kuru meyveler, kızılcık, ceviz, kaju, Antep fıstığı, yer fıstığı…

    Yüksek asidik besinler: kahveler, siyah çay, kakao, bal, reçel, tatlılar, hardal, soya sosu, sirke, maya, kırmızı et, tavuk ve hindi eti, yumurta, kültür balığı, kuzu eti, kabuklu deniz ürünleri, sakatatlar, geyik ve tavşan eti, mandıra ürünleri, yapay tatlandırıcılar, rafine şeker, pasta ve dondurmalar, pizza, bisküvi, çikolata, sucuk, maden suyu…

    Aşırı asidik ürünler: alkol, sosis, salam, cips, sigara, ketçap, mayonez, kola, gazozlar, ilaçlar, şekerler, rafine tuz, jöle, fruktoz, mısır şurubu, domuz eti, margarin, homojenize süt, işlenmiş gıdalar, paket meyve suyu, meyveli yoğurt, krem çikolata…

     

    Kişi Üzerinde Asitlerin Zararları

    Genel özellikleri nedeniyle birçok asit tehlikeli maddeler grubuna girer. Asitler aşındırıcı ve tahriş edici maddelerdir. Derişim oranına bağlı olarak da ciltte ve solunum yollarında yanıklara yol açabilmektedirler. Özellikle sülfürik asit bunların başında gelir.

    Nitrik asit ise sıcaklığı arttıkça nitrojen oksit buharları salmaya başlar ve bu buharlar oldukça zehirlidir.

     Hidrojen siyanür asitlerini kişinin soluması zehirlenmeye, solunum kaybına, kan basıncının düşmesine ve bilinç kaybı yaşanmasına neden olabilir.

    Asitler gözlerde sulanmaya nefes almada güçlüğe ve boğazda tahriş olmuşcasına öksürüğe neden oluyor ise hemen doktora başvurunuz.


    ASİT YAĞMURU NEDİR ?

    Asit yağmurları, fosil yakıtların yakılmasıyla, sanayi tesislerinden, konutların ısıtılmasından ve otomobillerden çıkan gazlarlardan oluşan asidik kimyasalların yağmur, kar, sis, çığ veya kuru parçacıklar halinde düşmesine verilen isimdir.

     

    Asit Yağmuru Nasıl Oluşur?

    Fosil yakıtlar yandığı zaman havaya, kükürt dioksit, azot oksit gibi gazlar, bazı partikül maddeler ve hidrokarbon türevleri salarlar. Sonrasında bu kirleticiler atmosferde çeşitli kimyasal reaksiyonlara uğrarlar ve zamanla çeşitli doğal etkenler vesilesiyle başka başka diyarlara taşınabilirler. Havada bulunan bu kirleticiler yine havada bulunan su partikülleri ve diğer bileşenlerle reaksiyon vererek sülfüroz asit (H2SO3), sülfürik asit (H2SO4) ve nitrik asit (HNO3) gibi ağır tahriş edici hallere bürünürler. Oysa tertemiz bir atmosferdeki yağmur suyu da zaten hafif asidik bir karakterdedir ve pH derecesi 5.6 dolaylarındadır. Bu sebeple yağmur suyunun pH derecesinin daha da asidik bir hal alması çok da zor olmaz ve asit yağmurları kolayca ortaya çıkmış olur.

     

    Asit Yağmurlarının Çevre Üzerindeki Etkileri

    Toprak:  Asit yağmurları, toprağa hem kimyasal hem biyolojik açılardan etki eder. Yapısı bozulan toprağın verimliliği de düşer ve kaçınılmaz olarak tarımsal üretim sekteye uğrar, verimsizleşir.

    Asidik yağmur suları toprakta mineral olarak bulunan alüminyumun çözülmesine neden olur, bu durum da ağaç köklerinin topraktaki besinlerden faydalanmasını engelleyerek ağaçların kuruması riskini ortaya çıkarır.

    Bitki: Bilindiği gibi bitkilerin en temel özelliği fotosentez yapmalarıdır. Bunu da yapılarında bulunan klorofil pigmenti sayesinde başarırlar. Fakat asidik yağmur suları bu pigmentin yapısını bozacağından bitki fotosentez yapamaz hale gelebilir. Fotosentez yapamayan bitkiler de sararıp kurur.

     Balık: Balıkların yaşaması için bulundukları ortamın belli özellikleri olması gerekir, asit yağmurları balıkların yaşam ortamındaki sularda asit dengesini bozacağından bu durum balıkları da olumsuz etkileyecektir.

    İnsan: Asidik ortamlar birçok ağır metalin aktivasyonunu harekete geçirir, bunlardan biri de civadır. En sağlıklı gıdalardan olan balıklar bu sebeplerle vücutlarına yüksek oranda civa alıyorlar ve bu balıkların insanlar tarafından tüketilmesi sonucu da bu birikim insan vücuduna geçerek orada devam ediyor. Civa ise kansere neden olan bir maddedir.

    Bunun dışında havada bulunan sülfat, solunum yoluyla alındığında bronşit, astım, kanser gibi çeşitli hastalıklara neden oluyor.


    ASİT YAĞMURLARININ ETKİSİNİ AZALTMAK MÜMKÜN MÜDÜR?

    Günümüzde her şeyden daha da gerekli olan şey belki de enerji. Fakat Enerjiyi elde etmek için kullanılan yol da önemli. Enerji üretiminde termik santrallerin yerine, yenilenebilir enerji kaynakları tercih etmek gerekir. Bunlar; güneş enerjisi, jeotermal enerji, rüzgâr enerjisi gibi birçok çeşit enerji kaynağı olabilir.

    Endüstrileşmiş toplumlarda 1970′ lerden beri yollardaki araç sayısı giderek artmıştır ve bunlar fosil yakıt kullanmaktadır (daha yeni yeni elektrikli araçlar üretilmeye başlanmıştır fakat henüz yaygın değildir). Egzoz gazı ise nitrojen oksit salınımına yol açmaktadır. Bunun önğne geçebilmek adına en azından elektrikli ya da benzer araçlar yaygınlaşana kadar şehir içi ulaşımlarda özel araçların yerine toplu taşıma araçları kullanılabilir.

    Diğer alınabilecek önlemler ise; havayı normal kömürden çok daha fazla kirleten kaçak kömür kullanımının önüne geçilmesi, endüstriyel tesislerin bacalarına filtre takılması, orman yangınlarının engellenmesi ve ayrıca yeşil alanların yaygınlaştırılmasıdır. Ek olarak; araçların bakımı zamanında yapılmalıdır ki saldıkları emisyonlar daha az olsun.

     

    Hasret ŞAHİN                                                                                                       
    Deney Personeli/ Kimya Teknisyeni                                                           

     

    Feyza YALÇIN
    Kimyager

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                             Okumak İsteyebilirsiniz: Amonyak ve Amonyak Maruziyeti

     

    Kaynak:

  • KLOROFORM ve KLOROFORM MARUZİYETİ

    Triklorometan olarak da bilinen kloroform (CHCl3) sadece anestezik bir ilaç değil aslında, çok sayıda başka amaca hizmet eden bir kimyasaldır.

    Renksiz, hoş kokulu bir kimyasal bileşiktir. (Köken olarak Fransızca bir isimdir)

    Nerelerde Ve Hangi Amaçla Kullanılır?      

     Bir çözücü olarak; böcek ilaçlarında, temizlik maddelerinde, yangın söndürücülerinde, tahıl fumigantlarında ve daha birçok yerde kullanılır.

    Reaktif olarak; nispeten reaktif olmayan doğası ve organik bileşiklerle karışabilirliği için tercih edilir.

    Anestezide; diş işlemlerinde ve diğer çeşitli – cerrahi – operasyonlarda.

    Yada; Yasadışı faaliyetler kullanılır (Ki bu bir suçtur).

     

     Kloroformun  Yan  Etkileri

     Akut etkileri: Düşük miktarlarda maruz kalındığında kloroform; baş dönmesi, yorgunluk ve baş ağrılarına neden olabilir. Diğer etkileri; solunum oranındaki değişim, bulantı ve kusma gibi gastrointestinal sorunlar, karaciğer ve böbrekteki etkileridir. Yüksek konsantrasyona maruz kalındığında semptomlar hızla bozulur ve hatta kalp durması nedeniyle öldürücü olabilir.

     Kronik etkiler: Düşük seviyede kloroforma uzun süre maruz kalmak depresyon ve sinirlilik belirtileri   yanında hepatit ve sarılığa da sebep olabilir.

     Üreme etkileri: İnsanlarda, düşük doğum oranı ve kloroform arasında potansiyel bir ilişki olduğu fikri mevcut ama bu konuda yeterli bir bilgi henüz yok. Ancak, yapılan çalışmalar hayvanlar üzerinde, kloroformun, malformasyon ve cenin miktarında azalmayı içeren güçlü bir etkisi olduğunu gösteriyor. Erkeklerde, kloroforma maruz kalmak, anormal bir sperm artışına neden olmaktadır.

     Kanser riski: Bazı epidemiyolojik çalışmalar ile kloroforma maruz kalmak ile rektum, kalın bağırsak ve mesane kanseri arasında bir bağlantı olduğu öneriliyor ancak bu konuda daha fazla araştırma ve bilgiye ihtiyaç var. Günümüzde, düşük miktarlarda kloroforma maruz kalmanın, hücre ölümüne sebep olan kansere neden olmadığı kabul ediliyor. Hayvanlarda ise, kloroforma maruz kalmanın böbrek ve karaciğer tümörlerinde net bir artışa neden olduğu, yapılan çalışmalar ile net bir şekilde onaylanmıştır.

     

     

     

    Yusuf KAŞIKÇI
    Kimyager/Analiz Personeli

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                            Okumak İsteyebilirsiniz: Siyanür ve Siyanür Maruziyeti

     

    Kaynak:

    https://www.quora.com

    https://kimyaca.com

  • AMONYAK ve AMONYAK MARUZİYETİ

    Amonyak, hidrojenin azotla reaksiyona girmesi ile üretilir. Üretilen amonyağın endüstri ve ticarette kullanım paylarına bakıldığında yaklaşık % 85′ inin gübreler olduğu görülmektedir. Diğer kullanım alanları çeşitlilik göstermektedir:  %5’ i patlayıcılarda, %5’ i tekstil sektöründe ve %5’ i de soğutucu gaz, plastik-kauçuk, ilaç üretimi ve diğer kimyasalların imalatında korozyon önleyici olarak, su arıtmasında, ev temizleyicilerinde, kağıt hamuru üretimi gibi alanlarda kullanılır.

    Amonyak ayrıca doğal olarak bitkiler, hayvanlar ve hayvan atıkları dahil organik maddenin ayrışmasından da üretilir ve belli koşullar altında tehlikeli konsantrasyonlara ulaşabilir.

     Amonyağın bazı kimyasal / fiziksel özellikleri şunlardır:

    • Oda sıcaklığında, amonyak keskin ve boğucu bir kokuya sahip renksiz, oldukça tahriş edici bir gazdır. Genellikle varlığı hakkında yeterli sinyali verir; ancak koku alma yorgunluğu oluşturabilir.
    • Saf halde susuz amonyak olarak bilinir ve nemi kolayca emer.
    • Amonyak alkali özelliklere sahiptir ve yüksek konsantrasyonlarda aşındırıcıdır.
    • Amonyak gazı su içinde kolayca çözünür ve amonyum hidroksit, kostik bir çözelti ve zayıf bir baz oluşturur.
    • Amonyak gazı kolayca sıkıştırılır ve basınç altında berrak bir sıvı oluşturur.
    • Amonyak genellikle çelik kaplarda sıkıştırılmış bir sıvı olarak sevk edilir.
    • Amonyak çok yanıcı değildir, ancak yüksek ısıya maruz kaldığında patlama riski,

     

     

    Amonyak Maruziyeti

    Amonyak doğal olarak bulunduğundan ve temizlik ürünlerinde de sıklıkla kullanıldığından, endüstriyel maruziyetin yanında bu kaynaklardan da maruziyet meydana gelebilir. Çiftlikler ve endüstriyel alanlarda yaygın olarak kullanılması olası kazalarla maruziyet ihtimalini arttırmaktadır. Maruziyet kasıtlı bir terör saldırısından da kaynaklanabilir.

    Susuz amonyak gazı havadan daha hafiftir, böylece yükselerek alanda dağılır ve alçakta kalan bölgelere yerleşmez. Bununla birlikte, nemin varlığında (yüksek bağıl nem gibi), sıvılaştırılmış susuz amonyak gazı havadan ağır buharlar oluşturur. Bu buharlar, zeminde veya insanların maruz kalabileceği zayıf hava akımı olan ve alçakta kalan alanlara yayılabilir.

    Amonyak maruziyetinin neden olduğu etkilenme derecesi maruz kalma süresine ve gaz veya sıvının konsantrasyonuna bağlıdır. Amonyak, göze nüfuz etme ve göze zarar verme eğiliminde olup, etkisi diğer alkalilere göre daha fazladır. Havadaki düşük konsantrasyonlarda bile (50 ppm) hızlı bir şekilde göz, burun ve boğaz tahrişine, öksürme ve bronşların daralmasına sebep olur.  Yüksek konsantrasyonda gazla veya konsantre amonyum hidroksitle temas, gözün yüzey hücrelerinin şişmesine ve kaymasına ve geçici veya kalıcı körlüğe neden olabilir.

     

    Amonyağın koku eşiği, varlığı hakkında yeterli sinyali vermek için oldukça düşüktür (koku eşiği = 5 ppm; OSHA PEL = 50 ppm). Bununla birlikte amonyak, koku alma yorgunluğuna veya adaptasyonuna neden olarak maruziyet süresini uzatarak tespitini zorlaştırır.

    İş sağlığı ve güvenliği anlamında ülke mevzuatında, amonyak maruziyeti sınır değeri Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik ile belirlenmiştir. Bu yönetmeliğe göre mesleki maruziyet sınır değerleri 8 saatlik(TWA) maruziyet için  20 ppm,  15 dakikalık (STEL) maruziyet içinse 50 ppmdir.

    Bazı endüstriyel temizleyicilerin (% 25) gibi konsantre amonyak çözeltileriyle cildin teması, cilt yanıkları, kalıcı göz hasarı veya körlük gibi ciddi aşındırıcı yaralanmalara neden olabilir. Sıvılaştırılmış amonyakla teması soğuk ısırmasına neden olabilir. Uzun süreli cilt teması (birkaç dakikadan fazla) ağrıya ve aşındırıcı yaralanmalara neden olabilir. Seyreltik sulu çözeltiler (%5’ten az) nadiren ciddi yanıklara neden olur ancak orta derecede tahriş edici olabilir. Konsantre buhar veya çözeltiye maruz kalma, özellikle nemli cilt bölgelerinde ağrı, iltihaplanma, kabarcıklar ve derin delici yanıklara neden olabilir.

     

    Amonyak Maruziyeti Durumunda Yapılacaklar

    Son 20 yıl içinde ülkemizde ve dünyada yaşanan amonyak maruziyeti kaynaklı kazalara bakıldığında yüksek rakamlarla karşılaşılmaktadır. 2003 yılında Mersin’de gübre fabrikasında amonyak borusunda meydana gelen patlama sonucu 40 kişi zehirlenmiştir. 2012 yılında ise Manisa’da salça ve kurutulmuş domates fabrikasında amonyak kazanından yaşanan sızıntı ile 50 kişi zehirlenmiştir. 2013 yılında Çin’de bir fabrikada meydana gelen amonyak sızıntısında ise 15 kişi ölmüş 30 kişi yaralanmıştır. Amonyak ile ilgili bunlar ve benzeri yaşanan kazalar ile ilgili son 10 yılda yaşanmış olan ciddi kazalar düşünülünce maruziyet durumunda alınacak acil önlemlerin bilinmesi faydalı olacaktır.  Gözlerde amonyak maruziyeti: Gözler hemen bol miktarda su ile ara sıra üst ve alt göz kapaklarını kaldırılarak yıkanmalıdır.Deride amonyak maruziyeti: Tahriş meydana gelirse, fazla kimyasalları nazikçe alınmalıdır ve amonyak teması olan bölge bol suyla yıkanmalıdır. Kimyasallar giysilere nüfuz ederse, derhal giysi çıkartılmalı ve cilt yine yıkanmalıdır.Solunum sisteminde amonyak maruziyeti: Bir işçi çok miktarda amonyak solursa, hemen temiz havaya çıkarılmalıdır.

    Tüm maruziyetlerde profesyonel destek alınmalı ve maruziyetin etki düzeyine göre bir yol izlenmelidir.

     

    Aygül YILMAZ
    Çevre ve Kimya Mühendisi/Kalite Sorumlusu

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                        Okumak İsteyebilirsiniz: Benzen ve Benzen Maruziyeti

     

     Kaynaklar:

    https://www.webmd.com

    https://www.health.ny.gov

    https://www.atsdr.cdc.gov

    https://www.safetyandhealthmagazine.com

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov