Demo

Kategori: Blog

  • ALKALİ TOZLAR ve ALKALİ TOZ MARUZİYETLERİ

    NaOH, KOH

    Havadaki nemi adsorlayıcı özelliğe sahip NaOH bir diğer bilinen adı ile kostik, oda sıcaklığında beyaz kristal yapıdadır. Suda çözündüğünde veya asit ile nötrleştirildiğinde önemli miktarda ısı açığa çıkarır ki bu ısı yanıcı maddeleri tutuşturmak için yeterli olabilir. Sodyum hidroksit, sulu sodyum klorür (brin) çözeltilerinin elektroliziyle veya doğal olarak oluşan sodyum karbonatın kalsiyum hidroksit ile reaksiyona sokulmasıyla üretilir.

    Potasyum hidroksit bir diğer adıyla bilinen potas kostik KOH formülüne sahip inorganik bir bileşiktir. Kokusuz, beyaz veya hafif sarı, lapa lapa veya topaklı bir katıdır. Sulu çözeltilerdeki KOH tamamen K + ve OH- iyonlarına ayrışır. Potasyum hidroksit ayrıca diğer potasyum bileşiklerinin öncüsüdür.

     

    Kullanım Alanları

    NaOH; başlıca sabun, suni ipek, kağıt, patlayıcı maddeler ve boyarmadde üretiminde kullanılmaktadır. Enerji sektöründe; yakıt hücresi üretiminde, rüzgar türbinlerinde kullanılan epoksi reçinelerin üretiminde sodyum hidroksit kullanılmaktadır. Belediye su arıtma tesisleri, su asitliğini kontrol etmek ve ağır metalleri sudan uzaklaştırmaya yardımcı olmak için sodyum hidroksit kullanmaktadır. Sodyum hidroksit ayrıca bir su dezenfektanı olan sodyum hipoklorit üretmek için kullanılan ana kimyasaldır. Gıda sektöründe, konserve için domates, patates ve diğer meyve ve sebzelerden derileri çıkarmak için ve ayrıca gıda koruyucularında küf ve bakterilerin yiyeceklerde büyümesini önlemeye yardımcı olan bir bileşen olarak kullanılmakla birlikte pamuklu kumaşların işlenmesinde, çamaşır yıkama ve ağartma işlemlerinde, metal temizleme ve işleme, galvaniz kaplama, oksit kaplama ve elektrolitik özütleme işlemlerinde kullanılmaktadır. Ticari olarak genelde katı veya %50 sulu çözelti olarak kullanılır, organik ve oksitleyici maddelerden, asitler ve metal tozlarından ayrı olarak serin, kuru ve iyi havalandırılan yerlerde muhafaza edilmelidir.

    KOH; çeşitli kimyasal, endüstriyel ve imalat uygulamalarında kullanılmaktadır. Gıda ürünlerinde potasyum hidroksit, bir pH kontrol maddesi olarak, dengeleyici ve gıda koyulaştırıcı görevi görür. Aynı zamanda sabun yapımında, alkalin pillerde elektrolit olarak, elektro kaplamada, boya ve vernik sökücülerde kullanılmaktadır. Sıvı drenaj temizleyicileri % 25 ila 36 oranında potasyum hidroksit içerir. Tıbbi amaçlı olarak son zamanlarda siğillerin tedavisinde kullanılmaktadır. Deri tabaklama kimyasalları, gübreler düğme veya disk pilleri de bir diğer kullanım alanlarıdır.

     

    Maruziyet Sonucu Ortaya Çıkan Etkiler

    Sodyum hidroksit tozunun, buğusunun veya aerosolün solunması, burun, boğaz ve solunum yolundaki mukoza zarlarının tahriş olmasına neden olabilir. Kokusuz olması sebebiyle maruz kalındığının anlaşılamaması nedeniyle oldukça tehlikelidir. Çok küçük miktarlarda sodyum hidroksit toz, buğu ve aerosollerine maruz kalınması mukozada iritasyona sebep olmaktadır. Yeterince güçlü sodyum hidroksit, dokulardaki proteinleri hidrolize edebilir ve dokulardaki hücreleri öldürebilir. Yetişkinler ile havada aynı miktarda sodyum hidroksit seviyesine maruz kalan çocuklar daha fazla akciğer yüzey alanına sahip olmasından ötürü daha büyük bir doz alabilir. Ek olarak, kısa olmaları ve zemine yakın bulunan havadaki yüksek sodyum hidroksit seviyeleri nedeniyle aynı lokasyondaki yetişkinlerden daha yüksek seviyelere maruz kalabilirler. Sodyum hidroksit toksisitesi, sodyum hidroksit çözeltisinin konsantrasyonuna ve doku ile temas süresine bağlıdır. Katı veya sulu çözeltisine maruz kalmak cilt ve göz tahrişine neden olabilir.  Katı veya konsantre çözeltilerle doğrudan temas, derin doku yaralanmalarına yol açan termal ve kimyasal yanıklara neden olur. Yanıklar yumuşak ve nemli görünür ve çok acı vericidir. Konsantre solüsyonlarla temas 3 dakika içinde ağrı ve tahrişe neden olsa da, seyreltik solüsyonlarla temas birkaç saat boyunca semptomlara neden olmayabilir. Çok güçlü sodyum hidroksit çözeltileri göz hasarına veya aşırı durumlarda körlüğe neden olabilir. Maruz kaldıktan sonra 72 saate kadar gözlerdeki hasarın derecesini doğru bir şekilde belirlemek mümkün olmayabilir. Sodyum hidroksit alımı dudak, dil, yemek borusu ve midede ciddi korozif hasara neden olabilir. Yutulması, gastrointestinal sistemin delinmesine ve şoka yol açabilir. Sodyum hidroksit sistemik toksisite üretmez; sağlık etkileri aşındırıcı doğası nedeniyledir.

    Potasyum hidroksitin tam etki mekanizması bilinmemekle birlikte topikal uygulamasının keratini sindirdiği ve iltihaplanmaya neden olduğu şeklinde görüşler bulunmaktadır. Olumsuz etkileri arasında kusma, ishal, ciltte kabarma, mide-bağırsak rahatsızlığı ve yanıklar bulunmaktadır. Cilde hızla nüfuz eder, plazma membranlarını sabunlaştırır, kollajen proteinlerini denatüre eder, gözlerde hasara yol açar. Gastrointestinal sistemde, ağızdan alındıktan sonra, yanıklara neden olabilir. Mide delinmesi bazen peritonit ile ortaya çıkabilir ve kolon, pankreas, karaciğer ve dalak dahil çevre organlarda kostik yaralanmaya meydana gelebilir. Potasyum hidroksit gibi güçlü alkali kimyasallar yumuşak dokuları tahrip eder, derin, nüfuz edici bir yanmaya neden olabilir. Soluma yoluyla potasyum hidroksite maruz kalınması akciğerleri tahriş edebilir. Tekrarlanan maruz kalma bronşitin öksürük, balgam ve / veya nefes darlığına neden olabilir.

     

    Maruziyet Sınır Değerleri

    NaOH

    KOH

     

    Nazan BÜKER
    Çevre Y. Mühendisi-Kimyager
    Raporlama KOORDİNATÖRÜ

    Kaynak:

    https://www.atsdr.cdc.gov

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov

    https://www.drugbank.ca

    https://www.chemicalsafetyfacts.org

    https://pubchem.ncbi.nlm.nih.gov

    https://medlineplus.gov

    https://www.drugbank.ca

    https://nj.gov

    https://www.researchgate.net

    https://www.cdc.gov

    https://www.osha.gov

    https://www.osha.gov

  • FORMALDEHİT VE FORMALDEHİT MARUZİYETİ

    Formaldehit Nedir, Nerelerde Kullanılır ?

    Formaldehit; havada hızla parçalanabilen ve suda kolayca çözünebilen renksiz ve güçlü kokulu bir gazdır.

    Genellikle, adli tıp ve tıbbi laboratuarlarda endüstriyel dezenfektan olarak; bazı yiyecekler, ilaçlar ve kozmetik ürünlerinde koruyucu olarak kullanılır. Yapı malzemeleri ve birçok mobilya, gazlı/odun sobaları, gazyağı ısıtıcıları, otomobil egzozu, sigara vb. içeriklerinde formaldehit barındırırlar.

     

    Formaldehit Tarihçesi

    Formaldehit, HCHO kimyasal formülü ile en basit aldehittir.  1859’da Alexander Mikhailovich Butlerov tarafından yanlışlıkla üretildiğinden ve 1868’de AW Hofmann tarafından keşfedilmesinden bu yana önemli bir endüstriyel ürün haline gelmiştir.

    Hofmann, ısıtılmış bir platin sarmalın üzerine bir metanol ve hava karışımını geçirerek daha sonra ürün olarak formaldehiti tanımlamıştır. Bu yöntem, bugün formaldehitin üretilmesinin ana yoludur; bir metal katalizör kullanarak metanolün hava ile oksidasyonundan formaldehit üretilir.

     

    Formaldehit Ölçümünün Önemi

    Hangi Meslek Gruplarında Maruziyet Daha Sık Görülür? Sağlığa Etkileri Nelerdir?

    Formaldehit veya formaldehit içerikli ürünler üreten sanayi işçileri, laboratuar teknisyenleri, patologlar, bazı sağlık uzmanları ve morg çalışanları genel halktan daha yüksek formaldehit seviyelerine maruz kalabilir.

    Mesleklerinden dolayı aşırı maruz kalan kişiler üzerinde yapılan araştırmalarda; beyin kanseri, kan kanseri ve kolon kanserinden ölenlerin sayısında normal populasyona göre bir artış olduğu gözlenmiştir. Mesleki olarak formaldehite maruz kalan işçiler arasında akciğer kanserinden ölüm oranının %30 daha fazla olduğu belirtilmiştir. Akut etkilenmelerde burun ve boğazda yanma hissi, nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum gibi klinik semptomlara neden olmaktadır. Daha yüksek konsantrasyonlarda ise, pulmoner ödem, inflamasyon ve pnömoni gelişmektedir.

    Ayrıca, günlük hayatta formaldehit içeren ürünlerin ev ve işyerinde kullanılması (duvar boyası, mobilyalar, cila kaplamalar, deodorantlar, temizlik ürünleri v.b) ve çevresel etkenlerle maruziyet (fuel-oil ve odunun yanması ile, egzoz gazı ve sigara dumanı gibi) etkilenmeyi daha da artırmaktadır.

    1987 yılında, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) formaldehiti olağandışı derecede yüksek veya uzun süreli maruz kalma koşulları altında kanserojen olarak sınıflandırmıştır.

    Kullanım alanı bu kadar yaygın ve kanserojen bir maddeye karşı korunmak oldukça güç görünmektedir. Tüm bunların sonucunda formaldehit ölçümlerinin son derece önemli olduğunun altını çizmek gerekir.

     

    Maruziyet Sınır Değerleri:

    AIHA; Amerikan Endüstriyel Hijyen Derneği.

    ERPG-1; Herhangi bir etki hissetmeden veya herhangi bir koku olmadan, 1 saate kadar maruz kalınabilecek havadaki maksimum konsantrasyondur.

    ERPG-2; Koruyucu hareketlerini azaltabilecek çok ciddi sağlık sorunlarına geri dönüşü olmaksızın maruz kalınabilecek havadaki maksimum konsantrasyondur.

    ACGIH STEL; Zaman ağırlıklı ortalama kısa süreli maruz kalma sınırı; bir iş günü boyunca herhangi bir zamanda aşılmaması gereken bir maddenin konsantrasyonudur.

    LC50 (Lethal Concentration50); Havadaki maruz kalınan maddenin, deney fareleri popülasyonunun %50’sinde ölüme neden olması beklenen hesaplanmış konsantrasyonudur.

    NIOSH IDLH; NIOSH’un; bir çalışanın doğrudan veya dolaylı olarak ölüme neden olan ya da kalıcı olumsuz sağlık etkileri bırakan muhtemel kimyasal maruziyetinden kaçınabilmesini sağlamak için tavsiye ettiği maruziyet limit konsantrasyonudur.

    NIOSH REL: Önerilen 8 veya 10 saatlik zaman ağırlıklı ortalama sınır değeridir.

    OSHA PEL; Günde 8 saatlik veya haftada 40 saatlik zaman ağırlıklı ortalama sınır değeridir.

    Health Numbersa: Sağlık numaraları, hayvan testlerinden veya EPA tarafından geliştirilen risk değerlendirme değerlerinden gelen toksikolojik rakamlardır.

    Regulatory, advisory numbers; OSHA sınır değerleri, devlet mevzuatlarına dahil edilmiş değerlerdir. NIOSH, ACGIH, AIHA ise tavsiye niteliğindeki sınır değerlerdir.

     

    Kübra Çisil KANAT
    Çevre Mühendisi/ Raportör


    Diğer Blog Yazılarımız İçin: 
    https://demo.haliccevre.com/blog/         Okumak İsteyebilirsiniz: Evdeki Tehlike; Formaldehit

     

    Kaynaklar:

    https://www.cancer.org

    https://www.cancer.gov

    https://www.osha.gov

    http://www.chm.bris.ac.uk

    https://www.ukessays.com

    https://www.atsdr.cdc.gov

    http://dergipark.gov.tr

  • CİVA MARUZİYETİ

    Tüm insanlar bir miktar cıvaya maruz kalır. Çoğu insan, genellikle kronik maruz kalma (sürekli veya aralıklı uzun süreli temas) yoluyla, düşük düzeyde cıvaya maruz kalır. Bununla birlikte, bazı insanlar akut maruz kalma (çoğu zaman bir günden kısa bir süre boyunca meydana gelen maruz kalma) dahil, yüksek düzeyde cıvaya maruz kalmaktadır. Akut maruz kalma örneği, endüstriyel kaza nedeniyle cıvaya maruz kalma olabilir.

    Nörolojik ve davranışsal bozukluklar farklı cıva bileşiklerinin solunması, yutulması veya dermal maruz kalmasından sonra gözlenebilir. Belirtileri titreme, uykusuzluk, hafıza kaybı, nöromüsküler etkiler, baş ağrısı ve bilişsel ve motor fonksiyon bozukluğudur. Birkaç yıl boyunca 20 mg / m3 veya daha fazla havanın içindeki bir cıva seviyesine maruz kalan işçilerde, merkezi sinir sistemi toksisitesinin hafif, subklinik bulguları görülebilir. İdrardaki artmış proteinden böbrek yetmezliğine kadar değişen böbrek etkileri bildirilmiştir.

    Olası cıva zehirlenmesi belirtileri şunları içerebilir;

    · Periferik görme kaybı· Ayaklarda ve ağız çevresinde karıncalanma· Hareketlerde koordinasyon kaybı· Konuşma, işitme, yürüme bozukluğu· Kas zayıflaması
    Daha yüksek metalik cıva seviyelerine maruz kalmanın öksürüğü, göğüs rahatsızlığı, nefes almada zorluk, bulantı, kusma, ishal, boğaz dişeti, göz tahrişi, şiddetli titreme ve davranış veya görmedeki değişiklikler olabilir.

    Cıva Kullanımı Nasıl Azaltılabilir?

    • Kömür yakmayan temiz enerji kaynaklarının kullanımını teşvik edilmesi
    • Cıva madenciliğini ve altın çıkarımı ve diğer endüstriyel işlemlerde cıva kullanımını ortadan kaldırılması
    • Gerekli olmayan cıva içeren ürünlerin kullanımının ortadan kaldırılması ve kalan cıva içeren ürünlerin güvenli bir şekilde taşınması, kullanılması ve imhası

    İşyerinde Cıva Maruziyetinin Azaltılması,

    • Çalışanlara tesadüfi cıva salmalarını kırık ampullerden nasıl güvenli bir şekilde temizleyebileceklerini bildiren bir temizlik planı oluşturulmalıdır.
    • Temizlemesi kolay döşeme malzemelerin (örneğin sert, pürüzsüz yüzeyler) kullanılması gerekmektedir. (Halı kaplama cıvayı emebilir ve temizlenmesi zordur.)
    • Çalışma ortamının havalandırılması gerekmektedir.
    • Çalışanların tehlikeli cıva seviyelerine maruz kalmamasını sağlamak için gerekli iş hijyeni ölçümleri yapılmalıdır.
    • Fiziksel mühendislik ve idari kontroller cıva konsantrasyonlarının izin verilen maruz kalma sınırını aşmasını engellemiyorsa solunum koruması gereklidir.
    • Cilt ve göz temasını önlemek için tulum, patik, eldiven, yüz siperi ve koruyucu gözlük gibi kişisel koruyucu donanım kullanılmalıdır.

    Cıva saçılmalarında,

    Maruziyet sınır değerleri;

    Cıva için Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik kapsamında 8 saatlik bir iş günü boyunca 0,02 mg/m3olarak belirtilmektedir. OSHA tarafından izin verilen maruz kalma sınırı, 8 saatlik bir zaman ağırlıklı ortalama olarak uygulanmakta olan metreküp hava başına (mg / m³) 0.1 miligramlık bir tavan sınırıdır. Diğer kuruluşlar daha düşük maruz kalma seviyeleri göstermektedir. Ulusal Mesleki Güvenlik ve Sağlık Enstitüsü (NIOSH), cıva metaline maruz kalma oranlarının, 0.1 mg/m3 tavan sınırına ek olarak 10 saatlik bir iş günü boyunca ortalama 0,05 mg/m3 ile sınırlandırılmasını önermektedir. Amerikan Devlet Endüstriyel Hijyen Uzmanları Konferansı (ACGIH), metalik cıva maruz kalmalarının 8 saatlik bir iş günü boyunca ortalama 0,025 mg/m3 ile sınırlandırılmasını önermektedir.

    Civa ve Kullanım Alanları

    Peki bu kadar risk içeren civa nedir ve nerelerde kullanılır? Cıva çeşitli şekillerde bulunur: metalik ve inorganik (insanların mesleğinde maruz kalabilecekleri) ve organik (örneğin, insanların beslenmelerinde maruz kalabilecekleri). Bu cıva formları toksisite dereceleri ile sinir, sindirim sistemi ve bağışıklık sistemleri ile akciğerler, böbrekler, cilt ve gözler üzerindeki etkilerinde farklılık gösterir.

    Cıva doğal olarak yer kabuğunda meydana gelir. Volkanik aktiviteden, kayaların yıpranmasından ve insan aktivitesinin bir sonucu olarak çevreye salınır. İnsan faaliyetleri, özellikle kömür yakıtlı elektrik santralleri, ısıtma ve yemek pişirmek için konut yanması, endüstriyel prosesler, atık yakma tesisleri ve cıva, altın ve diğer metaller için madenciliğin bir sonucu olarak cıva salınımlarının ana nedenidir.

    Cıva içeriği bulunan ürünler,

    • Floresan ampulleri ve lambaları,
    • Bataryalarda,
    • Tansiyon ölçme cihazları (tansiyon ölçme aletleri)
    • Amalgam diş dolgularında,
    • Cilt aydınlatma ürünleri ve bazı kozmetik ürünler,
    • Termometreler ve barometreler gibi ölçüm cihazlarında,
    • Ekipmanlardaki elektrik anahtarları ve rölelerinde,
    • İlaçlarda

     

    Nihan ERMİŞ GÜLENÇ
    Yüksek Fizikçi/ Raportör

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                   Okumak İsteyebilirsiniz: Yanıcı ve Parlayıcı Gazlar

     

    Kaynak:

    https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/mercury-and-health

    https://www.epa.gov/mercury/health-effects-exposures-mercury

    https://www.osha.gov/Publications/mercuryexposure_fluorescentbulbs_factsheet.html

    http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/08/20130812-1.htm

    https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/cevresagligi-ced/ced-birimi

    https://www.hazwastehelp.org/mercury/contain-mercury.aspx

  • RADYASYON ve RADYASYON MARUZİYETİ

     

    “Radyasyon” kelimesini üç farklı insana sorun, muhtemelen üç farklı tepki alırsınız. Teyzeniz, radyasyonun kanserini nasıl yok ettiğini söyleyebilir. Komşunuz, radyoaktif atıkların çevreyi ve ekolojik dengeyi bozduğundan bahsedebilir. Çizgi romanı seven arkadaşınız ise gama ışınlarının Bruce Banner’ ı Hulk’ a nasıl dönüştürdüğünü açıklayabilir. Radyasyon görünmez dalgalar veya ışınlar içinde yolculuk eden enerjidir. Her zaman etrafımızdadır ve birçok formda gelir. Radyasyona maruz kalmak günlük bir olaydır, her zaman Dünya’daki yaşamın bir parçası olmuştur. Bazen tehlikelidir; bazen değildir.

    Çoğu insan Marie Curie’ nin kocası ve araştırma ortağı Pierre ile birlikte radyasyonu keşfettiğini söyleyecektir. Bu bir nevi doğrudur. Curie, radyum elementini 1898’de keşfetti, bu da ona tarihte “Nobel Ödülü alan ilk kadın” yapacak bir başarıydı. Bununla birlikte, 3 yıl önce 1895 yılında Wilhelm Röntgen adlı bir bilim insanı ilk olarak X-ışınlarını ve radyoaktivite (daha sonra Curie tarafından “ışın” kelimesini temel alan bir terim olan) fenomenini keşfetti. Röntgen’in keşfedilmesinden hemen sonra, Henri Becquerel adlı bir Fransız bilim adamı, X-ışınlarının nereden geldiğini anlamaya çalıştı ve bu sırada uranyumun güçlü bir “ışın” yaydığı ortaya çıktı. Becquerel’ in doktora öğrencisi olan Marie Curie ise bu ışınlara enerjilerini veren bazı belli kimyasal elementleri keşfetti ve bu duruma ‘radyoaktivite’ adını verdi. Böylece Marie Curie, doktora araştırmasını Becquerel’ in bulgularına dayandırarak radyumun keşfedilmesine neden oldu.

    Bilim adamları 1890’lardan bu yana radyasyon hakkında bilgi sahibi olsalar da, bu doğal güç için çok çeşitli kullanımlar geliştirdiler. Günümüzde radyasyon tıpta, sanayide, elektrik üretiminde, tarım, arkeoloji (karbon buluşması), uzay araştırmaları, jeoloji (madencilik dahil) ve diğerleri gibi alanlarda uygulamalara sahiptir.

    Radyasyon hem doğal hem de insan yapımıdır. Vücudumuz her gün-toprak ve yeraltı gazlarından güneş ve uzaydan gelen kozmik radyasyona kadar-doğal radyasyona maruz kalır. Tıbbi icatlar, televizyonlar, cep telefonları ve mikrodalga fırınlar gibi kendi buluşlarımızdan da radyasyona maruz kalıyoruz. Radyasyon mutlaka her zaman tehlikeli değildir. Gücüne, türüne ve maruz kalma uzunluğuna bağlıdır.

    İki tür radyasyon vardır. İyonlaştırıcı olmayan radyasyon (düşük frekans) ve İyonlaştırıcı radyasyon (yüksek frekans). Her iki tür de aşırı miktarda zararlı olabilir.

    İyonlaştırıcı olmayan radyasyon, etkileşime girdiği maddede iyonlar oluşturmayan radyasyondur. Atomları hareket ettirmek veya “uyarmak” için yeterli enerji yayar. Elektrik ve manyetik alanlar, radyo dalgaları, mikrodalgalar, kızılötesi, ultraviyole ve görünür ışıma içerir. Örneğin, mikrodalga fırınlar yemek pişirmek için iyonlaştırıcı olmayan radyasyon kullanır. Radyasyon, gıdada bulunan ve ısı oluşturan suyu titretir. Bu ısı yemeği pişirir.

    İyonlaştırıcı radyasyon ise, kararsız radyoaktif madde atomları tarafından üretilen enerji veya parçacıklardır (protonlar, elektronlar veya nötronlar). Biyolojik hücrelere zarar verebilecek bir atomun yapısını değiştirmek için yeterli enerji yayar. Örneğin, güneş yanığı bir tür radyasyon hasarıdır. İyonlaştırıcı radyasyon, hem doğal olarak oluşan radyoaktif minerallerin hem de uzaydan gelen kozmik radyasyonun bir sonucu olarak çevrede bulunur, ayrıca tıp ve sanayi gibi bazı insan faaliyetleri tarafından üretilir ve nükleer tesislerdeki ve nükleer bomba patlamalarındaki kazalardan kaynaklanabilir. Nükleer tesislerde, teknisyenler dört çeşit iyonlaştırıcı radyasyona odaklanır: alfa, beta, gama ve nötronlar. Alfa radyasyonu çoğu nesneye nüfuz edemeyecek kadar zayıf, beta radyasyonu daha güçlü, gamma radyasyonu en güçlü olanıdır. Nötronlar birçok nesneye nüfuz edebilir, ancak su ile yavaşlar.

    (http://fizikdunyasi.ankara.edu.tr)

     

     

    Radyasyonun Ölçülmesi

    Radyasyon görülmez, duyulmaz, hissedilmez, kokusu ve tadı alınmaz, dokunarak algılanmaz bu nedenle teşhis, tedavi, radyasyondan korunma ve olası radyasyon kazası durumlarında; radyasyonun tipini, enerjisini, şiddetini ölçmek ve varlığını belirlemek için bu işe özel olarak geliştirilmiş cihazlara ihtiyaç duyulur. Radyasyondan korunma ve olası kaza/saldırı durumlarında tehdidin tipini ve büyüklüğünü anlamak için radyasyonun tipinin ve radyoaktivitenin büyüklüğünün bilinmesi gerekir. Radyasyonu algılamak ve ölçmek için kullanılabilecek cihazlar iki şekilde sınıflandırılır:

    Çalışma prensibine göre radyasyon ölçüm cihazları: 1) Dedektörler: gaz dolu dedektörler, iyon odaları, orantılı sayaçlar, Geiger-Müller, sintilasyon dedektörleri, yarı iletken dedektörler, nötron dedektörleri. 2) Dozimetreler: radyasyonun canlılar üzerindeki etkilerini tespit etmede kullanılan dedektörlerdir. Doğrudan okunabilen (aktif) dozimetreler; cep dozimetreleri, direkt okunabilen cep dozimetreleri, dijital elektronik cep dozimetreler. İşlemden geçirilerek okunabilen (pasif) dozimetreler: film dozimetreler, termolüminesans dozimetreler (TLD), optik olarak uyarılmış/optik uyarmalı lüminesans dozimetreler

    Kullanım alanlarına göre radyasyon ölçüm cihazları:  1) Kontaminasyon Monitörleri, 2) Doz Hızı Ölçerler, 3) Alan Monitörleri, 4) Spektrometreler, 5) Kişisel Dozimetreler.

    Radyasyon ölçümünde kullanılan cihazlar seçilirken öncelik kullanım alanı olmalıdır. Uygun cihaz seçilip kullanılmaya başlandıktan sonra, cihazların uygun aralıklarla pil durumu, arka plan radyasyonu okuma değeri ve kalibrasyonu kontrol edilip, gerekirse bakımı yapılmalıdır. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK)’nun mevzuatları gereği radyasyon tehlikesi olan bütün alanlarda ölçüm yapılması zorunludur. Bu mevzuatlar cihaz seçiminde yardımcı olabilmektedir.

     

    Radyasyon Ölçüm Birimleri

    İyonlaştırıcı radyasyonla yapılan çalışmalarda güvenilir sonuç elde etmek ve radyasyonun zararlı biyolojik etkilerini ifade edebilmek için radyasyon miktarının (dozunun) ya da etkilerinin bilinmesi yani ölçülmesi gereklidir. Radyasyon miktarının ölçülmesinde klasik sistem ve SI (Le Système International d’Unités) birimi kullanılmaktadır. Bunlar; aktivitenin, ışınlanma dozunun, soğrulan dozun, soğrulan doz hızının, eşdeğer dozun ve etkin dozun birimlerini içerir.

     

    Radyasyonun Sağlığa Etkileri

    İyonlaştırıcı radyasyon, canlı hücrelerde atomları etkilemek için yeterli enerjiye sahiptir ve genetik materyalleri (DNA) parçalayabilecek kadar enerji taşır. İyonlaştırıcı radyasyon zarar verir. Neyse ki, vücudumuzdaki hücreler bu hasarı onarmada son derece etkilidir. Radyasyon canlı vücudunda kalıcı değişikliklere de sebep olabilir. Hasar doğru bir şekilde onarılamazsa DNA parçalanır. DNA’ nın parçalanması demek hücrenin ölmesi demektir. Bunun sonucunda doğal olarak dokular zarar görür ve kanser ortaya çıkarabilir. DNA’ da meydana gelen hasarlar sonucu genetik etkiler de ortaya çıkar. Hamile bayanların çocuklarında organ bozuklukları meydana getirebilir. Radyasyona maruz kalan birkaç nesil boyunca bu bozukluklar ve kanser vakaları devam edebilir. Radyasyonun etkileri çocuklar ve gelişme çağındaki gençlerde daha çok görülebilir. İlk etkilenen organlar gözlerdir. Yakından televizyon izleyen çocuklarda göz bozuklukları ve katarakt hastalıkları oluşmasının sebebi bu radyasyondur.

    Radyasyon doğada kolay yok olmayan bir maddedir. Radyoaktif madde ile yüklenmiş toz bulutları atmosfere yerleşerek dünyanın başka bir yerinde radyoaktif yağışlar meydana getirebilirler. Örneğin Çernobil Faciası sadece Ukrayna’ da meydana gelmiştir fakat Karadeniz bölgesini ve tüm Avrupa’ yı etkilemiştir. Ayrıca yüklü bulutlar yıllarca radyoaktif yağmurlar ile içme sularına ve toprak üzerindeki bitkilere karışmış, bunları tüketen canlılara ulaşarak vücutlarını etkilemiştir. Japonya Fukuşima Nükleer Santrali’ nde meydana gelen kaza sonucu da radyoaktif maddeler 2 sene sonra okyanusun öbür ucundaki Kanada kıyılarına kadar ulaşmıştır.

     

    Radyasyondan Korunma

    Radyasyondan korunmada, Birleşmiş Milletler Atomik Radyasyonun Etkileri Bilimsel Komitesi (UNSCEAR), Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM), Uluslararası Radyasyon Birimleri Komisyonu (ICRU), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) gibi uluslararası birçok kuruluş bulunmaktadır. Bu konuda çalışan ilk kurum ise, 1928 yılında Stockholm’de kurulan Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonudur (ICRP).  Ülkemizde ise bu görevi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) üstlenmiştir.

    Radyasyon korunması ulusal ve uluslararası yasalarla sağlanmaktadır. Her ülkenin, radyasyon çalışanları ve toplum üyeleri için oluşturduğu radyasyon güvenliğini sağlayıcı yasa, tüzük ve yönetmelikleri bulunmaktadır. ICRP’ nin, dünya genelinde radyasyon ve biyolojik etkileri üzerine yapılan araştırmaların sonuçlarına dayanarak radyasyon korunmasının daha etkin yapılması amacı ile zaman zaman yayınladığı öneriler ışığında bu ulusal yasa, tüzük ve yönetmelikler de güncelleştirilmektedir. Ülkemizde de Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, ICRP önerilerini de göz önüne alarak hazırladığı radyasyon güvenliğine ilişkin ilke, önlem ve hukuki sorumluluk sınırlarını belirleyen tüzük ve yönetmelikleri hükümete sunmakta, bunların yasallaştırılmasını sağlayarak uygulanmalarını denetlemektedir. Bu ulusal tüzük ve yönetmeliklere göre radyasyon üreten ve radyoaktif madde içeren tesis veya cihazlar, TAEK’ den izin alınmadan herhangi bir amaç için kurulamaz, bulundurulamaz ve kullanılamaz.

    Radyasyon güvenliği tüzüğü; iyonlaştırıcı radyasyon kaynaklarını bulunduran, kullanan, imal, ithal ve ihraç eden, alan, satan, taşıyan ve depolayan, resmi ve özel kurum ve kuruluşlar ile gerçek kişilerce uyulması gereken kuralları kapsar. Genel hükümler, görevler ve yetkiler, temel standartlar, lisans, izin, denetim, çeşitli hükümler alt başlıklarında bu esasların sınırları çizilmiştir. Radyasyon güvenliği yönetmeliği; iyonlaştırıcı radyasyon ışınlamalarına karşı kişilerin ve çevrenin radyasyon güvenliğini sağlamak amacıyla, radyasyon güvenliğinin sağlanmasını gerektiren her türlü tesis ve radyasyon kaynağının zararlı etkilerinden kişileri ve çevreyi korumak için alınması gereken her türlü tedbir ve yapılması gereken uygulamaları kapsar.

    Ülkemizde uygulanan Radyasyon Güvenliği Tüzük ve Yönetmelikleri, ICRP’ nin radyasyon korunması bakımından ortaya koyduğu 3 temel ilkeye dayanmaktadır. Bu ilkeler:

    1. a) Uygulamanın gerekliliği: Net bir fayda sağlamayan hiçbir radyasyon uygulamasına izin verilemez.
    2. b) Optimizasyon: Ekonomik ve sosyal faktörler göz önüne alınarak, bütün radyasyon uygulamalarında maruz kalınacak dozun mümkün olduğu kadar düşük tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır.
    3. c) Doz sınırları: Mesleği gereği radyasyonlarla çalışanlar ve halk için yılda alınmasına müsaade edilen doz sınırları aşılmamalıdır.

    Radyasyondan tamamen arındırılmış bir ortamda yaşamamız ve ondan tümüyle korunmamız şimdilik mümkün gözükmemektedir. Ancak, bazı önlemler alarak maruz kalabileceğimiz radyasyon miktarını en aza indirmeye çalışabiliriz. Radyasyondan korunmak için alabileceğimiz önlemlerden bazıları;

    • Kullanmadığınız elektrikli aletleri ya kapalı tutunuz ya da fişten çıkarınız çünkü cihazlar “stand by” konumunda kaldığı sürece elektromanyetik kirlilik oluşturmaktadır.
    • Düşük radyasyonlu bilgisayar ekranı kullanmaya özen gösteriniz ya da ekran filtresi kullanınız,
    • Halojen ve floresan lambaları okuma lambası olarak kullanmamaya özen gösteriniz.
    • Radyo, telefon, tablet gibi cihazları gece yatarken başınızdan uzak mesafede bir yere bırakınız.
    • Saç kurutma makinesi manyetik alan yarattığı için uzun süreli kullanmak yerine kısa süreli tekrarlar ile kullanınız.
    • Cep telefonlarıyla uzun konuşmalardan kaçınmalı, mümkünse kulaklık kullanınız.
    • Dizüstü bilgisayarlar (LCD ekran) şarjlı kullanıldığında düşük EM alana sahiptir, uzakta şarj ediniz.
    • Fotokopi makinelerinden (yüksek manyetik alan) en az 50 cm uzakta durunuz.
    • Elektrikli tıraş makinesini mümkünse şarjlı kullanmayı tercih ediniz.
    • TV ekranlarından (ön ve arkasından) en az 2 m uzakta bulununuz.

     

    Didem YOLSAL KUZU
    Çevre Yüksek Mühendisi/Raportör

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                       Okumak İsteyebilirsiniz: Elektro Manyetik Alan Ölçümü (EMA)

     

    Kaynaklar:

    Resmi Gazete, Radyasyon Güvenliği Yönetmeliği.

    Radyasyon Güvenliği Tüzüğü.

    Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (www.taek.gov.tr)

    Dönmez, “Radyasyon Tespiti ve Ölçümü”, 2017.

    Akkaş A. Radyasyon Ölçüm Cihazları, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, 2013.

    www.afad.gov.tr (Erişim Tarihi: 25.01.2019)

    https://science.howstuffworks.com (Erişim Tarihi: 25.01.2019)

    www.foronuclear.org (Erişim Tarihi: 25.01.2019)

    www.iaea.org(Erişim Tarihi: 25.01.2019)

    www.who.int/topics/radiation_ionizing/en/ (Erişim Tarihi: 25.01.2019)

    www.nrc.gov (Erişim Tarihi: 25.01.2019)

    www.neoldu.com/radyasyon-nedir (Erişim Tarihi: 25.01.2019)

  • SİYANÜR ve SİYANÜR MARUZİYETİ

    Siyanürün Tanımı

    Yunanca “kyanos” kelimesinden gelen ve koyu yeşilimsi mavi demek olan siyanür, C≡N grubunu içeren, hem gaz hem de kristal tuz formu var olan, kimyasal bir bileşiktir. Koyu mavi anlamı, siyanürün ilk önce lacivert olarak bilinen pigmentin ısıtılmasıyla elde edilmesinden dolayıdır.

    Hidrojen siyanür (HCN) gibi renksiz bir gaz yada sodyum siyanür (NaCN) veya potasyum siyanür (KCN) gibi kristal formda bulunabilir. Her iki formda da yeterince yüksek konsantrasyonlara ulaşıldığında öldürücü olabilir.

     

    Siyanürün Kullanım Alanları ve Bulunduğu Yerler

    Endüstride; kağıt yapımında, tekstil ve plastik imalatında, metalürji ve fotoğrafçılık sektörlerinde kullanılmaktadır. Tuzları metalürjide elektro kaplama, metal temizleme ve altının cevherinden uzaklaştırılması için kullanılır. Siyanür gazı ise özellikle gemilerde ve binalarda zararlı böcekleri ve haşaratları yok etmek için kullanılır.

    Doğada çok sayıda bitkinin değişik kısımlarında siyanür bileşiği bulunur; acıbadem (kayısı çekirdeği), şeftali çekirdeği, elma, armut çekirdeği, mürver ağacı yaprağı, ortanca vs. gibi

     

    Siyanüre Nasıl Maruz Kalınabilir?

    Siyanür, hem doğal süreçler hem de endüstriyel faaliyetler sonucunda suya, toprağa veya havaya girer. Soluma ile, su içerken, yemek yerken veya siyanür içeren topraklara dokunarak siyanüre maruz kalınabilir. Havada bulunduğunda, genellikle gaz halinde (HCN) şeklinde olur.

    Ayrıca sigara içmek, muhtemelen siyanürle ilgili endüstrilerde çalışmayan insanlar için siyanür maruziyetinin başlıca kaynaklarından biridir.

     

    Siyanüre Maruz Kalmanın Belirtileri ve Uzun Vadede Etkileri

    Siyanürün neden olduğu zehirlenmenin derecesi, bir kişinin maruz kaldığı siyanür miktarına, maruz kalma yoluna ve maruz kaldığı sürenin uzunluğuna bağlıdır. Siyanür gazı solunması en fazla zarara yol açar, ancak siyanürün yutulması da aynı derece toksik olabilir.

    Siyanür, solunduğu zaman vücut hücrelerinin oksijen kullanmasını önler yani hücreleri öldürür. Kalbe ve beyne diğer organlara göre daha fazla zarar verir çünkü kalp ve beyin çok fazla oksijen kullanır.

    Soluma ile, deriyoluyla emerek ya da içeren yiyecekleri yiyerek az miktarda (20-40 ppm) siyanüre maruz kalan kişiler, birkaç dakika içinde; baş dönmesi, baş ağrısı, mide bulantısı ve kusma, hızlı nefes alma gibibelirtilerden bazılarını veya tümünü gösterebilir.

    Herhangi bir yoldan büyük miktarda (100-300 ppm) siyanüre maruz kalmak ise; bilinç kaybı, düşük kan basıncı, akciğer hasarı, yavaş kalp hızı ve ölüme yol açan solunum yetmezliği gibi belirtileri ortaya çıkarabilir.

    Ciddi siyanür zehirlenmesinden kurtulanlarda kalp, beyin ve sinir hasarı gelişebilir.

     

    Siyanür Maruziyeti Sınır Değerleri

    NIOSH için; STEL 4,7 ppm = 5 mg/m3

    OSHA için; TWA 10 ppm = 11 mg/m3

    (TWA: 8 saatlikSTEL: 15 dakikalık)

     

    TürkUlusalMevzuatı;

    İçme suyu için,50 µg/lt (Türk GıdaKodeksi)

    Gıda için, 1 µg/kg (TürkGıdaKodeksi)

    Solumada ortam için;10 mg/m3 (İşyeri Sağlığı veGüvenliğiTüzüğü)

    EPA için; 0,2 mg/lt (içme suyu) üzerinde siyanür bulunamaz

     

    Maruz Kalınırsa Ne Yapılması Gerekir?

    Siyanür gazı açık alanlarda hızla buharlaşır ve dağılır. Bu yüzden havalandırma çok önemlidir. Temiz havanın mevcut olduğu bir bölgeye hızla hareket etmek, siyanür gazına maruz kalmanın azaltılmasında oldukça etkilidir. Siyanüre deri yoluyla maruz kalındıysa, giysiler çıkarılmalı, tüm vücut sabun ve suyla hızlı bir şekilde yıkanmalı ve mümkün olduğunca çabuk tıbbi bakım alınmalıdır.

     

    Sinem KURTULUŞ
    Çevre Mühendisi/Raportör

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                                    Okumak İsteyebilirsiniz: Hidrazin

     

    Kaynak:

    https://emergency.cdc.gov/agent/cyanide/basics/facts.asp

    https://www.health.ny.gov/environmental/emergency/chemical_terrorism/cyanide_general.htm

    https://www.cyanideinsight.com/cyanide-poisoning/how-toxic-is-cyanide

    http://www.ttb.org.tr/eweb/bergama/5.html

    https://www.cdc.gov/niosh/npg/npgd0333.html

  • ELEKTRO MANYETİK ALAN MARUZİYETİ (EMA)

    Elektromanyetik alan, elektromanyetik dalgalardan oluşur. Elektromanyetik dalgalar da Elektrik Alan ve Manyetik Alan bileşiminden oluşur ve ışık hızı ile hareket ederler. Elektrikle çalışan bir cihaz çevresinde hem elektrik alan hem de manyetik alan oluşturur. Günlük yaşamda televizyon ve radyo dalgalarının alındığı her yerde, bilgisayar karşısında, elektrikli battaniye, mikro dalga fırın vs. gibi elektrikli aletlerini kullandığımız durumlarda elektromanyetik alanda kalırız.

     

     


    Elektromanyetik Alan Enerji Kaynakları       

    Bu kaynaklar; elektrik enerjisi ile çalışan sistemlerde, elektromanyetik enerji yayan başlıca kaynaklardır. Günlük yaşantıda her zaman elektrik ve manyetik alan yayan bu sistemlerle karşılaşırız.

    Bu kaynaklar;

    Çeşitli elektrikli ev aletleri (buzdolabı, çamaşır makinesi, ütü, mutfak robotları, saç kurutma makinesi, vs.)

    Televizyon ve bilgisayar ekranları

    Florasan ve halojen lambalar

    Tıbbi cihazlar

    Trafo istasyonları

    Radyo, TV  ve GSM sistemi verici istasyonlarının antenleri

    Radar sistemleri ve uydu iletişim sistemleri vb.

     

    Elektromanyetik Alanın İnsan Sağlığına Etkileri

    Elektromanyetik alanlar özellikle son dönemde iyice yaygınlaştığından, bunlara maruz kalmanın olumsuz etkileri hakkında henüz uzun süreli bir çalışma bulunmamaktadır. Yine de bütün gününü elektromanyetik alanlarda geçiren bir insan, bunun etkilerini vücudunda hissedecektir. Örneğin uzun süre ofiste çalışan insanlar bu etkileri her gün hissederler ve aşağıdaki gibi olumsuz etkilerle karşılaşabilirler:

    Sinir sistemi bozuklukları: stres, depresyon, anksiyete, sinirlilik, vs. uykusuzluk, konsantrasyon sorunları, baş dönmesi, yönelim bozukluğu hipertansiyon, görme problemleri, cilt kuruması, migren, kısırlık ve gebelik sorunları gibi.

    26 Haziran 2013 tarihli 2013/35/EU sayılı EMF direktifinde belirtilen elektrik, manyetik ve elektromanyetik alanın insan sağlığına etkileri

    Biyofiziksel etkiler:

    Elektromanyetik alanların neden olduğu iki tür doğrudan biyofiziksel etki ayırımı yapılmaktadır:

    Enerji emilimi nedeniyle doku ısınması gibi termal etkiler. Bunlar çoğunlukla 100 kHz ile 300 GHz arasındaki frekanslarda meydana gelir.

    Kas, sinir ve duyu organlarının uyarılması bu etkiler genellikle 0 Hz ile 10 MHz arasındaki frekanslarda meydana gelir.

    Direktif aynı zamanda kıvılcım deşarjı, temasla boşalan akımlar, tıbbi implant cihazlarla (kalp pilleri gibi) enterferans ve statik manyetik alanlarda ferromanyetik nesnelerin mermi etkileri gibi farklı dolaylı etkilerinden bahseder

     

    Elektromanyetik Alan Etkilerinden Uzaklaşmanın Yolları

    Elektromanyetik alanlardan korunmak tamamıyla pek mümkün değildir. Örneğin uyduların Dünya’ya gönderdikleri elektromanyetik dalgalardan baz istasyonlarına, evimizdeki elektrik tesisatına ve elimizden düşürmediğimiz cep telefonlarına kadar yaşamın her anında bu alanlara maruz kalıyoruz. Hatta yer küre bile yapısı itibarıyla manyetik bir alan oluşturmaktadır.

    Kişisel olarak alacağımız önlemlerle maruziyetleri minimuma indirmeyi deneyebiliriz;

    • Uzun Cep telefonu görüşmeleri yapılmamalı, mümkün olduğunca kulaklık kullanılmalı,
    • İş güvenliği anlamında bu alanlara yoğun veya sürekli biçimde maruz kalınıyorsa uygun kişisel koruyucu donanımlar(KKD; kulaklık, gözlük vs.) kullanılmalı,
    • Ev ve işyerlerinde kullanılan elektrikli cihazların standartlara uygun olanları tercih edilmeli,
    • Özellikle uzun zaman geçirilen oturma odası ve yatak odası gibi yerlerde elektrikli cihazlar mümkün olduğunca az bulundurulmalı ve kullanılmayınca tamamen kapatılmalı (fişleri çekilmeli),
    • Bilgisayar ekranlarından en az 30 cm, TV’den en az 2m. uzağa oturulmalı,

     

    Elektromanyetik Alan Ölçümü ve Maruziyet Sınır Değerleri

    Elektromanyetik alan şiddeti ölçüm sonuçları ICNIRP (İyonize Olmayan Radyasyondan Korunma Komisyonu)’nun belirttiği sınır değerlerle kıyaslanmalıdır.

    Türkiye’deki Maruziyet Limitleri

     

     ICNIRP Limitleri. Elektrik, Manyetik ve elektromanyetik alanlarda temel sınırlamalar, (0 Hz – 300 GHz)

    Elektromanyetik alan ölçümü yaptırılarak ev, okul, hastane, işyerleri vs. yerlerdeki maruziyet seviyesinin belirlenmesi ve sonuca göre önlemlerin alınması gereklidir.

     

    Kubilay SUDAN
    Laboratuvar Sorumlu Yardımcısı/Çevre Mühendisi

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                        Okumak İsteyebilirsiniz: Kulak İçi Gürültü Ölçümleri

     

    Kaynaklar:

    https://www.tech-worm.com

    https://sagligabiradim.com

    http://www.emo.org.tr

    https://elektromekaniksefi.com

    http://www.emrkoruma.com

    http://www.resmigazete.gov.tr

    http://www.emaolcumu.com

  • KADMİYUM

    Kadmiyum hava, su, toprak ve yiyeceklerde az miktarda bulunan doğal bir elementtir. Kömür ve mineral gübreler de dahil olmak üzere tüm topraklar ve kayaçlar kadmiyum ve bileşiklerini içerirler. Doğada daha çok kadmiyum sülfür (CdS) biçiminde bulunmakla birlikte çinko üretiminde yan ürün olarak ele geçmektedir. Bazı kadmiyum bileşenleri; kadmiyum asetat, kadmiyum sülfür (sarı pigment), kadmiyum selenyum sülfür (kırmızı pigment), kadmiyum stearat, kadmiyum oksit, kadmiyum karbonat, kadmiyum sülfat ve kadmiyum klorürdür. Birçok inorganik kadmiyum bileşiği çoğunlukla suda çözünürler. Kadmiyumoksit ve sülfid suda neredeyse hiç çözünmez. Bununla birlikte kadmiyum oksit ve kadmiyum karbonat mide pH’ sında çözünebilmektedir.

     

    Kadmiyum ve Bileşiklerinin Kullanım Alanları Nelerdir?

    Kadmiyum iyi bir elektrik iletkenliğine sahip olması sebebiyle elektro kaplama ve bataryalarda, kolay aşınmaz özelliği sayesinde ise pigment, metal kaplama ve plastiklerde kullanılmaktadır.

    Kadmiyum hidroksit; nikel-kadmiyum pillerinde iki anot elektrot malzemesinden biri olarak demir yolu, uçak endüstrisi, cep telefonları, kameralar, portatif bilgisayarlar, taşınabilir ev aletleri ve oyuncaklar gibi birçok alanda kullanılmaktadır.

    Kadmiyum sülfür ve kadmiyum sülfoselenit; plastik, seramik, cam, emaye gibi malzemeleri renklendirmek amacıyla parlak sarı ile koyu kırmızı pigmentler olarak kullanılmaktadır. Yüksek sıcaklığa ve yüksek basınca karşı solma yapmayan kabiliyetleri nedeniyle yüksek sıcaklık ve basınç gerektiren uygulamalarda kullanılırlar.

    Kadmiyum kaplamalar; çelik, alüminyum ve diğer bazı demir dışı metal bağlantı elemanları üzerinde mevcut en iyi korozyon direnci kombinasyonunu sağlamak için kullanılmaktadır. Aynı zamanda korozyon direncinin ve düşük elektrik dirençliliğinin iyi bir kombinasyonunun gerekli olduğu birçok elektrikli veya elektronik uygulamada da kullanılmaktadırlar.

     

    Kimler Kadmiyuma Maruz Kalır?

    Kadmiyuma maruziyet en fazla imalat ve yapım aşamasında olmakla birlikte tüm sanayi sektörlerinde ortaya çıkabilir. Metallerin ergitilmesi ve rafine edilmesi, batarya üretimi, plastik üretimi, kaplama ve güneş panelleri üretiminde çalışan işçiler kadmiyuma maruz kalmaktadırlar. Genişleyen Ni-Cd batarya geri dönüşüm endüstrisi kadmiyum maruziyeti için bir endişe kaynağıdır. Elektrokaplama, metal işleme, kaynak ve boya kadmiyum maruziyetiyle ilişkili proseslerdir. Kompost işçileri ve atık toplayıcıları da kadmiyum içerebilecek tozlara maruz kalmaktadırlar. Belediye atıklarının yakılması bir diğer kadmiyum maruziyet kaynağıdır.

     

    Kadmiyuma Maruziyeti Azaltmak için Yapılması Gerekenler Nelerdir?

    Şarj edilebilir piller, kaplama, pigmentler ve plastik stabilizatörler için daha az toksik alternatifleri ikame etme mümkündür. Tehlikeli maddeye maruz kalma kontrolleri arasında seçim yaparken uyulması gereken bir hiyerarşi bulunmaktadır. Genel olarak hiyerarşinin en üst sırasında eleme veya ikame etme (en çok koruyucu olan), ardından sırasıyla mühendislik kontrolleri, idari kontroller, çalışma-pratik kontrolleri, kişisel koruyucu donanım bulunmaktadır. Mühendislik kontrolleri kaynağın izole edilmesini ve kadmiyum maruziyetini en az indirmek için havalandırma sistemlerini kullanmayı içerir. İdari eylemler bir işçinin kadmiyuma maruz kalma olasılığını içeren çalışmayı gerçekleştireceği süreyi sınırlamayı içerir. KKD ise uygun solunum koruması ve kıyafetleri içermektedir.

     

    Kadmiyumun İnsan Sağlığına Etkileri Nelerdir?

    Kadmiyumun insan vücuduna alımı çoğunlukla gıda yoluyla gerçekleşmektedir. Mantar, kabuklu deniz ürünleri, midye, kakao tozu, kurutulmuş deniz yosunu gibi kadmiyum bakımından zengin olan gıdalar insan vücudundaki kadmiyum miktarını arttırmada oldukça etkilidir. Kadmiyum miktarında artışın bir diğer sebebi ise sigara kullanımıdır. Tütün dumanı, kadmiyumun akciğerlere taşınmasını sağlamaktadır. Diğer büyük riskler, tehlikeli atık sahaları, kadmiyum emisyon salınımı gerçekleştiren fabrikalar, metal rafinerisi işletmeleridir. Yüksek dozda kadmiyum soluma ciğerlere ciddi zarar vermekle kalmayıp ölümle sonuçlanabilecek etkiye sebep olabilir. Besin zinciri veya solunum yoluyla vücuda alınan kadmiyum en fazla ciğer ve böbreklerde birikmektedir. İnsan vücudunda biyolojik yarılanma ömrünün uzun olması sebebiyle ciğer ve böbreklerde bulunan kadmiyum miktarı yaş ilerledikçe artış göstermektedir. Bu sebeple 50 yaşın üzerindeki insanlarda yüksek kadmiyumdan kaynaklı böbrek rahatsızlıkları daha sık görülmektedir. Kadmiyum zehirlenmesinin tarihteki en önemli örneği ise Japonya’ nın Tayoma kentinde yüksek miktarda kadmiyuma maruz kalınması sonucu 200 kişide ortaya çıkan kalıcı kemik (İtai-İtai) ve böbrek rahatsızlığı gösterilebilir.

     

    Akut Etki

    Kadmiyuma akut inhalasyon maruziyeti (kısa bir süre boyunca yüksek seviyeler) grip benzeri semptomlarla (titreme, ateş ve kas ağrısı) sonuçlanabilir ve akciğerlere zarar verebilir. Kadmiyum ile kontamine gıda alımı, kusma ve ishal gibi akut gastrointestinal etkilere neden olur.

     

    Kronik Etki

    Kronik maruziyet (uzun bir süre boyunca düşük seviye) böbrek, kemik ve akciğer hastalığına neden olabilir. Böbrek hasarı uzun zamandan beri kadmiyuma kronik olarak maruz kalan hastalar için ana problem olarak tanımlanmaktadır. Kadmiyum; kadmiyum-metalotiyonin formunda böbreğe ulaşır. Kadmiyumun neden olduğu pnömoninin bir parçası olarak nefes darlığı, akciğer ödemi ve mukoza zarının yıkımı tanımlanmıştır. Kadmiyum, mide ağrıları, şiddetli kusma, ishal, kemik kırığı, psikolojik bozukluklar, kanser ve üreme sistemi hasarları, merkezi sinir sistemi, bağışıklık sistemi ve DNA dahil olmak üzere çeşitli sağlık etkilerine neden olabilir.

     

    Nazan BÜKER
    Çevre Y. Mühendisi-Kimyager
    Raporlama KOORDİNATÖRÜ

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                        Okumak İsteyebilirsiniz: Berilyum’ un Sağlık Etkileri

     

    Kaynaklar:

    https://www.cadmium.org/

    https://www.cancer.gov/

    https://www.sciencedirect.com/

    https://www.livescience.com/

    https://www.osha.gov/SLTC/

    https://occup-med.biomedcentral.com/

    https://www.jstor.org/

    https://www.lenntech.com/

    http://www.mta.gov.tr/

    http://dergiler.ankara.edu.tr/

    https://www.makaleler.com

    https://www.osha.gov/

  • ASBEST HAKKINDA

    1.ASBEST NEDİR?

    Asbest, ticari adıyla amyant, jeolojik olarak lifsi kristal yapısına sahip silikat (magnezyum silikat, kalsiyum-magnezyum silikat, demir-magnezyum silikat) bileşimindeki bir grup mineralin ortak adıdır. Asbest sahip olduğu fiziksel ve kimyasal özelliklerinin bir sonucu olarak gösterdiği izolasyon özelliği nedeniyle çok uzun yıllardır kullanılmış ve “sihirli mineral” olarak bilinmiştir.

     

     


    2.ASBEST TÜRLERİ NELERDİR?

     Asbest lifleri mineralojik özelliklerine göre Serpantin ve Amfibol olmak üzere iki gruba ayrılır.

     

    SERPANTİN GRUBU

     

    AMFİBOL GRUBU

     

    1. Krizotil Asbest (Beyaz Asbest)
     

    2. Krokidolit (Mavi Asbest)

    3. Amosit (Kahverengi Asbest )

    4. Tremolit

    5. Antofilit

    6. Aktinolit

     

     

    3.ASBESTİN KULLANIM ALANLARI NERELERDİR?

     Asbest lifleri, çapraz, uzunlamasına ve küme halinde bulunurlar. Sadece 3 asbest lifi kullanılmaktadır. Bunlar; krizotil (%98), amozit ve krokidolittir. 3000’den fazla endüstriyel alanda kullanılır. Bunlardan başlıcaları tekstil, filtreler, gemi yapımı, uçak yapımı, çimento üretimi, otomobil yapımı izolasyon ürünleri, su boruları yapımı, petrokimya endüstrisi, gaz maskelerinin yapımı, yer karoları ve kaplama levhaları alanlarıdır.

    Asbestli malzemeler; bazı çatı kaplama malzemeleri, binanın dış yüzünü kapsayan metal parçalar veya kiremitte kullanılmaktadır. Ayrıca 1940-1970’li yıllarda inşa edilen evlerde yalıtım için kullanılan malzemelerde, bazı yer fayansları ve yer döşeme yapıştırıcılarında, sıcak su ve buhar borularının izolasyonunda kullanılan malzemeler, dokuma boyası ve bazı duvar-taban köşelerinin yama malzemelerinde, boru ve kanalların izolasyon malzemelerinde kullanılır.

    Asbest ayrıca bina izolasyonunda, halı altı kaplamasında, yapma şömine ve ocak materyallerinde, tost makinesi ve diğer evlerde kullanılan bazı makinelerde, kalorifer kazanı ve contalarında, elektrik kablosunda, fren yastığı ve balatasında, tencere kulpunda, ütü masası bezi, fırın eldivenlerinde, saç kurutucularında ve çimentoda kullanıldığı bilinmektedir.

    4.ASBESTİN SAĞLIĞA ETKİLERİ NELERDİR?

    Soluduğumuz havada ve içtiğimiz sularda da düşük miktarda asbest bulunur. EPA ya göre asbest fiberlerinin 1 litre sudaki konsantrasyonu 7 milyon fiberdir. OSHA ise 8 saat günlük, 40 saat haftalık çalışmada, 1 metreküp işortamı havasında 5 mikron veya daha büyük 100000 fiberi dikkate alır.

    Solunabilir fiberlerinin çoğu göze görünmez, çünkü boyutları 3- 20 mikron boyunda sonrası ve 0.01 mikron kadar incedir. Asbest lifleri küçüldükçe ve hafifledikçe havada uçuşan ve solunabilen maruziyeti yüksek olan hale gelmiş olur.

    Asbestin sağlığa zararlı etkileri ilk  kez 1898 yılında fabrika tarafından meclise sunulan yıllık raporda görülmüştür. Asbest tozunun zararlı etkileri hakkında açıklamalarda bulunulmuştur. 1906 yılında İngiliz Parlamenterleri komisyonu İngiltere’deki fabrikalarda ilk asbest kaynaklı ölümlerin olduğunu onaylamıştır ve daha iyi bir ventilasyon ve diğer güvenlik önlemlerini önermiştir.

    1918’de Amerikan sigorta firmaları Amerika’daki asbest sanayisinde premature ölümleri gösteren bir çalışma hazırlamıştır. Amerika’da pek çok asbest kaynaklı hasarlar İkinci Dünya Savaşı sırasındaki gemi yapım işçilerinde de görülmüştür.

    5.ASBESTİN NEDEN OLDUĞU HASTALIKLAR NELERDİR?

    Asbestosis: İlk kez gemi yapım işçilerinde rastlanan akciğer rahatsızlığıdır. Asbestosis, vücudun fiberleri parçalamak için salgıladığı asidin ciğer dokusunda yol açtığı yaralardır. Bu hasarlar zamanla ciddi boyutlara ulaşır ve akciğerler görevini yapamaz. Gelişme dönemi 10- 20 yıl arasında seyreder.

    Mezotelyoma: Mezotelyal zarda ve göğüs boşluğunda oluşan kanserdir. Asbest fiberleri tarafından oluşturulan reaktif oksijen oluşumları nedeniyle olduğu düşünülmektedir. Asbest sigara içimiyle sinerjik bir etki göstererek iş mezotelyoma oluşumunu hızlandırır.

    Kanser: Asbeste bağlı olarak akciğer kanseri  görülebilir. Sigara ile birlikte sinerjitik bir etki göstererek hızlı bir şekilde ilerler. Mide bağırsak kanserleri de görülebilir. Amerika B.D. de her yıl 9900 kişinin asbeste bağlı hastalıklardan özellikler mezotelyoma, asbestosis, akciğer kanseri gibi sorunlardan öldüğü tahmin edilmektedir.


    6.TÜRKİYE’DE ASBESTİN DURUMU NEDİR?

    4857 sayılı iş kanununun 78. maddesine göre düzenlenen Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik asbest veya asbestli malzeme ile yapılan çalışmalarda, asbest tozuna maruziyetin olabileceği tüm işlerde ve işyerlerinde uygulanır denilmektedir.Bu yönetmeliğe göre ;

    Madde 5- İşveren, asbest tozuna maruziyet riski bulunan çalışmalarda asbestin türü ve fiziksel özellikleri ile gidilmelidir çalışanların maruziyet derecesini  dikkate alarak risk değerlendirmesi yapmakla yükümlüdür.

    Madde 6- İşveren, bu Yönetmelik kapsamına giren işyerini çalışmaya başlamadan önce Bakanlığa bildirmekle yükümlüdür.

    1. a) Bildirimde aşağıdaki hususlar yer alacaktır:

    1) İşyerinin adresi,

    2) Kullanılan veya işlenen asbestin türü ve miktarı,

    3) Yapılan işler ve kullanılan prosesler,

    4) Çalışan işçi sayısı

    5) İşe başlama tarihi ve işin süresi,

    6) Çalışanların maruziyetini önlemek  için alınan tedbirler.


    7.TÜRKİYE’DE ASBESTİN KULLANIM YASAĞI VAR MIDIR?

    Madde 7- Asbestin püskürtülerek (sprey) kullanılması ve asbest içeren yoğunluğu 1 gr/cm den az olan, yalıtım veya ses yalıtımı malzemesi ile çalışılması yasaktır.

    Asbestin kullanılması ve pazarlanması ile ilgili yürürlükteki diğer mevzuata aykırı olmamak şartıyla; asbestin çıkarılması, asbest ürünlerinin veya asbest ilave edilmiş ürünlerin üretimi işlenmesi sırasında işçilerin asbest liflerine maruz kalabileceği işler yasaktır.

     Ancak, asbest içeren malzemenin yıkımı, sökümü ve ayırma gibi işlemlerden kaynaklanan asbestli ürünlerin atılması için yapılan işler hariçtir.

    8.ASBESTİN SINIR DEĞERİ KAÇTIR?

     Madde 10- İşveren, işçilerin maruz kaldığı havadaki asbest konsantrasyonunun , sekiz saatlik zaman ağırlıklı ortalama (TWA) değerinin 0,1 lif/cm3’ü geçmemesini sağlayacaktır.

    9.ASBESTLİ ÇALIŞMALARDA ALINACAK ÖNLEMLER NELERDİR?

    Madde 17- Asbest veya asbestli çalışmalarda aşağıdaki önlemler alınacaktır:

    1. a) Asbestle çalışılan yerler

    1) Açıkça işaretlenecek ve uyarı levhaları konulacaktır

    2) Bu yerlere, görevli olanlar dışındaki işçilerin girmesi önlenecektir.

    3) Sigara içilmesi yasak olan alanlar belirlenecektir.

    1. b) Yeme içme için ayrılan yerlerde asbest tozu ile kirlenme riski bulunmayacaktır.
    2. c) Asbestle çalışılan işyerlerinde;

    1) İşçilere uygun koruyucu iş elbiseleri verilecektir.

    2) Koruyucu elbiseler işyeri dışına çıkarılmayacaktır. Elbiseler veya bu tür temizlik işlerinin yapıldığı yerlerde temizlenecek, ancak elbiseler işyerinden kapalı kaplar içerisinde çıkarılacaktır.

    3) Koruyucu elbiseler ile işçilerin kendilerine ait elbiseler ayrı ayrı yerlerde muhafaza edilecektir.

    4) İşçilere uygun el ve yüz yıkama yerleri, tozlu işlerde duş imkanı sağlanacaktır.

    5) Kullanılan koruyucu malzemeler, özel olarak belirlenmiş yerlerde saklanacak, her kullanımdan sonra kontrol edilip temizlenerek, tamir ve bakımı yapılacaktır.

    Maruziyeti önleme şansı bulunmuyorsa, azaltma yoluna gidilmelidir. Bu amaçla KKD kullanımı sağlanmalı, uygun maskelerle limitler üzerindeki asbestin solunması engellenmelidir. Kullanılacak KKD olarak; Toz alzemeyle geçirmeyen elyaf tulumlar, neopren eldivenler ve FFP2 seviyesinde maskeler, ayak korumaları düşünülmelidir.

    10.ASBEST YÖNETİMİ VE BERTARAFI NASIL OLMALIDIR?

    Bir ortamda (yapı, gemi vs.) asbestli malzemelerin varlığından şüphe duyulduğunda konusunda uzman bir asbest tespit uzmanı tarafından saha değerlendirmesi yapılır ve gerektiğinde numune alınır. Bu tespit sonrasında varsa asbestin türü, miktarı, yeri, hasar miktarı ve insanlarla etkileşimi gibi konular göz önünde bulundurularak risk değerlendirmesi yapılır ve gerekirse asbest sökümüne başlanır. Asbest sökümü mutlaka İSGÜM’den eğitim almış ve sınavı başarıyla tamamlayarak sertifika almış Asbest Söküm Uzmanları nezaretinde Asbest Söküm Çalışanlarınca yapılır.

    Asbestli atıkların, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından lisanslı atık taşıma firması ile ve yetkili atık bertaraf kuruluşu ile sözleşme imzalanarak mevzuata uygun şekilde taşınması ve bertarafı gerçekleştirilmelidir. Asbestli atıkların tehlikeli atık sınıfına girdiği unutulmamalıdır.


    Elif ÇETİNKAYA
    Kimyager/Laboratuvar Sorumlusu

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                          Okumak İsteyebilirsiniz: Abest

     

    Kaynaklar:

    1. http://www.competenza.com.tr/asbest-nedir/
    2. https://www.csgb.gov.tr/isgum/contents/asbest/
    3. https://www.mmo.org.tr/sites/default/files/21fa74b50ba3f7c_ek.pdf
  • KRİSTALİN SİLİKA MARUZİYETİ ve SİLİKOZİS

    Silika

    Silisyum, yeryüzünde en çok bulunan elementlerden biridir. Doğada silikat asidi (mSiO2.nH2O) ve tuzları halinde bulunur.  Yerkabuğunun yaklaşık %25.7 si bu elementten oluşur.

    ¢Silisyum dioksit (SiO2), silika ise doğada ‘kuvars’, ‘tridimit’ ve ‘kristobalit’ (silikanın en yaygın kristal formları:serbest silika) ve amorf silika şeklinde bulunur. Kristalin (SiO2) türevleri kuvars, kristobalit ve tridimit kristalin silika olarak adlandırılır.

     

    Kristal silikanın yeryüzünde fazlaca bulunması ve kullanım alanının çok geniş olması nedeniyle birçok alanda mesleki kristalin silika maruziyeti söz konusudur.  Serbest kristalin silika içeren solunabilir toz silikojenik etkilere sahiptir.

     

    Silikozis

    Silikozis, pnömokonyozlar başlığı altında toplanan akciğer hastalıklarındandır. Hastalık mesleki akciğer hastalıkları arasında hızlı seyreden ve ölümcül olanlarından birisi olup koruyucu tedbirlerle önlenebilir. Silikozis solunabilir büyüklükteki (0.5-5 µm çaplı) silis partiküllerinin inhalasyonuyla oluşur ve çoğunlukla radyografiyle saptanabilir. Silikanın yüksek derecede fibrozis yapıcı etkisinin çeşitli açıklamaları yapılmışsa da hangi mekanizma ile akciğerlerde granülomlar ve fibrozis oluşturduğu kesin olarak bilinmemektedir.

    Önlenebilir meslek hastalıklarının başında olan silikoziste önemli olan riskli iş kollarında gerekli önlemlerin alınması; toz oluşumunun ve oluşan bu tozun yayılmasının, kişinin solunum düzeyine ulaşmasının önlenmesidir.

    Yapılan çalışmalarda 0.1 mg/m3 ve üzerindeki kuvars maruziyetinin de silikozise yol açtığı gösterildiğinden gelişmiş ülkelerde yasal izin verilen sınır 0.1 mg/m3 olmasına karşın bunun 0.05 mg/m3’e çekilmesi iş yerlerine önerilmektedir.

    Ülke mevzuatında Tozla Mücadele Yönetmeliği’nde (05.11.2013 Resmi Gazete Sayısı: 28812)  silika türleri için yer alan sınır değerler yüzde kristal silika üzerinden oran ile bulunur.

    Silika (Kristal Yapıda)
    Kuvars (Solunabilir)   10mg/m3   
    %SiO2+2
    Kuvars (Toplam)   30mg/m3   
    %SiO2+2
    Kristobalit: Formülle hesaplanan kuvars değerinin ½ si kullanılır.

    Tridimit: Formülle hesaplanan kuvars değerinin ½ si kullanılır.

    %5 ve daha az SiO2 içeren solunabilir toz 2.4 mg/ m³

     

    %5’ten fazla SiO2 içeren solunabilir toz    10mg/m³   
    % SiO2+2

     

    Silikozis Riskinin Olduğu Bazı İş Kolları:

    ➢Seramik endüstrisi,     

    ➢Çömlek yapımı,

    ➢Dökümcülük,

    ➢Madencilik,

    ➢Taş ocağı işletmeciliği

    ➢Kot taşlama işçiliği,

    ➢Medikal ve diş laboratuvarlarında,

    ➢Otomotiv endüstrisinde,

    ➢Gaz ve elektrikle üretim yapan tesislerde,

    ➢Tarımda,

    ➢Cam endüstrisinde,

    ➢Boya,

    ➢Plastik,

    ➢Kozmetik sanayiinde

    ➢Değerli taşların işlenmesinde çalışan işçilerin de silikaya mesleki maruziyeti söz konusudur.

     

    İnsanlarda Görülen Toksik Etkiler

    • Silikozis, çapı 10 µm’den küçük olan solunabilir kristal silika partiküllerinin solunması ve sonrasında akciğerlerde birikmesi ile ortaya çıkan ve genellikle diffüz pulmoner fibrozis şeklinde gözlenen bir hastalıktır.
    • Silikozis bazen belirti göstermemektedir.
    • Silikozis gelişmesinde en etkili faktörün, solunan tozdaki silika miktarı olduğu öngörülmektedir.
    • Diğer önemli faktörler ise silika tozunun partikül büyüklüğü, partiküllerinin kristal yapıda olup olmadığı ve toza maruz kalınan süredir.
    • Silika maruziyeti ile silikozis tanısının konulması arasında birkaç aydan 30 yıla kadar değişebilen süre bulunmaktadır.
    • Silikoziste solunum güçlüğü, kuru öksürük, göğüste sıkışma, taşikardi ve morarma görülen başlıca belirtilerdir.

     

    Tozun Ölçüm ve Analizi

    İşyeri ortamından maruz kalınan toz içindeki serbest kristalin silika miktarı, toplam toz toplama veya kişisel toz toplama cihazı ile filtre üzerine alınan toz numunesinde bulunan serbest kristalin silika miktarı veya solunabilir toz içerisindeki serbest kristalin silika miktarı laboratuvarda, infrared spektrofotometrik yöntemle analiz edilerek % miligram olarak hesaplanır. Elde edilen sonuçlar mevzuatta belirtilmiş olan Zaman Ağırlıklı Ortalama Değer (ZAOD/TWA) ile karşılaştırılarak kişisel maruziyet durumu belirlenir.

    Analiz ile elde edilen sonucun Tozla Mücadele Yönetmeliği’nde (05.11.2013 Resmi Gazete Sayısı: 28812)belirtilen kuvars değeri ile karşılaştırılması için Kristalin silika metodunda seçilecek olan analiz/tayin yönteminin tür ayrımı yapması hususunda yasal otoritenin duyurusu bulunmaktadır.

     

    Maruziyeti Azaltma Yöntemleri

    Kristalin silika maruziyetini azaltmak amacıyla çeşitli yöntemler uygulanmaktadır.

    Bunlar;

    ➢Fabrikalarda iyi tasarlanmış havalandırma donanımlarının ve perdelerin kullanılması

    ➢Makinelerin havalandırılması için hava jetlerinin kullanılması

    ➢Vakumlu ve ıslak süpürme uygulamaları,

    ➢Toz kaynağının etrafını kapatma,

    ➢Silika içeren kumun, serbest silika yerine magnezyum demir silikat içeren olivin veya zirkon ile karıştırılması.

     

    Dünya ve Türkiye’de Silikozis

    Avrupa’da 1940-50’lerde çok yoğun ve dramatik silikoz is tabloları görülmüş ve 1960’lı yılların ortasından itibaren İngiltere’den başlamak üzere birçok ülkede yasaklanmıştır.

    Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan araştırmada Brezilya’da taş işlemeciliği yapan işçilerde %50’nin üzerinde olguda silikozis görüldüğü bildirilmekte ancak bu işkolu da gelişmekte olan ülkelere fason üretimler şeklinde yönlendirilmektedir.

    Ülkemizde bununla ilgili net rakamlar verilmesi zordur. Ancak bu işkollarında ‘kayıtlı’ çalışanlar göz önüne alındığında ülkemizde de en az 100 bin kişide silika maruziyetinin olduğu (silikozis riski) ve Sağlık Bakanlığı tahminlerine göre de 3-5 bin arasında silikozis hastası olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de kot kumlamaya bağlı olarak ilk silikozis vakası 2004 yılında ortaya çıkmıştır. Vakaların birkaç taneyle sınırlı olmayıp sosyal bir boyuta ulaşan bir durum olduğu ise Türk Toraks Derneği’nin yıllık kongrelerinde ortaya çıkmıştır.

     

    Aygül YILMAZ
    Çevre ve Kimya Mühendisi/Kalite Sorumlusu

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                        Okumak İsteyebilirsiniz: Kum Havuzu ve Silikozis Tehlikesi

     

    Kaynaklar:

    https://www.researchgate.net/

    http://www.ttb.org.tr/STED/

    https://www.saglik.gov.tr/

    http://www.hisam.hacettepe.edu.tr/

    https://www.csgb.gov.tr/

    http://haliccevre.com/

    https://www.cdc.gov/

    https://www.csgb.gov.tr/

  • METAL İŞLEME SIVILARININ SAĞLIĞA ETKİLERİ

    Metallerin şekillendirilmesi esnasında yaygın şekilde kullanılan metal işleme sıvılarının sağlığa olumsuz etkileri ile ilgili bir çok bilimsel çalışma mevcuttur. Kullanım şekli, kimyası ve toksikolojisi farklı olması sebebiyle bütün metal işleme sıvılarının (ya da formüllerinin) sağlığa zararlı etkilerini kesin bir şekilde çıkarmak çok zor olsa da maruziyetin artmasıyla sağlığa zararlı etkilerin arttığı kesin olarak kanıtlanmıştır.

    Metal işleme sıvılarının yarattığı en önemli risklerin başında şüphesiz kanser hastalığı gelmektedir. Metal işleme sıvılarının özellikle yemek borusu, gırtlak, mide, kolon kanserlerinin riskini arttırdığına dair güçlü kanıtlar mevcuttur. Maruziyet süresi bir yılı geçtiğinde yemek borusu kanserinin riski 12 kat, 3 yılı geçtiğinde kolon ve pankreas kanseri riski 2-3 kat arttığı gözlemlenmiştir.

    Metal işleme sıvısı kullanımıyla ilgili diğer bir hastalık da dermatit hastalığıdır. Dermatit deride kaşıntı, şişkinlik, kızarıklık ve su toplaması gibi etkileri olan bir hastalıktır. İş yerlerinde çalışanlar çoğunlukla eldiven ve benzeri koruyucu ekipmanları kullanmaması sebebiyle metal işleme sıvılarının deri ile teması sonucu bu hastalık oluşabilmektedir.

    Son yıllarda metal işleme sıvısı maruziyeti sebebiyle artan solunum rahatsızlıkları dikkat çekmektedir. Metal işleme sıvıları ile ilişkilendirilen solunum rahatsızlıkları bronşit, hipersensitivite pnömonisi ve astımdır. Yapılan çalışmalar farklı tür içeriklere sahip farklı metal işleme sıvılarının hastalık oranlarını farklı oranlarda arttırdığını göstermiştir.

    Metal işleme sıvıları ile ilgili dünyada sınır değer oluşturan farklı otoriteler farklı sınır değerler oluşturmuş olsalar da hepsi ortak olarak bu kimyasal etkenin maruziyetinin kontrol altında tutulması gerekliliği noktasında fikir birliğine varmıştır. Aşağıdaki tabloda farklı ülkelere ait sınır değerler yer almaktadır.

     

     

    Nihan ERMİŞ GÜLENÇ
    Yüksek Fizikçi/ Raportör

     

    Diğer Blog Yazılarımız İçin: https://demo.haliccevre.com/blog/                                                                                  Okumak İsteyebilirsiniz: Kalsiyum Nedir?

     

    Kaynaklar:

    [1] http://www.isgum.gov.tr/rsm/file/isgdoc/IG11-metal_isleme_akiskanlari_kullaniminda_isg.pdf

    [2] https://www.osha.gov/archive/oshinfo/priorities/metal.html

    [3] http://www.hse.gov.uk/metalworking/hse.htm

    [4] http://www.hse.gov.uk/research/rrpdf/rr1044.pdf