Demo

Kategori: Blog

  • BIST SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ENDEKSİ

    BIST Sürdürülebilirlik Endeksi, Türkiye’deki şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını ölçen, finansal piyasalar için önemli bir endekstir. Türkiye’nin en büyük borsa platformu olan Borsa İstanbul (BIST), bu endeks aracılığıyla şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) kriterlerine ne kadar bağlı olduklarını değerlendirir ve yatırımcılara sürdürülebilir şirketler hakkında bilgi sağlar. Endekse dahil edilen şirketler, çevreye duyarlı, sosyal sorumluluk bilincine sahip ve şeffaf yönetim anlayışını benimsemiş olmalarıyla öne çıkarlar. Bu sayede, sürdürülebilirlik hedeflerine katkıda bulunan, uzun vadeli değer yaratmayı hedefleyen şirketler, yatırımcıların ilgisini çekmektedir.

    BIST Sürdürülebilirlik Endeksi, genellikle yılda iki kez güncellenir ve şirketlerin ESG performanslarını değerlendiren bir dizi kriter üzerinden yapılan analizlerle belirlenir.

    1. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi Nedir?

    BIST Sürdürülebilirlik Endeksi, borsada işlem gören şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını ölçen ve analiz eden bir göstergedir. Bu endeks, şirketlerin çevresel (Environmental), sosyal (Social) ve yönetişim (Governance) kriterlerine göre değerlendirilmesini sağlar. Amaç, yalnızca finansal başarıyı değil, aynı zamanda çevresel ve toplumsal etkileri de göz önünde bulundurarak sürdürülebilir iş modellerini teşvik etmektir.

    1. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’nin Çalışma Prensibi

    BIST Sürdürülebilirlik Endeksi, şirketlerin sürdürülebilirlik performansını değerlendirmek için üç ana kritere dayanır:

    • Çevresel Performans: Şirketin çevre üzerindeki etkileri, enerji kullanımı, atık yönetimi, su tüketimi gibi faktörler.
    • Sosyal Performans: Çalışan hakları, toplum odaklı projeler, iş güvenliği, eğitim ve eşitlik gibi sosyal faktörler.
    • Yönetişim Performansı: Şirketin yönetim yapısı, şeffaflık, etik kurallar, şirket içi denetim mekanizmaları gibi yönetişim unsurları.

    Bu kriterler, uluslararası sürdürülebilirlik raporlama standartlarına dayalı olarak, şirketlerin performansları profesyonel danışmanlar ve uzmanlar tarafından değerlendirilir.

    1. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’nin Önemi

    BIST Sürdürülebilirlik Endeksi, şirketlerin yalnızca finansal karlılığa dayalı başarılarını değil, aynı zamanda topluma, çevreye ve yönetişim standartlarına ne kadar önem verdiklerini de gözler önüne serer. Bu endeksin faydaları şunlardır:

    • Yatırımcılar için Bilgi Sağlama: Yatırımcılar, bu endeksi kullanarak sürdürülebilirlik performansı yüksek olan şirketlere yatırım yapabilirler.
    • Kurumsal Sorumluluk ve İmaj: Şirketler, sürdürülebilirlik endeksinde yer almakla, çevresel ve sosyal sorumluluk taşıdıklarını göstererek kurumsal imajlarını güçlendirebilirler.
    • Global Rekabet: Uluslararası pazarlarda faaliyet gösteren şirketler, sürdürülebilirlik kriterlerine uygunluklarını kanıtlamak için BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’ni bir gösterge olarak kullanabilirler.
    1. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’ne Katılım ve Değerlendirme Süreci

    Bir şirket, BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’ne katılmak için başvuru yapabilir ve bağımsız bir değerlendirme sürecinden geçer. Bu değerlendirme, şirketin ESG performansını analiz eden bir raporlama sürecine dayanır. Şirketin sürdürülebilirlik raporları, çevresel etki analizleri, sosyal sorumluluk projeleri ve yönetişim uygulamaları gibi unsurlar bu değerlendirmeye dahil edilir. Endekse dahil edilmek, şirketlerin piyasada daha fazla görünürlük kazanmasına ve çevreye duyarlı yatırımcıların ilgisini çekmesine yardımcı olur.

    1. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’nin Türkiye’deki Uygulamaları

    Türkiye’deki şirketler için BIST Sürdürülebilirlik Endeksi, sürdürülebilirlik konusunda daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlamaktadır. Ayrıca, bu endeks şirketleri sürdürülebilir iş uygulamalarına yönlendirerek, çevresel ve toplumsal sorunlara duyarlılığı artırmaktadır. Türkiye’nin hızla büyüyen yeşil ekonomi ve sürdürülebilirlik alanındaki çabalarına da katkı sağlamaktadır.

     

    BIST Sürdürülebilirlik Endeksi, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim kriterlerine dayalı olarak daha sorumlu bir iş yapma kültürü geliştirmelerini teşvik eder. Hem yerli hem de yabancı yatırımcılar, sürdürülebilir iş modellerine yatırım yaparak gelecekte daha sağlam ve çevre dostu bir ekonomik yapının oluşmasına katkı sağlayabilirler. Bu endeks, sürdürülebilirliğe yatırım yapmanın hem finansal hem de toplumsal faydalar sağlayabileceğini gösteren önemli bir göstergedir.

     

    Feyza SAK

    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR:

    https://www.borsaistanbul.com

    https://www.borsaistanbul.com

    https://www.globalreporting.org

  • KİMYASALLARLA YAPILAN SANİTASYON

     

    Sanitasyon, mikroorganizmaların zararlı olmayan seviyelere indirilmesini sağlayarak hijyenik bir ortam oluşturma sürecidir. Kimyasal sanitasyon ise bu işlemi kimyasal maddeler yardımıyla gerçekleştirir ve günlük yaşamdan endüstriyel proseslere kadar geniş bir yelpazede kullanılır.

    1. Klor ve Klor Bileşikleri

    Kullanım Alanları: Su dezenfeksiyonu, gıda işleme tesisleri, hastaneler

    Avantajlar: Geniş spektrumlu etkisi vardır, bakteri ve virüsleri etkili bir şekilde yok eder.

    Dezavantajlar: Organik maddelerle reaksiyona girerek zararlı yan ürünler oluşturabilir (trihalometanlar).

    Örnek: İçme sularının klorlanması, halk sağlığını koruma açısından kritik bir uygulamadır.

    1. Kuaterner Amonyum Bileşikleri (QAC)

    Kullanım Alanları: Mutfak ekipmanları, hastane yüzeyleri

    Avantajlar: Koku giderici etkisi vardır, düşük toksisiteye sahiptir.

    Dezavantajlar: Yağ ve proteinlerle etkileşe girdiğinde etkinliği azalabilir.

    Örnek: Restoranlarda tezgahların dezenfekte edilmesi için kullanılan temizlik solüsyonları.

     

    1. Alkol (Etanol ve İzopropanol)

    Kullanım Alanları: El dezenfektanları, cerrahi alan dezenfeksiyonu

    Avantajlar: Hızlı etki eder, geniş spektrumlu mikrop öldürme kapasitesi vardır.

    Dezavantajlar: Buharlaşma nedeniyle kalıcılığı düşüktür, proteinli atıklar etkinliği azaltabilir.

    Örnek: Hastanelerde cerrahi alan dezenfeksiyonu için kullanılan %70 alkol solüsyonları.

     

    1. Perasetik Asit

    Kullanım Alanları: Gıda işleme, süt endüstrisi

    Avantajlar: Organik kalıntıları çözebilir, kalıntı bırakmadan etkili dezenfeksiyon sağlar.

    Dezavantajlar: Cilt ve solunum yolu tahrişine neden olabilir.

    Örnek: Süt işleme tesislerinde tankların dezenfeksiyonunda kullanılması.

     

    1. Hidrojen Peroksit

    Kullanım Alanları: Laboratuvarlar, hastaneler, tekstil sektörü

    Avantajlar: Geniş spektrumlu, doğaya zarar vermeden su ve oksijene ayrışabilir.

    Dezavantajlar: Işık ve sıcaklık stabilitesini azaltabilir.

    Örnek: Ameliyathanelerde hava dezenfeksiyonu için kullanılan buharlaştırılmış hidrojen peroksit sistemleri.

     

    Kimyasal Sanitasyonun Geleceği

    Kimyasal sanitasyon, hijyen standartlarını yüksek seviyede tutmak için vazgeçilmezdir. Ancak kimyasal kalıntı risklerini azaltmak için hibrit yaklaşımlar (UV dezenfeksiyonu, ozonlama gibi) giderek daha popüler hale gelmektedir.

    Sanitasyon süreçlerinde doğru kimyasalı seçmek hem etkinlik hem de insan sağlığı açısından kritik önem taşır. Bu nedenle bilimsel tabanlı analizlerle desteklenen sanitasyon stratejileri, gelecekte daha temiz ve güvenli ortamlar yaratmamıza yardımcı olabilir.

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR

    CDC – Cleaning & Disinfecting

    EPA – Disinfectants for Use Against SARS-CoV-2

    World Health Organization – Water, Sanitation and Hygiene

     

  • RÜZGÂR PERDELERİYLE VERİM VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

    Rüzgâr perdeleri, tarımsal alanlarda toprağın rüzgâr erozyonuna karşı korunması amacıyla ağaç, çalı veya otsu bitkiler kullanılarak oluşturulan doğal bariyerlerdir. Bu doğal koruma duvarları, sadece toprağı değil, aynı zamanda tarım ürünlerini, hayvanları ve insan yerleşimlerini de rüzgârın yıpratıcı etkilerinden koruyarak çok yönlü faydalar sunar.

     

    Rüzgâr Perdelerinin Faydaları

    Rüzgâr perdeleri, doğru planlama ve uygulama ile birçok çevresel ve ekonomik avantaj sağlar:

    • Toprak Koruma: Rüzgâr erozyonunu azaltarak, verimli üst toprak tabakasını yerinde tutar. Özellikle geniş tarım arazilerinde toprak kaybını minimize eder ve uzun vadede toprağın verimliliğini korur.
    • Verim Artışı: Tarım ürünlerinde %10-20 oranında verim artışı sağlanabilir. Rüzgârın etkisinin azalmasıyla bitkiler daha dengeli büyür, çiçeklenme ve meyve tutumu artar. Özellikle tahıl, bağ ve bahçe bitkilerinde bu artış daha belirgin olabilir.
    • Su Tutma: Bitki örtüsü, toprağın nemini korur. Sıcak günlerde su kaybını azaltır, kış aylarında ise yağış sularının toprağa daha iyi nüfuz etmesine yardımcı olur. Bu sayede daha az sulama ihtiyacı doğar, bu da su kaynaklarının korunmasına katkı sağlar.
    • Organik Madde Zenginleşmesi: Ağaç ve çalıların kökleri ve dökülen yaprakları, toprağa organik madde kazandırır. Bu süreç, toprağın besin değerini artırır ve mikrobiyal aktiviteyi destekler. Ayrıca rüzgâr perdesi bitkilerinden budanan dallar, kompost yapımında kullanılabilir.
    • Biyolojik Zararlı Kontrolü: Rüzgâr perdeleri, faydalı kuş ve böcek türleri için yaşam alanı sağlar. Bu türler doğal yırtıcılar olarak tarım zararlılarının popülasyonunu kontrol edebilir, böylece kimyasal ilaç kullanımını azaltır. Örneğin, iğde ağaçları süne zararlısına karşı faydalı olan Trissolcus böceğine barınma alanı sunar.

     

    Rüzgâr Perdesi Uygulamalarında Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Başarılı bir rüzgâr perdesi oluşturmak için dikkat edilmesi gereken bazı temel noktalar vardır:

    • Bitki Seçimi: Bölge iklimine uyumlu, kuraklığa dayanıklı yerli türler tercih edilmelidir. İğde, akasya gibi az su isteyen, hızlı büyüyen türler ideal olabilir.
    • Dikim Planlaması: Perde, hâkim rüzgâr yönüne dik olacak şekilde tasarlanmalıdır. Ağaç sıraları arasındaki mesafeler, tarlanın büyüklüğüne ve rüzgâr hızına göre optimize edilmelidir. Geniş alanlarda rüzgâr perdesi sıraları 200-250 metre aralıklarla tekrarlanabilir.
    • Bakım: Dikimden sonraki ilk yıllarda fidanlar düzenli sulanmalı, özellikle otlatma yapılan alanlarda hayvan baskısından korunmalıdır. Sağlıklı büyüme için ara ara budama yapılması faydalıdır. Ayrıca yıllık yağış miktarı düşük bölgelerde sulama planlaması yapılmalıdır.

    Sürdürülebilir Tarım İçin Doğal Çözümler

    Rüzgâr perdeleri, sadece tarımsal üretimi güvence altına almakla kalmaz, aynı zamanda ekosistem hizmetleri sunar. Bu doğal yapılar, karbon tutumu yaparak iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlar, biyolojik çeşitliliği destekleyerek doğanın dengesini korur ve yerel iklim koşullarına uyum sağlama kapasitesini artırır.

    Bu doğal koruma bariyerlerini yaygınlaştırmak, bugünün tarımsal sorunlarına çözüm üretirken gelecekteki nesillerin gıda güvenliğine de yatırım yapmak anlamına gelir. Doğanın sunduğu bu basit ama etkili yöntemi keşfederek siz de toprağınızı, üretiminizi ve ekosisteminizi koruyabilirsiniz!

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR

    Doğa Koruma Merkezi,

    T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı

  • HİDROPONİK TARIM: Geleceğin Sürdürülebilir Tarım Yöntemi

    Hidroponik tarım, bitkilerin besinlerini toprak yerine su bazlı çözeltilerden aldığı bir yetiştirme yöntemidir. Bu sistemde bitkiler, gerekli olan minerallerle zenginleştirilmiş su içinde büyür. Kökler doğrudan besin maddelerine eriştiği için bitkiler daha hızlı büyür ve daha yüksek verim alınır.

    Hangi Bitkiler Hidroponik Sistemlerde Yetiştirilebilir?

    1. Yeşil Yapraklı Bitkiler

    Marul: Hızlı büyür, düşük bakım gerektirir ve hidroponik sistemlere mükemmel uyum sağlar.
    Ispanak: Bol besin içeren yapraklarıyla hızlı büyür ve sürekli hasat edilebilir.
    Roka, Pazı ve Kara Lahana: Besin değeri yüksek bu yeşillikler, su kültürlerinde verimli şekilde yetişir.

    1. Otlar ve Aromatik Bitkiler

    Fesleğen: Hidroponik ortamda hızlı büyür ve lezzetini korur.
    Nane: Su sistemlerinde yayılma eğilimi gösterse de bol yaprak verir.
    Maydanoz, Kekik ve Koriander: Mutfakların vazgeçilmezi olan bu bitkiler, hidroponik tarımda kolayca yetiştirilebilir.

     

    1. Meyve ve Sebzeler

    Domates: Özellikle asma türleri, destekleyici yapılarla hidroponik sistemlerde yüksek verim sağlar.

    Biber: Hem tatlı hem acı çeşitleri, kontrollü ortamda harika sonuçlar verir.

    Çilek: Dikey tarım sistemlerinde çok verimli olabilir.

    Salatalık: Hızlı büyüyen sarmaşık yapısı ile hidroponik sistemlere çok uygun.

     

    1. Mikro Yeşillikler

    Bezelye Filizi, Turp Filizi, Ayçiçeği Filizi: Kısa sürede hasat edilebilen, süper besleyici mikro yeşillikler.

     

    1. Özel Türler

    Kereviz: Uzun yetişme süresi olsa da kontrollü ortamda sağlıklı büyür.

    Brokoli ve Karnabahar: Daha karmaşık sistemlerde bile yetiştirilebilir ve yüksek besin değeri sunar.

    Su Kalitesi Neden Önemli?

    Hidroponik sistemlerde su, bitkilerin ana yaşam kaynağıdır ve su kalitesi, bitkilerin sağlıklı büyümesi için kritik bir rol oynar.  Bu nedenle suyun pH değeri, elektriksel iletkenliği (EC) ve içerdiği besin elementleri düzenli olarak kontrol edilmelidir. Türkiye’de hidroponik tarım yapan üreticiler için Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği gibi düzenlemeler su kalitesi açısından önemli bir referans olabilir.

    Özellikle aşağıdaki faktörler büyük önem taşır:

    • pH Düzeyi: Bitkiler besinleri en iyi pH 5,5-6,5 aralığında alır. pH dengesi bozulursa, besin alımı engellenebilir.
    • EC (Elektriksel İletkenlik): Besin çözeltisinin konsantrasyonunu gösterir. Düşük EC yetersiz besin, yüksek EC ise toksisite riski yaratabilir.
    • Oksijen Seviyesi: Köklerin sağlıklı büyümesi için suda yeterli oksijen bulunmalıdır. Bu nedenle hava pompaları sıkça kullanılır.
    • Su Sıcaklığı: Optimal sıcaklık genellikle 18-22°C aralığındadır. Çok sıcak su kök çürümesine yol açabilir.
    • Temizlik ve Sterilizasyon: Su kaynaklı hastalıkları önlemek için sistemdeki suyun düzenli olarak filtrelenmesi ve temizlenmesi önemlidir.

    Bu faktörlerin dengelenmesi, bitkilerin maksimum verim ve sağlıkla büyümesini sağlar. Su kalitesi doğru yönetildiğinde, hidroponik sistemlerin potansiyeli tam anlamıyla ortaya çıkar.

    Gelecekte Hidroponik Tarım

    Gelecekte hidroponik tarımın önemi giderek artacak, çünkü bu sistemler gıda güvenliği, su tasarrufu ve sürdürülebilir üretim açısından devrim yaratma potansiyeline sahip. Gel birlikte derinlemesine bakalım:

    İklim Değişikliğine Dayanıklılık:

    Kuraklık, sel ve aşırı sıcaklıklar gibi iklim krizleri tarımsal üretimi tehdit ediyor. Hidroponik sistemler kontrollü ortamda çalıştığı için iklim dalgalanmalarından etkilenmez, yıl boyunca istikrarlı üretim sağlar.

     

    Su Kaynaklarının Korunması:

    Geleneksel tarım yöntemlerine kıyasla %90’a kadar daha az su tüketir. Su döngüsü kapalı olduğu için israf minimuma iner ve bu da özellikle su kıtlığı çeken bölgeler için büyük bir avantajdır.

    Kentsel Tarım ve Gıda Güvenliği:

    Dikey tarım ve kapalı alan üretimi sayesinde şehir merkezlerinde bile taze gıdaya erişim kolaylaşır. Yerel üretim, lojistik maliyetleri azaltır ve karbon ayak izini küçültür.

    Uzay ve Gelecek Kolonileri:

    NASA’nın uzayda hidroponik tarım deneyleri, Mars veya Ay gibi gezegenlerde insan yaşamını destekleyebilecek potansiyele işaret ediyor. Bu teknoloji sayesinde gelecekteki uzay misyonlarında astronotların taze gıda ihtiyacı karşılanabilir.

    Besin Değeri ve Gıda Kalitesi:

    Besin solüsyonlarının hassas dengesi sayesinde, hidroponik sistemlerde yetiştirilen bitkiler daha hızlı büyüyebilir ve besin değerlerini optimize edebilir. Hormon veya pestisit kullanımı minimuma iner, daha temiz ve sağlıklı ürünler elde edilir.

    Kısacası, hidroponik tarım; gezegenimizin sürdürülebilir tarıma geçişinde, artan nüfusun beslenmesinde ve hatta uzayda yaşamın mümkün kılınmasında kilit rol oynayabilir.

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    KAYNAKLAR:

    FAO – Hydroponics

    Türkiye Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği

  • GRI (Global Reporting Initiative) Standartları: Şirketler için Sürdürülebilirlik Raporlamasının Evrensel Kılavuzu

    GRI Standartları, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını raporlama ve açıklama sürecinde kullanabilecekleri global bir kılavuzdur. 1997 yılında kurulan Global Reporting Initiative (GRI), organizasyonların çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) etkilerini açıklamalarını sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. Bu standartlar, dünya çapındaki şirketlerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının sürdürülebilirlik raporlarını şeffaf ve karşılaştırılabilir bir şekilde oluşturmasına olanak tanır.

    Sürdürülebilirlik, günümüz iş dünyasında her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. Şirketler sadece finansal başarılarıyla değil, aynı zamanda çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarıyla da değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda, Global Reporting Initiative (GRI) Standartları, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını düzenli ve şeffaf bir şekilde raporlamaları için evrensel bir çerçeve sunmaktadır.

    1. GRI Standartları Nedir?

    GRI, şirketlerin etkilerini sadece finansal açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve çevresel açıdan da değerlendirmelerine imkân tanır. Bu, şirketlerin sürdürülebilirlik yolculuklarında doğru kararlar almalarına yardımcı olur ve paydaşlarına karşı hesap verebilirlik sağlar.

    1. GRI Standartlarının Temel Unsurları

    GRI Standartları, sürdürülebilirlik raporlamasında dikkate alınması gereken çeşitli unsurları kapsar. Bu unsurlar genellikle üç ana kategoriye ayrılır:

    • Çevresel (Environmental) Performans: Şirketlerin doğa üzerindeki etkilerini, örneğin, sera gazı emisyonları, su kullanımı, atık yönetimi, biyolojik çeşitlilik ve doğal kaynakların korunması gibi unsurları kapsar.
    • Sosyal (Social) Performans: Şirketin topluma yaptığı katkılar, çalışan hakları, iş güvenliği, çeşitlilik, eğitim ve toplumla olan ilişkilerini içerir.
    • Yönetişim (Governance) Performansı: Şirketin yönetim yapısı, şeffaflık, etik kurallar, yönetimsel sorumluluklar, hissedar hakları ve iç denetim mekanizmalarını kapsar.

    Her bir bu unsurlar, belirli GRI Standartları altında detaylandırılmıştır ve her bir performans göstergesi için belirli açıklamalar yapılması gerekir.

     

    1. GRI Standartları’nın Faydaları

    GRI Standartlarını benimsemek, şirketler için birçok avantaj sağlar:

    • Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Şirketler, GRI standartları aracılığıyla faaliyetlerinin çevresel, sosyal ve yönetişim yönlerini açıkça raporlayarak şeffaflık sağlarlar. Bu, şirketin tüm paydaşlarına karşı hesap verebilirliğini artırır.
    • Yatırımcı Güveni: ESG performanslarını düzenli olarak raporlayan şirketler, yatırımcılar ve diğer paydaşlar tarafından daha güvenilir kabul edilir. Bu da şirketin sermaye çekme kapasitesini artırabilir.
    • Risk Yönetimi: GRI standartları, şirketlere sürdürülebilirlik performanslarını izleme ve raporlama imkânı verir. Bu, çevresel ve sosyal risklerin zamanında tespit edilmesine ve bu risklere yönelik stratejik önlemler alınmasına yardımcı olur.
    • İyileştirilmiş Rekabet Gücü: Sürdürülebilirlik, günümüz tüketicilerinin de ön planda tuttuğu bir konu haline gelmiştir. GRI Standartlarına uygun raporlama, şirketlerin rekabet avantajı elde etmesine katkı sağlar.
    • Uluslararası Uyumluluk: GRI, küresel olarak tanınan bir standarttır. Şirketler, bu standartları takip ederek uluslararası pazarlarda daha güçlü bir konum elde edebilirler.

     

    1. GRI Standartlarının Uygulama Süreci

    GRI standartları, şirketlerin raporlama sürecinde aşağıdaki adımları takip etmelerini önerir:

    • Sürdürülebilirlik Stratejisinin Belirlenmesi: Şirket, sürdürülebilirlik hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için gereken stratejileri belirler.
    • Veri Toplama ve Analiz: Çevresel, sosyal ve yönetişim verileri toplanır ve analiz edilir. Bu veriler, şirketin faaliyetleri ile ilgili etkileri ölçmek için kullanılır.
    • Raporlama ve Paylaşma: Elde edilen veriler, GRI Standartları’na uygun olarak şeffaf bir şekilde raporlanır. Bu rapor, şirketin sürdürülebilirlik stratejilerinin etkinliğini değerlendirir.
    • İyileştirme ve İlerleme: Şirket, sürdürülebilirlik raporlarının sonuçlarına dayanarak sürekli iyileştirme yapar ve ilerleme kaydeder.

     

    1. GRI Standartları ve Türkiye’deki Uygulama

    Türkiye’de GRI Standartlarına uyum, sürdürülebilirlik alanında önemli bir adım atılmasına olanak tanır. Birçok Türk şirketi, küresel pazarlarda rekabet edebilmek ve yatırımcı güvenini artırabilmek için GRI standartlarına göre raporlama yapmaktadır. Türkiye’deki şirketler, GRI’yi kullanarak çevresel ve sosyal sorumluluklarını daha etkin bir şekilde yerine getirebilir ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkı sağlar.

     

    1. Sonuç: Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin GRI Standartları

    GRI Standartları, şirketlere sürdürülebilirlik yolculuklarında güçlü bir rehberlik sağlar. Bu standartlar, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sürdürülebilirlik performansının izlenmesi açısından çok önemlidir. Şirketler, GRI Standartlarına uygun raporlama yaparak sadece çevresel ve sosyal etkiyi azaltmakla kalmaz, aynı zamanda uzun vadeli finansal başarılara da katkı sağlar.

     

    Feyza SAK

    Sosyolog

     

    KAYNAKLAR:

    1. Global Reporting Initiative Resmi Web Sitesi – GRI hakkında detaylı bilgi ve raporlama araçları: https://www.globalreporting.org
    2. GRI Standartları Rehberi – GRI Standartlarının tam açıklamaları: https://www.globalreporting.org/standards
    3. Sürdürülebilirlik Raporlama ve İyi Uygulamalar – Sürdürülebilirlik raporlaması hakkında daha fazla bilgi: https://www.globalreporting.org/standards/gri-standards-download-center

  • YENİLENEBİLİR ENERJİ VE KRİTİK MADENLER: Sürdürülebilir Geleceğin Görünmeyen Kahramanları

    Yenilenebilir enerji, fosil yakıtların çevresel etkilerini azaltmak ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek için önemli bir çözüm sunar. Ancak bu dönüşümün arkasında, genellikle göz ardı edilen kritik madenler yatmaktadır. Güneş panellerinden rüzgar türbinlerine, elektrikli araçlardan enerji depolama sistemlerine kadar pek çok yenilenebilir enerji teknolojisi, doğrudan bu stratejik elementlere dayanır.

    Kritik Madenler Nedir?

    Kritik madenler, ekonomik ve stratejik önemi yüksek, tedarik zinciri kesintilerine karşı savunmasız olabilen elementlerdir. Lityum, kobalt, nadir toprak elementleri (NTE), nikel ve bakır gibi metaller, yenilenebilir enerji teknolojilerinin vazgeçilmez bileşenleridir.

    • Lityum: Lityum-iyon pillerin ana bileşenidir. Elektrikli araçlar ve enerji depolama sistemleri için hayati öneme sahiptir.
    • Kobalt: Pil katotlarında kullanılır, enerji yoğunluğunu artırır.
    • Nadir Toprak Elementleri: Rüzgâr türbinlerinde kullanılan güçlü mıknatısların üretiminde kritik rol oynar.
    • Bakır: Elektrik iletiminde yüksek verimliliği nedeniyle her türlü enerji altyapısında kullanılır.
    Yenilenebilir Enerji Teknolojilerinde Madenlerin Rolü
    • Güneş Panelleri: Silikonun yanı sıra indiyum, tellür ve galyum gibi metaller kullanılır.
    • Rüzgâr Türbinleri: Neodimyum ve disprosyum gibi nadir toprak elementleri, türbinlerin daha güçlü ve dayanıklı olmasını sağlar.
    • Enerji Depolama: Lityum-iyon piller, enerji üretiminin dalgalanmalarını dengeleyerek kesintisiz enerji sağlar.

    Kritik Madenler ve Öne Çıkan Ülkeler

    Bu kritik madenlerin dağılımı, bazı ülkeleri yenilenebilir enerji dönüşümünde stratejik merkezler haline getiriyor:

    • Lityum: Avustralya, Şili ve Arjantin küresel lityum üretiminin büyük kısmını karşılar.
    • Kobalt: Dünya kobalt arzının yaklaşık %70’i Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden gelir.
    • Nadir Toprak Elementleri: Çin, dünya nadir toprak üretiminin %60’ından fazlasını sağlar.
    • Nikel: Endonezya ve Filipinler, küresel nikel üretiminde başı çeker.
    • Bakır: Şili ve Peru, dünya bakır rezervlerinin büyük bir kısmına sahiptir.

    Bu ülkeler, kritik madenlerdeki zenginlikleri sayesinde yenilenebilir enerji tedarik zincirlerinde kilit rol oynar. Ancak bu aynı zamanda jeopolitik riskleri de beraberinde getirebilir, bu nedenle farklı kaynakların keşfi ve geri dönüşüm teknolojileri giderek daha önemli hale geliyor.

    Jeopolitik Riskler ve Enerji Güvenliği

    Kritik madenlere olan küresel talep arttıkça, bu madenlerin üretildiği ülkelerdeki politik istikrarsızlık ve ticaret savaşları enerji güvenliğini tehdit edebilir. Örneğin, Çin’in nadir toprak elementlerinde neredeyse tekel konumda olması, küresel tedarik zincirlerinde kırılganlık yaratabilir. Bu nedenle ülkeler, kritik maden tedarikini çeşitlendirme ve stratejik stoklar oluşturma yoluna gitmektedir.

    Ar-Ge ve Alternatif Malzeme Arayışları

    Bilim insanları, kritik madenlere olan bağımlılığı azaltmak için alternatif malzemeler üzerinde çalışmaktadır. Örneğin, lityum yerine sodyum-iyon piller veya nadir toprak elementleri içermeyen mıknatıs teknolojileri geliştirilmektedir. Bu tür yenilikler, gelecekte daha sürdürülebilir ve erişilebilir enerji çözümleri sunabilir.

    Türkiye ve Kritik Maden Potansiyeli

    Türkiye, bor mineralleri açısından zengin olsa da, nadir toprak elementleri gibi stratejik metallerde henüz tam kapasiteye ulaşmış değil. Ancak bu alanda yapılacak yatırımlar, Türkiye’yi enerji bağımsızlığı yolunda önemli bir oyuncu haline getirebilir. Ayrıca, Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasında stratejik konumu, kritik maden işleme ve geri dönüşüm tesisleri için cazip fırsatlar yaratabilir.

    Sürdürülebilir Madencilik ve Döngüsel Ekonomi

    Kritik madenlerin doğadan çıkarılması çevresel etkiler yaratabilir. Bu nedenle geri dönüşüm teknolojilerinin geliştirilmesi ve madenlerin sürdürülebilir yöntemlerle çıkarılması büyük önem taşır. Örneğin, atık elektronik cihazlardan lityum ve kobalt geri kazanımı, hammadde ihtiyacını azaltabilir. Ayrıca, madencilikte yenilenebilir enerji kullanımı ve su tasarrufu gibi çevreci yaklaşımlar, sektörün karbon ayak izini düşürebilir.

    Yenilenebilir enerjiye geçiş, kritik madenlere olan talebi artırsa da sürdürülebilir madencilik, döngüsel ekonomi ve malzeme inovasyonlarıyla bu süreci daha çevreci hale getirmek mümkündür. Türkiye’nin doğal kaynak potansiyelini değerlendirerek, temiz enerjiye dayalı bir ekonomi inşa etmesi, gelecekte küresel arenada avantaj sağlayabilir. Aynı zamanda enerji güvenliği için tedarik zincirlerini çeşitlendirme, geri dönüşüm kapasitesini artırma ve yerli Ar-Ge’yi destekleme, uzun vadede daha dirençli bir enerji ekosistemi yaratabilir.

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    KAYNAKLAR:

    https://www.iea.org

    https://tubitak.gov.tr

    https://www.worldbank.org

  • TÜRKİYE’NİN KRİTİK VE STRATEJİK MADEN POLİTİKALARI: Geleceğe Yön Verecek Kaynaklar ve Tedarik Güvenliği

    Maden emtiaları, ekonomik büyüme ve gelişme için vazgeçilmezdir. Savunma sanayinden telekomünikasyona, yenilenebilir enerji üretiminden sağlığa kadar birçok alanda kullanılan mineraller, teknolojinin gelişmesiyle daha da yaygınlaşmıştır. Ancak, maden kaynakları dünya genelinde farklı bölgelere dağılmıştır ve bazı mineraller, belirli ülkelerde yoğunlaşmaktadır. Örneğin, Çin nadir toprak elementlerinde pazarın büyük kısmını kontrol ederken, Şili dünya çapında en büyük bakır üreticisidir. Güney Afrika ve Rusya ise platin grubu elementlerde liderdir.

    Bu durum, maden arzının güvenliği ve fiyat istikrarı üzerinde büyük etkiler yaratmaktadır. Politik, sosyal ve çevresel faktörler, bu ülkelerdeki arz güvenliğini tehdit edebilir ve fiyatlarda ani dalgalanmalara yol açabilir. Ayrıca, madencilik faaliyetlerinin çevreye ve sağlığa zararları, kaynakların sınırlanmasına neden olabilir. Bu sebeplerle, ülkeler maden politikalarını dikkatle şekillendirmelidir.

    ABD ve Avrupa Birliği gibi gelişmiş ülkeler, kritik ve stratejik madenler üzerine çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar, maden ürünlerinin arz riski, ekonomik değeri ve ithalat bağımlılığı gibi unsurları nicel verilerle analiz ederek, ülkelerin kısa ve orta vadeli tabii kaynak politikalarını belirlemelerine yardımcı olmaktadır.

    Sonuç olarak, stratejik madenler üzerine yapılan bu araştırmalar, ulusal ve küresel düzeyde sürdürülebilir bir maden arzı sağlamak için kritik öneme sahiptir.

    Kritik madenler, arz kesintisi veya yüksek fiyat artışı durumunda ciddi ekonomik sorunlar veya tedarik güvenliği riskleri yaratabilen, sanayi üretiminin temel girdileri olan ve yüksek arz riski taşıyan madenlerdir. Stratejik madenler ise ulusal güvenlik ve ekonomik refah için hayati öneme sahip olup, iç ve dış etkenler nedeniyle arzları kısıtlanabilen madenlerdir.

    Ülkemizin kritik ve stratejik madenlerini belirlemek amacıyla toplamda 63 aday maden tespit edilmiştir. Aday madenler, şu kriterler göz önünde bulundurularak seçilmiştir:

    • İthalat-İhracat Verileri (TÜİK, 2023)
    • Herfindahl-Hirschman İndeksi
    • Daha önce yapılan çalışmalar
    • Küresel Kritik ve Stratejik Maden Listeleri


    Tablo 1 : Aday Madenler

    Aday madenler belirlendikten sonra, ülkemiz için temel madenlerden 37’sinin kritiklik puanları hesaplanmıştır. Kritik madenlerin belirlenmesinde ise şu faktörler dikkate alınmıştır:

    • Küresel Kritik ve Stratejik Maden Listeleri
    • Yenilenebilir enerji sektöründe kullanılan madenler
    • Dış ticaret verileri
    • Piyasa durumu
    • Politik istikrar

    Bu analizler, ülkemizin stratejik maden politikasını belirlemek için önemli bir temel oluşturacaktır.

    Tablo 2 Aday Madenler Arasından Seçilen Kritik Madenler

    Tablo 3 Ülkemiz İçin Kritik ve Stratejik Madenlerin Değerlendirmesinde Kullanılan Kritiklik Alt Kategorileri

    Kritiklik puanı 16 ve üzeri olan madenler “Yüksek Öneme Sahip Kritik Madenler” olarak tanımlanmıştır. Bu madenler; lityum, gümüş, titanyum, demir, manganez, çinko, bakır, alüminyum olarak belirlenmiştir.

    Tablo 4 Yüksek Öneme Sahip Kritik Madenler Listesi

    Kritiklik puanı 10 – 16 arasında olan 19 maden “Önemli Kritik Maden” olarak tanımlanmıştır. Bu madenler nikel, nadir toprak elementleri, kömür, paladyum, kobalt, bizmut, arsenik, molibden, galyum, kurşun, kadmiyum, indiyum, germanyum, niyobyum, kalay, cıva, antimuan, barit ve grafit olarak belirlenmiştir.

    Tablo 5  Önemli Kritik Madenler Listesi

    Kritiklik puanı 10’dan az olan madenler “Potansiyel Kritik Madenler” olarak tanımlanmıştır. Bu madenler berilyum, florit, krom, bor, platin, manyezit, feldspat, kaolen, trona ve bentonit olarak belirlenmiştir.

    Tablo 6 Potansiyel Kritik Madenler Listesi

    Proje paydaşlarından biri olan Savunma Sanayii Başkanlığı’ndan alınan veriler çerçevesinde stratejik madenler listesi derlenmiştir (Tablo 7). 26 stratejik maden mevcut olup bunların 10 tanesi hem stratejik hem de kritik maden olma özelliğine sahiptir.

    Tablo 7 : Stratejik Maden Listesi

    Miktar açısından bakıldığında, alüminyum, demir ve titanyum en önemli üç stratejik madeni oluşturuyor. Ancak bazı madenler, örneğin nadir toprak elementleri ve niyobyum gibi, dünya genelinde sınırlı sayıda üretici tarafından sağlanmaktadır. Bu da arz açısından büyük bir risk yaratmaktadır. Her ne kadar bu madenlerin miktar bazında ihtiyaçlar görece daha düşük olsa da arz sıkıntıları ciddi ekonomik etkiler yaratabilir. Bu yüzden, özellikle bu madenler için 2-3 yıllık ihtiyaçları karşılayacak acil stok planlarının oluşturulması büyük bir önem taşımaktadır.

    Türkiye Kritik ve Stratejik Madenler Raporu, madenlerin tedarik riski, fiyat riski, talep riski, geri dönüşüm durumu ve çevresel etkileri gibi faktörler göz önünde bulundurularak, ülkemiz ve küresel ölçekteki verilerle değerlendirilmiştir. Rapor kapsamında 37 madenin kritiklik puanları hesaplanmış ve bu madenler üç kategoriye ayrılmıştır:

    • Yüksek Öneme Sahip Kritik Madenler (kritiklik puanı 16 ve üzeri): Lityum, gümüş, titanyum, demir, manganez, çinko, bakır, alüminyum.
    • Önemli Kritik Madenler (kritiklik puanı 10-16 arasında): Nikel, nadir toprak elementleri, kömür, paladyum, kobalt, arsenik, ve diğer 19 maden.
    • Potansiyel Kritik Madenler (kritiklik puanı 10’dan düşük): Berilyum, florit, krom, bor, platin, ve diğer 10 maden.

    Bu madenler, ülkemiz için kritik kabul edilmekle birlikte, gelecekteki üretim artışları, yeni teknolojiler ve ticaret koşullarındaki değişimler, kritiklik puanlarını etkileyebilir. Örneğin, geçmişte önemsiz görülen grafit, şimdi tüm dünyada stratejik bir öneme sahip hale gelmiştir. Bu nedenle, madenlerin kritiklik puanlarının düzenli olarak güncellenmesi gerekmektedir.

    Rapor, yeşil enerji dönüşümü, ileri teknoloji ve savunma sanayi için gerekli kritik madenlerin tedarik güvenliğini, stok planlamasını ve özel sektör teşvik mekanizmalarını içeren bir yol haritası hazırlanmasını zorunlu kılmaktadır. 2025’te “Kritik Madenler Strateji Belgesi” hazırlanacaktır.

    Stratejik madenler, kritik madenlerin yanı sıra savunma sanayi için de önem taşır. Bu madenlere talep daha düşük olabilir, ancak arzda yaşanacak bir aksaklık, hızla bir güvenlik sorunu yaratabilir. Stratejik madenlerin birçoğu, diğer madenlerden yan ürün olarak ya da atıklardan elde edilmektedir ve bu nedenle çok daha detaylı planlama gerektirir.

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifikası Uzmanı

     

    KAYNAKLAR

    Türkiye Kritik ve Stratejik Madenler Raporu 2025

  • ÇEVRESEL ETKİ SKORU

    ÇEVRESEL ETKİ SKORU

    Çevresel Etki Skoru (Environmental Impact Score – EIS), bir ürünün, hizmetin veya sürecin çevre üzerindeki etkisini değerlendiren bir metriktir. Bu skor, karbon ayak izi, su tüketimi, atık üretimi gibi birçok çevresel faktörü içerir ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada önemli bir rehber niteliği taşır. Özetle Çevresel Etki Skoru, bir şirketin çevresel sürdürülebilirliğe olan etkisini ölçen önemli bir göstergedir. Bu skor, yatırımcılar, düzenleyici kurumlar ve diğer paydaşlar tarafından çevreye duyarlı kararlar almak için kullanılır.

     Çevresel Etki Skoru Nasıl Hesaplanır?

    Çevresel Etki Skoru hesaplanırken farklı parametreler göz önünde bulundurulur:

    1. Karbon Ayak İzi: Üretim ve kullanım süreçlerinde salınan toplam sera gazı miktarı.
    2. Su Ayak İzi: Ürün veya hizmetin üretimi için harcanan su miktarı.
    3. Atık Yönetimi: Üretim ve kullanım sonrası ortaya çıkan atık miktarı ve geri dönüşüm oranı.
    4. Enerji Tüketimi: Üretim sürecinde kullanılan enerji türü ve miktarı.
    5. Hammadde Kullanımı: Üretimde kullanılan doğal kaynakların miktarı ve sürdürülebilirliği.

    Bu parametreler bir araya getirilerek belirli formüllerle bir çevresel etki skoru oluşturulur. Farklı sektörlerde, farklı metodolojilerle hesaplama yapılabilir. Örneğin, Avrupa’da uygulanan Çevresel Ürün Beyanı (Environmental Product Declaration – EPD) gibi sistemler, şirketlere ürünlerinin çevresel etkisini bilimsel tabanlı verilerle açıklama fırsatı sunar.

     

    Çevresel Etki Skorunun Önemi

    1. Tüketiciler İçin Bilinçli Seçimler: Günümüzde tüketiciler, çevre dostu ürünleri tercih etmeye daha yatkın hale gelmiştir. Çevresel Etki Skoru, bir ürünün ne kadar sürdürülebilir olduğunu anlamalarına yardımcı olur.
    2. Şirketler İçin Rekabet Avantajı: Düşük çevresel etki skoru olan şirketler, sürdürülebilirlik konusunda daha güçlü bir imaj yaratır ve yeşil ekonomiye uyum sağlar.
    3. Düzenleyici Uyumluluk: Avrupa Birliği gibi bazı bölgelerde, çevresel etki skorlarını raporlamak ve azaltmak, yasal zorunluluk haline gelmiştir.
    4. İklim Değişikliği ile Mücadele: Sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik yapılan her çalışma, küresel ısınmanın etkilerini azaltmada büyük bir rol oynar.

    Türkiye ve Avrupa’da Çevresel Etki Skoru Uygulamaları

    Avrupa Birliği, 2030 ve 2050 sürdürülebilirlik hedefleri kapsamında birçok sektörde çevresel etki skorlarını zorunlu hale getirmiştir. Yeşil Mutabakat çerçevesinde geliştirilen Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) gibi uygulamalar, özellikle karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren işletmelere yönelik katı düzenlemeler getirmektedir.

    Türkiye’de ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından çeşitli sürdürülebilirlik projeleri yürütülmektedir. Sıfır Atık Projesi, karbon ayak izini azaltmayı hedefleyen teşvikler ve geri dönüşüm uygulamaları bu kapsama girer. Ancak, Türkiye’de çevresel etki skorlarının hesaplanması ve raporlanması konusunda Avrupa’ya kıyasla daha az düzenleme bulunmaktadır. Gelecekte, Yeşil Mutabakat uyumu çerçevesinde bu alanda daha fazla gelişme beklenmektedir.

     

    Çevresel Etki Skoru, hem bireyler hem de işletmeler için çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik bir araçtır. Tüketicilerin çevre dostu ürünleri tercih etmesi, işletmelerin sürdürülebilirlik stratejilerini güçlendirmesi ve devletlerin düzenleyici çerçeveleri geliştirmesi bu sürecin ana unsurlarıdır. Türkiye’de de çevresel etki skorunun yaygınlaşması, yeşil ekonomi hedeflerine ulaşmada önemli bir adım olacaktır.

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    KAYNAKLAR:

    1. Avrupa Çevresel Ürün Beyanı (EPD) Sistemi
    2. Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Sürdürülebilirlik Projeleri
    3. AB Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM)

  • BİNALARDA ENERJİ KİMLİK BELGESİ (EKB)

    Binalarda Enerji Kimlik Belgesi; “Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği” ne göre, binalarda enerjinin ve enerji kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasına, enerji israfının önlenmesine ve çevrenin korunmasını sağlamak için, asgari olarak binanın enerji ihtiyacı ve enerji tüketim sınıflandırması, yalıtım özellikleri ve ısıtma ve/veya soğutma sistemlerinin verimi ile ilgili bilgileri içeren belgedir.

    Enerji Kimlik Belgesi enerji kimlik belgesi vermeye yetkili kuruluş tarafından hazırlanır, ilgili idarece onaylanır ve düzenleme tarihinden itibaren 10 yıl süre ile geçerlidir. Bu belge, yeni binalar için yapı kullanma izin belgesinin ayrılmaz bir parçasıdır.

    Enerji Kimlik Belgesinin, binanın tamamı için hazırlanması şarttır. Ayrıca, isteğe bağlı olarak, kat mülkiyetini haiz her bir bağımsız bölüm veya farklı kullanım alanları için ayrı ayrı düzenlenebilir. Enerji kimlik belgelerinin düzenlenmesinden, yetkili kuruluşun ilgili personeli ve yetkili kuruluş adına kuruluşun sahibi veya yöneticisi müteselsilen sorumludur. Binalar veya bağımsız bölümlere ilişkin alım, satım ve kiraya verme ile ilgili iş ve işlemlerde enerji kimlik belgesi düzenlenmiş olması şartı aranır. Binanın veya bağımsız bölümün satılması veya kiraya verilmesi safhasında, mal sahibi enerji kimlik belgesinin bir suretini alıcıya veya kiracıya verir.

    Binalarda enerji yönetimi ile ilgili faaliyetleri yerine getirmekle sorumlu ve enerji yöneticisi sertifikasına sahip kişiye ‘Enerji yöneticisi’ denir. Sistemin uygun çalışmaması işletmeden kaynaklanıyor ise, bina sahibi, yöneticisi veya varsa enerji yöneticisi veya işletmeci kuruluş doğrudan sorumlu olur.

    İlgili idareler ve enerji kimlik belgesi düzenlemeye yetkili kuruluşlar, projelerin ve uygulamaların bu Yönetmelik hükümlerine uygun olup olmadığını denetler. Bu Yönetmeliğe uygun tasarım ve uygulaması yapılmayan binalara yapı ruhsatı veya yapı kullanım izin belgesi verilmesi durumunda, ilgili idareler, enerji kimlik belgesi düzenlemeye yetkili kuruluşlar ve varsa yapı denetim kuruluşları sorumlu olur.

    Binaların enerji performansı nasıl belirlenir?

    Bir binanın enerji performansının belirlenmesi; a) Binanın m2 başına düşen yıllık enerji tüketiminin belirlenmesi, b) Bu değere göre CO2 salımının hesaplanması, c) Bu değerlerin referans bir binanınki ile kıyaslanması, d) Kıyaslama sonucuna göre binanın A-G arası bir enerji sınıfına yerleştirilmesi ile gerçekleşir.

    Bina enerji performansı hesaplama yöntemi (BEP-HY), Binanın enerji tüketimine etki eden tüm parametrelerin, binaların enerji verimliliğine etkisini değerlendirmek, ayrıca enerji performans sınıfını belirlemek için geliştirilmiştir. Hesaplama yöntemi; konutlar, ofisler, eğitim binaları, sağlık binaları, oteller ile alışveriş ve ticaret merkezleri gibi bina tipolojilerindeki mevcut ve yeni binaların enerji performansını değerlendirmek için kullanılır. Bu hesaplama yöntemi; proje aşamasındaki binalar için çeşitli tasarım alternatiflerinin enerji performanslarının karşılaştırılması, mevcut ve yeni yapılacak binaların enerji performansının standartlaştırılmış seviyesinin gösterilmesi, mevcut binalarda enerji ihtiyacının hesaplanması yolu ile enerji verimliliği tedbirlerinin uygulanması ve uygulanmaması durumlarının değerlendirilmesi açısından önemlidir.

    Hesaplama sonucunda binanın yıllık; ısıtma, soğutma, sıcak su, aydınlatma, havalandırma tüketimleri birincil enerji olarak belirlenir. Bu tüketim değerlerine bağlı olarak CO2 salımı hesaplanır. Yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı hesaba katılmaktadır. Binanın hesaplanan enerji tüketim miktarı ve CO2 salımı, referans binanın değerleriyle karşılaştırılır.

    Varsayılan bina yöntemi, referans bina belirleme yöntemlerinden biridir. Varsayılan bina, enerji kimlik belgesi üretilecek bina (asıl bina) ile aynı yerde, aynı geometriye sahip, fakat mekanik sistemler ve bina kabuğunun termofiziksel özellikleri açısından mevcut bina yönetmeliklerine minimum uygunluk gösteren hayali bir referans binadır. Referans bina, yazılıma tanımlanan asıl binanın bilgilerini kullanarak sistem tarafından otomatik olarak yaratılır. Aynı hesaplama yöntemi, her iki bina için de çalışarak hem asıl bina için hem referans bina için tüketim ve salım değerlerini hesaplar. Hesaplama, iki bina için iki kez çalışır fakat kullanıcı yazılıma yalnız asıl binayı tanımlar. Referans bina kabuğu minimum TS825 standardına uygun olacaktır. Gerçekte yapılacak ve enerji kimlik belgesi düzenlenecek bina kabuğu ise TS825 standardının minimum değerinden daha iyi olmasının önünde herhangi bir engel yoktur.

    Gerçek bina için yapılan hesaplamanın aynısı, hayali referans bina için de yapılır. Hesaplamaların sonuçları karşılaştırılarak, gerçek binanın enerji performansı referans binanınkine oranlanır. Elde edilen orana göre, binanın enerji sınıfı belirlenir. İşlem sonucunda bina için enerji kimlik belgesi düzenlenmiş olur.

     

    Bina Enerji Performans Sınıflandırması

    Referans bina ile aynı değerlere sahip bir binanın Ep değeri 100’dür, Referans bina D sınıfının üst sınırına yerleşmektedir;

     

    Bina Enerji Performansı Yazılımı (BEP-TR)

    BEP-TR, ulusal hesaplama yönteminin yazılımıdır. İnternet tabanlı bir yazılımdır. Girilen bilgiler Bakanlık kontrolünde olan merkezi veritabanında depolanır. Böylece Türkiye’de binalar ile ilgili ayrıntılı bir takip sistemi ve veritabanı oluşturulmaktadır. BEP-TR yalnızca kayıtlı kullanıcılar tarafından kullanılabilir. Sistemin kayıtlı kullanıcıları, Bakanlık, yerel yönetimler, akredite olmuş Serbest Mühendis Müşavirler veya Enerji Verimliliği Danışmanlığı firmaları ve EKB uzmanlarıdır.

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    KAYNAKLAR

    https://www.resmigazete.gov.tr/

    https://csb.gov.tr/

    https://beptr.csb.gov.tr/

  • LEED SERTİFİKASI ALMAK İÇİN GEREKEN ÖLÇÜM VE ANALİZLER

    LEED, bina tasarımı, inşaatı ve işletmesi sürecinde çevre dostu uygulamaları teşvik eden uluslararası bir sertifikasyondur. Ancak bu sertifikayı almak için enerji verimliliği, su tasarrufu, iç hava kalitesi, akustik performans ve malzeme kullanımı gibi alanlarda ölçümlerden geçmek gerekir.

    Bu ölçümlerin sonuçları USGBC (U.S. Green Building Council) tarafından değerlendirilerek sertifika seviyesi belirlenir.

    Günümüzde yeşil bina sertifikasyonları, sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği açısından büyük önem taşıyor. Bu sertifikalar arasında en yaygın olanı LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) sertifikasıdır. Ancak, bu sertifikayı almak isteyenlerin belirli ölçümleri ve analizleri yaptırması gerekiyor.

    LEED Sertifikası Almak İçin Gereken Analizler

    LEED sertifikası almak isteyenler için en kritik ölçüm ve analizler şunlardır:

    1. Enerji Verimliliği ve Performans Ölçümleri

    Enerji verimli binalar hem daha düşük maliyetlerle işletilebilir hem de çevresel etkiyi azaltır. Bunun için şu ölçümler yapılmalıdır:

    • Enerji Modellemesi: Binanın yıllık enerji tüketimi hesaplanarak simüle edilir.
    • HVAC Performans Ölçümleri: Isıtma, havalandırma ve klima sistemlerinin verimliliği ölçülür.
    • Termal Konfor Ölçümleri: İç ortam sıcaklık ve nem seviyeleri değerlendirilir.
    • Bina Zarfı Sızdırmazlık Ölçümleri (Blower Door Ölçüm): Binanın hava kaçakları tespit edilir.

    Bu ölçümler neden önemlidir? Daha iyi enerji verimliliği, işletme maliyetlerini düşürür ve karbon ayak izini azaltır.

    1. İç Mekan Hava Kalitesi Ölçümleri

    Havalandırma sistemleri ve iç hava kalitesi, bina sakinlerinin sağlığı için kritik öneme sahiptir. Bu nedenle aşağıdaki ölçümler yapılmalıdır:

    • VOC (Uçucu Organik Bileşik) Ölçümi: Boya, yapıştırıcı ve mobilyalardan yayılan kimyasallar tespit edilir.
    • CO2 Seviyesi Ölçümleri: Bina içindeki karbon dioksit seviyeleri ölçülür.
    • Partikül Madde (PM2.5 ve PM10) Analizi: Havadaki zararlı partikül oranları belirlenir.
    • Radon ve Formaldehit Ölçümleri: Kanserojen gazların varlığı incelenir.

    Bu ölçümler neden önemlidir? Daha sağlıklı ve konforlu iç mekanlar oluşturur.

    1. Su Verimliliği Ölçümleri

    LEED sertifikasında iç mekan su kullanımını azaltmaya yönelik su tasarruflu cihazlar ve gri su kullanımı teşvik edilir. Ancak, suyun kalite standartlarına uygun olması gerekir. Bu kapsamda ölçülebilecek parametreler:

    • pH, iletkenlik ve sıcaklık
    • Biyolojik ve kimyasal oksijen ihtiyacı (BOİ, KOİ)
    • Toplam çözünmüş katılar (TDS)
    • Ağır metaller (Pb, Hg, Cd, Cr, Ni vb.)
    • Mikrobiyolojik analizler (Koliform bakteri, E. Coli vb.)

    Bu analizler, binada geri dönüştürülen veya alternatif su kaynaklarının (gri su, yağmur suyu) kullanımı için uygun olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılabilir.

    Gri suyun bina içinde tekrar kullanımı için belirli kalite standartlarını sağlaması gerekir. Bu kapsamda şu analizler gerçekleştirilebilir:

    • BOİ, KOİ, askıda katı madde (AKM)
    • Amonyak, nitrat, nitrit analizleri
    • Fekal koliform ve toplam koliform analizi
    • Yağ ve gres ölçümleri

    LEED kapsamında gri suyun uygun şekilde arıtılıp yeniden kullanılması için bu analizlerin düzenli olarak yapılması gerekir.

    LEED, yağmur suyunun sulama ve tuvalet rezervuarlarında kullanılmasını teşvik eder. Bunun için yağmur suyunun kalitesini belirlemek adına şu ölçümler yapılabilir:

    • pH ve iletkenlik
    • Metaller (Pb, Cu, Zn vb.)
    • Mikrobiyolojik analizler (Bakteri, mantar vb.)
    • Toplam askıda katı madde (TSS)

    Bu analizler, yağmur suyunun doğrudan kullanılabilir olup olmadığını veya arıtma gerektirip gerektirmediğini belirler.

    Soğutma kulelerinde kullanılan suyun verimli kullanımı için su kalitesinin korunması önemlidir. Yapılabilecek analizler:

    • pH, sertlik, alkalinite
    • Klor, brom, nitrat seviyesi
    • Bakteriyolojik analizler (Legionella vb.)
    • İletkenlik ve kireçlenme potansiyeli ölçümleri

    Bu analizler, suyun geri dönüştürülmesi ve sistemde kireçlenme ya da korozyonun önlenmesi için kritik öneme sahiptir.

    1. Akustik Performans Ölçümleri

    Binada ses izolasyonu ve gürültü kontrolü, konfor seviyesini etkileyen önemli faktörlerdendir.

    • Ses Geçirgenlik Ölçümleri (STC-Sound Transmission Class): Duvar ve cam sistemlerinin ses izolasyonu değerlendirilir.
    • Ortam Gürültü Seviyesi Ölçümleri: Bina içindeki gürültü seviyesi ölçülür.

    LEED sertifikasında Akustik Performans Ölçümleri, özellikle LEED v4 ve LEED v4.1 versiyonlarında “İç Mekan Çevre Kalitesi (Indoor Environmental Quality – IEQ)” kategorisinde yer alır. Akustik performans, bina kullanıcılarının konforunu, sağlığını ve üretkenliğini doğrudan etkilediği için önemlidir. Özellikle okullar, hastaneler, ofisler ve konutlar gibi mekanlarda gürültü seviyelerinin kontrolü büyük önem taşır.

    LEED sertifikası almak isteyen her bina, yukarıda belirtilen ölçümleri yaptırmak zorundadır. Bu ölçümler, bina sahiplerinin ve işletmecilerinin daha verimli, sağlıklı ve sürdürülebilir alanlar oluşturmasına yardımcı olur.

    Bu ölçümleri yaptırmak istiyorsanız, uzman desteği almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz!

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    REFERANSLAR

    https://www.usgbc.org/

    https://www.energy.gov/

    https://www.ashrae.org/

    https://www.epa.gov/

    https://www.who.int/