Demo

Kategori: Blog

  • SİLİKA: Özellikleri, Kullanım Alanları ve Sağlık Üzerindeki Etkileri

    Silika (silisyum dioksit – SiO₂), doğada bol miktarda bulunan, kum, kaya ve kuvars gibi mineral formlarında rastlanan bir bileşiktir. Kristal ve amorf olmak üzere iki ana formda bulunur. Endüstride yaygın olarak kullanılan kristal silika, özellikle kuvars formunda sıkça görülür.

    Silikanın Kullanım Alanları

    Silika, geniş bir kullanım alanına sahiptir ve birçok endüstride temel bir bileşen olarak kullanılır:

    • Cam Üretimi: Camın ana bileşenlerinden biridir ve camın dayanıklılığını artırır.
    • Beton ve Çimento Üretimi: İnşaat sektöründe çimento ve beton üretiminde kullanılarak yapı malzemelerinin dayanıklılığını artırır.
    • Seramik ve Porselen Üretimi: Seramiklerin sertliğini ve direncini artırmak için kullanılır.
    • Elektronik ve Yarı İletken Endüstrisi: Mikroçip üretiminde silika esaslı malzemeler kullanılır.
    • Kimya Sanayi: Diş macunları, cilt bakım ürünleri ve gıda katkı maddeleri gibi birçok üründe dolgu maddesi olarak bulunur.
    • Filtreleme ve Kurutucu Malzemeler: Silika jelleri, nemi emme özellikleri nedeniyle nem alıcı ve filtreleme sistemlerinde kullanılır.

    Silika Maruziyeti ve Yol Açabileceği Sağlık Sorunları

    Silikaya maruz kalma, özellikle iş güvenliği önlemleri alınmadığında ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Kristal silika tozunun solunması başlıca şu rahatsızlıklara neden olabilir:

    • Silikozis: Uzun süreli solunum sonucu akciğerlerde silika tozlarının birikmesiyle ortaya çıkan kronik bir akciğer hastalığıdır. Bu hastalık geri dönüşü olmayan bir durumdur ve ciddi solunum güçlüklerine neden olabilir.
    • Akciğer Kanseri: Kristal silika maruziyeti, Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) tarafından insanlarda kansere neden olduğu belirlenmiş bir faktör olarak sınıflandırılmıştır.
    • KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı): Silika tozları akciğer dokusuna zarar vererek kronik solunum yolu hastalıklarına yol açabilir.
    • Böbrek Hastalıkları: Yapılan araştırmalar, yüksek seviyede silika maruziyetinin bazı böbrek hastalıkları ile ilişkili olabileceğini göstermektedir.

    Silika Maruziyetini Önleme Yöntemleri

    Silika ile çalışan işçilerin sağlıklarını korumak için bazı önlemler alınmalıdır:

    • Toz Kontrolü: Çalışma alanlarında yeterli havalandırma sağlanmalı, ıslak çalışma teknikleri kullanılmalı ve toz oluşumunu en aza indiren ekipmanlar tercih edilmelidir.
    • Kişisel Koruyucu Ekipman (KKE): Solunum maskeleri, gözlükler ve uygun iş kıyafetleri kullanılarak maruziyet azaltılmalıdır.
    • Düzenli Sağlık Kontrolleri: Maruziyet riski taşıyan çalışanlar için düzenli akciğer taramaları yapılmalıdır.
    • Eğitim ve Farkındalık: İşçilerin silika tehlikeleri ve korunma yöntemleri hakkında bilinçlendirilmesi büyük önem taşır.

     

    Silika, endüstride yaygın kullanılan ve birçok alanda hayati öneme sahip bir bileşik olmasına rağmen, kontrolsüz maruziyet ciddi sağlık riskleri doğurabilir. Bu nedenle, özellikle sanayi çalışanları ve inşaat işçileri için uygun önlemler alınarak güvenli bir çalışma ortamı sağlanmalıdır. Silika ile temas eden herkesin korunma yollarını bilmesi ve uygulanabilir güvenlik prosedürlerini takip etmesi hayati önem taşır.

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR:

    OSHA – Occupational Safety and Health Administration

    CDC – Centers for Disease Control and Prevention

    IARC – International Agency for Research on Cancer

  • BETON KARMA SUYU ANALİZLERİ

    Beton karma suyu, çimento, agrega (kum, çakıl) ve katkı maddeleriyle karıştırılarak beton oluşturmak için kullanılan sudur. Betonun hidratasyon sürecinde kimyasal reaksiyonları başlatan ve betonun işlenebilirliğini sağlayan en önemli bileşenlerden biridir.

    Karma suyunun kalitesi, betonun dayanıklılığı, mukavemeti ve uzun vadeli performansı üzerinde doğrudan etkilidir. Uygun olmayan su kullanımı, betonun çökme, dayanım kaybı veya kimyasal bozulma gibi sorunlara yol açabilir.

    Beton Karma Suyunun Özellikleri

    1. pH Değeri: 6-8 arasında olmalıdır. Çok düşük veya yüksek pH değerleri çimento ile olumsuz reaksiyonlara neden olabilir.
    2. Çözünmüş Katı Madde Miktarı (TDS): 2000 mg/L’yi geçmemelidir. Aşırı tuz, betonun mukavemetini düşürebilir.
    3. Klorür İçeriği: Betonarme yapılarda 500 mg/L, öngerilmeli betonlarda 200 mg/L’yi geçmemelidir. Fazla klorür, donatı korozyonunu hızlandırabilir.
    4. Sülfat İçeriği: 2000 mg/L’yi aşmamalıdır. Yüksek sülfat içeriği, betonda genleşmelere ve çatlaklara yol açabilir.
    5. Yağ ve Organik Madde İçeriği: Minimum seviyede olmalıdır. Aşırı organik madde, çimento ile suyun reaksiyonunu bozarak mukavemeti düşürebilir.
    6. Biyolojik Kirleticiler: Bakteri ve yosun oluşumu betonun bütünlüğünü etkileyebilir, bu yüzden biyolojik yük düşük olmalıdır.

    Beton Karma Suyu İçin Analizler

    Beton karma suyunun kalitesini belirlemek için çeşitli laboratuvar testleri uygulanır:

    • pH Analizi: pH metre ile ölçülür.
    • Elektriksel İletkenlik (EC): Toplam çözünmüş tuz içeriğini belirler.
    • Sülfat ve Klorür Analizi: Titrimetrik veya iyon kromatografisi yöntemiyle yapılır.
    • Toplam Organik Karbon (TOC): Organik madde miktarını belirler.
    • Bulanıklık Ölçümü: Su içindeki askıda katı maddeleri analiz eder.

    Neden Bu Kriterlere Uygun Olmalı?

    • Dayanıklılık: Kalitesiz su kullanımı, betonda erken yaşlanma, çatlama ve mukavemet kaybına yol açar.
    • Korozyon Önleme: Yüksek klorür içeriği donatıların paslanmasına sebep olabilir.
    • İşlenebilirlik: Aşırı kirleticiler betonun kıvamını ve uygulama kalitesini bozar.
    • Çevresel Uyum: Beton üretiminde çevreye zarar vermeyen su kaynaklarının kullanılması sürdürülebilirlik açısından önemlidir.

    Beton karma suyu, betonun kalitesini doğrudan etkileyen kritik bir bileşendir. Standartlara uygun olmayan su kullanımı, yapı güvenliği açısından ciddi riskler oluşturabilir. Bu nedenle, kullanılan suyun düzenli analiz edilmesi ve uygun kalite kriterlerine sahip olması sağlanmalıdır. Beton kalitesinin sürdürülebilirliği için uygun su seçimi büyük önem taşımaktadır.

    Feyza SAK

    Kimyager

    KAYNAKLAR

    TS EN 1008 – Beton Yapımında Kullanılan Su Standardı

    Neville, A. M. (2011). Properties of Concrete. Pearson Education

    ACI 318 – Building Code Requirements for Structural Concrete

    EPA – Water Quality Standards for Construction

  • SÜRDÜRÜLEBİLİR OTOYOLLAR: Avrupa’dan Geleceğe Giden Yeşil Yollar

    Sürdürülebilir otoyollar, ekolojik ayak izini azaltan, yenilenebilir enerji kullanan, doğal hayatı koruyan ve teknolojik yeniliklerle donatılmış yollar olarak tanımlanabilir. Günümüzde ulaşım sektörü, karbon emisyonlarının en büyük kaynaklarından biri olarak kabul ediliyor. Fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak, çevre dostu taşımacılık sistemleri oluşturmak ve doğal ekosistemleri korumak için Avrupa, sürdürülebilir otoyollar konusunda öncü adımlar atıyor.

    Avrupa’da geliştirilen projeler; yenilenebilir enerji kullanımı, akıllı trafik yönetimi ve geri dönüştürülmüş malzemelerle inşa edilen yollara odaklanıyor.

     

    Avrupa’dan Sürdürülebilir Otoyol Örnekleri

    1. Hollanda-Akıllı Otoyollar

    Hollanda, sürdürülebilir otoyollar konusunda öncü ülkelerden biri. “Akıllı otoyollar” konseptiyle, özellikle aşağıdaki yenilikleri uyguluyor:

    • LED Aydınlatmalar: Gündüz güneş enerjisiyle depolanan LED lambalar, gece otoyolları aydınlatıyor.
    • Fosforlu Şeritler: Karayollarında gece görünürlüğü artırmak için fosforlu şeritler kullanılıyor.
    • Akıllı Trafik Sistemi: Gerçek zamanlı verilerle trafik akışı optimize ediliyor, yakıt tüketimi azalıyor.
    1. Fransa-Wattway Güneş Yolları

    Fransa’da Wattway projesi, otoyol yüzeyine entegre edilen güneş panelleriyle elektrik üretilmesini sağlıyor. Bu sistem sayesinde:

    • Yolun gündüz topladığı güneş enerjisi gece şehir aydınlatmasında kullanılıyor.
    • Elektrikli araçlar için şarj istasyonlarına enerji sağlanıyor.
    • Karbon salınımı %50’ye kadar azaltılabiliyor.
    1. Almanya-Elektrikli Otoyollar

    Almanya, eHighway projesiyle tünyelektirikli kamyonların otoyolda hareket halindeyken şarj olabilmesini sağlayan elektrifikasyon hatları kuruyor.

    • Bu sistem ile dizel yakıt tüketimi düşürülürken karbon emisyonları azalıyor.
    • Uygulama şu an çeşitli otoyollarda test ediliyor ve başarılı olursa genelleştirilecek.
    1. İsveç-Elektrikli Araç Şarj Eden Yollar

    İsveç, hareket halindeki elektrikli araçları şarj edebilen indüktif yolları test ediyor. Bu sistem, kablosuz enerji transferi kullanarak elektrikli araçların sürekli şarjda kalmasını sağlıyor.

    • Elektrikli kamyon ve otobüsler bu sistemden faydalanabiliyor.
    • İlerleyen yıllarda binek otomobiller için de uygulanması hedefleniyor.

    Sürdürülebilir Otoyolların Faydaları

    • Daha Az Karbon Salınımı: Fosil yakıt tüketimini azaltarak hava kirliliğini düşürür.
    • Enerji Verimliliği: Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak otoyolların enerji ihtiyacını karşılar.
    • Akıllı Trafik Yönetimi: Yoğun saatlerde trafik akışını optimize ederek yakıt tüketimini azaltır.
    • Daha Güvenli Ulaşım: Akıllı sistemler sayesinde kazaların önünü geçer.

     

    Avrupa’daki sürdürülebilir otoyol projeleri, sadece ulaşımı kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda geleceğe daha temiz ve yeşil bir dünya bırakmayı da hedefliyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu, akıllı trafik sistemleri ve karbon salınımını azaltan uygulamalar, sürdürülebilir otoyolların gelecekte daha yaygın hale gelmesini sağlayacak gibi görünüyor. Avrupa bu konuda öncülük ederken, diğer ülkelerin de bu yenilikleri takip etmesi bekleniyor.

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    KAYNAKLAR:

    1. Avrupa Komisyonu – Sürdürülebilir Ulaşım: https://www.eea.europa.eu/en
    2. Wattway Projesi: https://www.wattwaybycolas.com
    3. Almanya eHighway Projesi: https://www.siemens.com/eHighway

  • SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİ KULLANIMI (Geleceğe Miras)

    Sürdürülebilir arazi kullanımı, çevresel, ekonomik ve sosyal faydaları dengeli bir şekilde koruyarak doğal kaynakların gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan bir yaklaşımdır. Dünyanın kaynakları sınırlı ve artan nüfus, doğru planlama yapılmadığı takdirde doğal alanların tahribatına neden olabiliyor.

    Daha basit bir tanımla, sürdürülebilir arazi kullanımı, tarım, ormancılık, kentsel planlama ve sanayi faaliyetlerinin doğal ekosistemlerle uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesini ifade eder. Amaç, çevresel bozulmayı en aza indirirken ekonomik kalkınmaya ve sosyal refaha katkı sağlamaktır.

    Son yıllarda, sürdürülebilir arazi kullanımı konusunda önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Öne çıkan bazı trendler şunlardır:

    • Akıllı Tarım Uygulamaları: Hassas tarım teknikleri ve dijital izleme sistemleri, tarım alanlarının verimli ve doğaya dost şekilde kullanılmasını sağlıyor.
    • Yeşil Şehircilik: Kent içinde yeşil alanları artıran, enerji verimliliği sağlayan ve karbon salınımını düşüren projeler hayata geçiriliyor.
    • Toprak Koruma Politikaları: Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlar, toprak erozyonunu önlemek ve biyoçeşitliliği korumak için sıkı politikalar geliştiriyor.
    • Yenilenebilir Enerji ve Arazi Kullanımı: Güneş ve rüzgâr enerjisi santralleri, doğal alanlara zarar vermeden entegre edilmeye başlandı.

    Sürdürülebilir arazi kullanımının temel amacı, doğal kaynakların tüketilmesini en aza indirerek ekosistemlerin devamını sağlamaktır. Bunun yanında, tarımsal ve ekonomik kalkınmayı destekleyerek yerel toplulukların yaşam kalitesini yükselten sistemler oluşturmak hedeflenmektedir.

    Sürdürülebilir arazi kullanımı, farklı kesimlerden birçok kişiyi ve kurumu yakından ilgilendirir:

    • Çiftçiler ve Tarım Çalışanları: Verimli tarım teknikleri ile çevresel etkileri minimize eden yöntemleri benimsemelidir.
    • Belediyeler ve Kentsel Planlamacılar: Şehirlerin doğayla uyumlu gelişmesini sağlamalıdır.
    • Sanayi ve Yatırımcılar: Endüstriyel alanların ekolojik sisteme zarar vermeden planlanması gerekmektedir.
    • Politika Yapıcılar: Çevresel sürekliliği sağlayacak yasal düzenlemeleri hayata geçirmelidir.
    • Bireyler ve Toplum: Doğal kaynakları bilinçli tüketerek sürece katkı sağlayabilir.

    Sürdürülebilir arazi kullanımı, doğa ve insan arasındaki hassas dengenin korunmasını sağlayan kritik bir yaklaşımdır. Herkesin bu konuda sorumluluk alarak hareket etmesi, gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya bırakmanın anahtarıdır.

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

    KAYNAKLAR:

    https://ec.europa.eu/sustainable-land-use

    https://www.fao.org/sustainability

    https://www.greenurbanism.org

  • HİDRAZİN: Kullanım Alanları, Maruziyetler ve Etkileri

    Hidrazin (N2H4), yüksek reaktif özelliklere sahip renksiz, dumanlı ve amonyak benzeri kokusu olan kimyasal bir bileşiktir. Suda iyi çözünür ve genellikle sıvı formunda kullanılır. Hidrazin, özellikle endüstride ve bilimsel araştırmalarda geniş bir kullanım alanına sahiptir. Bununla birlikte, bu bileşik, sağlık ve çevre üzerinde önemli etkiler yaratabilecek bir dizi risk taşır.

    Hidrazinin Kullanım Alanları

    Hidrazin, çeşitli sektörlerde ve uygulamalarda kullanılmaktadır:

    1. Yakıt ve İtici Gaz:

    Roket yakıtı olarak kullanılır; yüksek enerji yoğunluğu nedeniyle uzay ve savunma sanayinde tercih edilir.

    Uçak ve füze sistemlerinde itici gaz olarak işlev görür.

    2. Endüstriyel Kimyasallar:

    Tarım ilaçları ve pestisitlerin üretiminde ara madde olarak kullanılır.

    Boya, plastik ve kauçuk üretiminde kullanılır.

    3. Su Arıtma:

    Kazanlarda ve kapalı devre su sistemlerinde oksijen giderici olarak kullanılır.

    4. Tıbbi Uygulamalar:

    Kanser tedavisinde bazı ilaçların üretiminde kullanılır.

    5. Enerji:

    Hidrojen gazı üretiminde ara madde olarak kullanılabilir.

    Maruziyet Yolları

    Hidrazine maruziyet, genellikle iş yerlerinde ve sanayi ortamlarında gerçekleşir. Başlıca maruziyet yolları şunlardır:

    • Soluma: Hidrazin buharlarına maruz kalma, özellikle kapalı veya yetersiz havalandırılan alanlarda mümkündür.
    • Deri Teması: Hidrazinle doğrudan temas ciltte tahrişe ve dermatite yol açabilir.
    • Yutma: Yanlışlıkla yutulması ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.
    • Göz Teması: Gözlerde yanma ve tahriş meydana gelebilir.

    Zararları

    Hidrazin, toksik ve tehlikeli bir kimyasaldır. Hem akut hem de kronik etkiler gösterebilir:

    • Akut Etkiler:

    Solunum yollarında tahriş, baş ağrısı, baş dönmesi ve bulantı.

    Deri ve göz temasında ciddi tahriş.

    • Kronik Etkiler:

    Uzun süreli maruziyet karaciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.

    Hidrazin, potansiyel bir kanserojen olarak sınıflandırılmıştır ve uzun vadeli maruziyet kanser riskini artırabilir.

    Kullanıldığı Yer ve Sektörler

    Hidrazin aşağıdaki sektörlerde sıklıkla kullanılır:

    • Havacılık ve savunma sanayi
    • Kimya endüstrisi
    • Su arıtma tesisleri
    • İlaç sanayi
    • Tarım ve pestisit üretimi

    Avantajları ve Dezavantajları

    Avantajları:

    • Yüksek enerji yoğunluğu sayesinde etkili bir yakıt ve itici gazdır.
    • Çeşitli kimyasal reaksiyonlarda ara madde olarak kullanılabilir.
    • Su arıtma sistemlerinde verimli oksijen giderme sağlar.

    Dezavantajları:

    • Yüksek toksisite seviyesi, iş sağlığı ve güvenliği risklerini artırır.
    • Çevresel etkileri nedeniyle dikkatli bertaraf gerektirir.
    • Üretimi ve kullanımı sırasında ciddi güvenlik önlemleri gerektirir.

    Hidrazin, birçok endüstriyel ve bilimsel uygulamada kritik öneme sahip olsa da, kullanımında dikkatli olunması gereklidir. Toksik özellikleri ve çevresel etkileri göz önünde bulundurularak, güvenlik protokollerine uygun şekilde işlenmeli ve bertaraf edilmelidir. Bu nedenle, hidrazinle çalışan profesyonellerin, düzenli eğitimler alması ve koruyucu ekipman kullanması hayati önem taşır.

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR:

    Hidrazin ve Kullanım Alanları – Çevre ve Kimya

    Toksik Maddeler ve Endüstriyel Güvenlik – Sağlık ve Çevre Enstitüsü

    Kimyasal Risk Yönetimi Rehberi – İş Sağlığı ve Güvenliği Kurumu

  • MAGNEZYUM ADSORPSİYON ORANI

    Magnezyum Adsorpsiyon Oranı (Magnesium Adsorption Ratio, MAR), toprak bilimi ve su kalitesi çalışmalarında sıkça karşılaştığımız kavramlardan biri olan sulardaki magnezyum miktarının adsorpsiyon kapasitesine dayalı bir ölçüttür. Bu kavram, suyun tarımsal sulama ve toprak kalitesi üzerindeki etkilerini anlamak için büyük bir öneme sahiptir.

    Magnezyum Adsorpsiyon Oranı Nedir?

    Magnezyum adsorpsiyon oranı (MAR), aynı zamanda magnezyum tehlikesi (MH) olarak da bilinir ve şu şekilde hesaplanmıştır:

    Bu oran, suyun toprağı nasıl etkileyebileceği konusunda önemli bilgiler verir. Yüksek MAR, magnezyumun kalsiyuma oranla fazla olduğunu gösterir ve bu durum bazı olumsuz etkiler yaratabilir.

    Magnezyum Adsorpsiyon Oranı Neden Önemlidir?

    1. Tarihsel ve Tarımsal Açıdan Önemi

    Tarih boyunca sulama sistemleri, toprak yapısı ve bitki büyümesinde büyük rol oynamıştır. MAR, sıkça tarımsal sulama suyu kalitesinin değerlendirilmesinde kullanılır. Yüksek MAR değerine sahip sular, zamanla toprağın yapısında bozulmaya yol açabilir.

    1. Toprak Geçirgenliği ve Yapısı

    Toprak içerisinde magnezyumun fazla olması, çok yoğun bir yapı oluşturarak toprak zerrelerinin birbirine yapışmasına sebep olur. Bu durum, suyun ve besin maddelerinin bitki köklerine ulaşmasını zorlaştırabilir.

    1. Bitki Büyükmesi ve Verimlilik

    Yüksek MAR, bazı durumlarda bitkilerin ihtiyaç duyduğu kalsiyumu almalarını engelleyebilir. Bu, bitki gelişiminde gerilemeye ve verim kaybına yol açabilir. Dengeli bir su bileşimi, tarımsal başarı açısından kritik bir öneme sahiptir.

    MAR Nasıl Kontrol Edilir?

    Sulama sularındaki magnezyum adsorpsiyon oranını düşürmek için çeşitli yöntemler uygulanabilir:

    • Kalsiyum eklenmesi: Toprak ya da sulama suyuna kalsiyum kaynağı eklemek, dengeyi sağlamaya yardımcı olur.
    • Sulama Yönetimi: MAR değerine uygun sulama yöntemleri tercih edilmelidir.
    • Su Arıtımı: Sulardaki magnezyum miktarını azaltan arıtma yöntemleri uygulanabilir.

     

    Magnezyum Adsorpsiyon Oranı, hem toprak yapısını hem de bitki sağlığını etkileyen kritik bir parametredir. Yüksek MAR, tarım alanlarında toprak verimliliği ve bitki gelişimini olumsuz etkileyebilirken, düşük MAR değerleri genellikle daha verimli ve dengeli bir tarım için önerilir. Bu nedenle, suyun kalitesini belirlemek ve uygun tedbirleri almak, hem ekonomik hem de ekolojik açıdan büyük önem taşır.

     

    Feyza SAK

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR

    1. Ayers, R. S., & Westcot, D. W. (1985). Water Quality for Agriculture. FAO Irrigation and Drainage Paper.
    2. Rowell, D. L. (1994). Soil Science: Methods and Applications. Longman Group.

  • TOPRAKTA JİPS

    Jips, kimyasal adıyla kalsiyum sülfat dihidrat (CaSO₄·2H₂O), doğal bir mineral olup genellikle beyaz veya gri renkli bir tortul kayaçtır. Toprak bilimi açısından jips, toprakta çözünür bir tuz olarak önemli bir bileşen olabilir. Özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde doğal olarak bulunan jips, kalsiyum ve sülfat içerdiği için toprak özelliklerini etkileyebilir.

    Jipsin Toprakta Faydaları

    1. Toprak Yapısını İyileştirme

    Jips, toprakta bulunan sodyumu azaltarak toprağın tuzluluğunu düşürür. Bu, alkali toprakların yapısını iyileştirerek su geçirgenliğini artırır.

    Kil yapılı topraklarda partiküllerin birbirine yapışmasını önleyerek toprağın havalanmasını sağlar.

    1. Bitki Besin Desteği

    Jips, kalsiyum ve sülfat içerdiğinden bitkiler için temel besin maddelerinden birini sağlar. Bu, özellikle kalsiyum eksikliği yaşanan topraklar için önemlidir.

    1. Toprak Erozyonunu Azaltma

    Jips, suyun toprağa daha kolay nüfuz etmesini sağlayarak yüzey akışını ve dolayısıyla erozyonu azaltabilir.

    Jipsin Toprakta Zararları

    1. Tuzluluk Sorunu

    Jipsin aşırı miktarda kullanımı, toprakta çözünür tuz miktarını artırarak bitki gelişimini olumsuz etkileyebilir. Özellikle tuza duyarlı bitkiler için yüksek jips konsantrasyonu zararlı olabilir.

    1. Toprak Sıkışması

    Yüksek oranda jips içeren topraklar, özellikle ağır yağış durumlarında sıkışmaya ve drenaj sorunlarına neden olabilir.

    1. Mikrobiyal Aktivitenin Azalması

    Toprakta aşırı jips bulunması, mikrobiyal aktiviteleri olumsuz etkileyebilir ve organik madde dönüşümünü yavaşlatabilir.

    Jipsin Kullanım Alanları

    Tarımsal Toprak Islahı: Alkali toprakların düzeltilmesinde sıkça kullanılır.

    Erozyon Kontrolü: Suya dayanıklı yapısı sayesinde toprak kaybını önler.

    Kirlilik Kontrolü: Endüstriyel atıkların arıtılmasında jips bir bağlayıcı olarak kullanılabilir.

    Türkiye’de Jips ve Toprak Yönetimi

    Türkiye’nin farklı bölgelerinde, özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu gibi yarı kurak bölgelerde jipsli topraklar yaygındır. Bu alanlarda jips, tarım için hem bir avantaj hem de bir sorun yaratabilir. İyi bir toprak yönetimiyle jipsin faydaları artırılabilir ve olası zararlar minimize edilebilir.

    Topraktaki jips, doğru şekilde yönetildiğinde toprak yapısını ve bitki sağlığını olumlu etkileyebilir. Ancak aşırı kullanım veya uygun olmayan koşullarda jips, toprak kalitesini düşürebilir. Bu nedenle, jipsin tarımda veya toprak ıslahında kullanımı sırasında toprak analizi yapılması ve uzman görüşü alınması önemlidir.

    Feyza SAK

    Kimyager

    KAYNAKÇA

    https://www.nrcs.usda.gov/

    https://www.soils.org/

    https://www.tarimorman.gov.tr/

  • TOPRAKTA SATÜRASYON

    Toprakta satürasyon, topraktaki boşlukların (gözeneklerin) tamamen su ile dolduğu durumdur. Satürasyon seviyesi, suyun toprak içinde hareketi ve bitkiler tarafından kullanılabilirliği açısından önemli bir parametredir. Bu seviye, toprak türüne, organik madde miktarına ve çevresel koşullara bağlı olarak değişir.

    Satürasyon durumu, toprağın sağlıklı bir su-hava dengesine sahip olup olmadığını anlamada önemli bir göstergedir. Toprağın sürekli satüre olması ya da yeterince su tutamaması, tarımsal verimlilik ve bitki gelişimi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.

    Satürasyon, toprak türüne göre değişiklik gösterir. İdeal bir toprak, su ve havanın dengeli bir şekilde bulunmasını sağlayan gözeneklere sahiptir.

    Kumlu Toprak: Gözenekleri büyüktür, suyu hızlı süzer. İdeal satürasyon seviyesi düşük tutulmalıdır.

    Killi Toprak: Su tutma kapasitesi yüksektir, ancak fazla su birikimi sorun yaratabilir. Orta düzeyde satürasyon idealdir.

    Tınlı Toprak: Su ve havayı dengeleyebildiği için en ideal toprak türü kabul edilir.

    Toprakta Satürasyon Olmazsa Ne Olur?

    1. Su Eksikliği (Düşük Satürasyon):

    Bitki kökleri ihtiyaç duyduğu suyu alamaz, bu da kuraklık stresine yol açar. Toprak erozyonuna ve organik madde kaybına neden olabilir. Mikrobiyal aktiviteler azalır, toprak verimliliği düşer.

    1. Aşırı Satürasyon:

    Toprakta hava boşlukları azalır ve kökler oksijensiz kalır (hipoksi). Kök çürümesi ve bitki ölümleri meydana gelebilir. Toprakta suyun uzun süre durması, tuzluluğu artırabilir ve tarım alanlarını olumsuz etkileyebilir.

    Toprakta Satürasyon Nasıl Düzeltilir?

    1. Düşük Satürasyonu Düzeltmek İçin:

    Organik Madde Eklemek: Toprağın su tutma kapasitesini artırır. Kompost ve iyi çürümüş gübre kullanılabilir.

    Toprak Yapısını İyileştirmek: Tarlada tınlı toprakla karıştırma gibi işlemler yapılabilir.

    Sulama Yöntemleri: Damla sulama gibi kontrollü sulama yöntemleri tercih edilmelidir.

    1. Aşırı Satürasyonu Düzeltmek İçin:

    Drenaj Sistemleri Kurmak: Fazla suyun tahliye edilmesi için drenaj kanalları açılabilir.

    Toprak İşleme: Toprağı düzenli olarak havalandırmak, gözeneklerin açılmasını sağlar.

    Doğru Eğim: Erozyonu önlemek ve fazla suyun birikmesini engellemek için araziye uygun eğim oluşturulabilir.

    Toprakta Satürasyonun Önemi

    Bitki Sağlığı: Bitkilerin su ve besin maddelerini doğru şekilde alabilmesi için satürasyon dengesi kritik bir öneme sahiptir.

    Toprak Mikrobiyolojisi: Mikroorganizmalar hem suya hem de havaya ihtiyaç duyar. Dengeli satürasyon, bu organizmaların hayatta kalmasını sağlar.

    Erozyon Kontrolü: Doğru satürasyon seviyesi, toprak kaybını önleyerek çevresel sürdürülebilirliği artırır.

    Toprakta satürasyon, suyun toprak içindeki dağılımını ve bitki gelişimini etkileyen temel bir faktördür. Satürasyon seviyesinin düşük ya da yüksek olması, tarımsal verimliliği ve çevresel dengeyi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, toprağın düzenli analizi yapılmalı ve uygun iyileştirme yöntemleri uygulanmalıdır.

    Feyza SAK

    Kimyager

    KAYNAKLAR

    https://www.fao.org/home/en/

    https://www.tarimorman.gov.tr/

  • SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRÜN SERTİFİKASI

    Sürdürülebilirlik, doğal kaynakların korunması ve çevre dostu üretim süreçlerinin benimsenmesi açısından günümüz iş dünyasında büyük bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, sürdürülebilir ürün sertifikası, ürünlerin çevresel, sosyal ve ekonomik açıdan sürdürülebilir olduğunu kanıtlayan bir belgedir. Tüketicilerin çevre dostu ürünleri tanımasını sağlarken, şirketlere de önemli avantajlar sunar.

     

    Sürdürülebilir ürün sertifikasını şu kişiler veya işletmeler alabilir:

    1. Üreticiler: Gıda, tekstil, mobilya, elektronik ve daha pek çok sektörde faaliyet gösteren üreticiler.
    2. Hizmet Sağlayıcılar: Sürdürülebilir bir hizmet sunan işletmeler, örneğin enerji şirketleri veya geri dönüşüm hizmetleri.
    3. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ): Özellikle ihracat hedefleyen KOBİ’ler, bu sertifika sayesinde uluslararası pazarlara erişim sağlayabilir.

     

     

    Sertifikayı Nereden ve Nasıl Alabilirsiniz?

    1. Yetkili Kuruluşlar

    Sürdürülebilir ürün sertifikasını almak için akredite kuruluşlara başvurmanız gerekir. Türkiye’de Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ve uluslararası ölçekte tanınan Global Organic Textile Standard (GOTS) veya Fair Trade gibi sertifikasyon kuruluşları bu hizmeti sunar.

    1. Süreç Adımları

    Ön Değerlendirme: Üretim süreçlerinin ve ürünlerin sürdürülebilirlik standartlarına uygunluğu kontrol edilir.

    Belge Başvurusu: Yetkili kuruluşa başvuruda bulunulur ve gerekli dokümanlar hazırlanır.

    Denetim ve Analiz: Denetçiler, üretim tesislerini ziyaret eder ve ürünlerin çevresel etkilerini değerlendirir.

    Sertifika Onayı: Denetim süreci başarıyla tamamlandıktan sonra sertifika verilir.

    1. Gereken Belgeler

    • Üretim süreçlerine dair detaylı raporlar.
    • Hammaddelerin kaynağı ve tedarik zinciri belgeleri,
    • Çevreye olan etkilerin analizini içeren dokümanlar.

    Sürdürülebilir Ürün Sertifikasının Faydaları

     

    1. Marka Güvenilirliği: Tüketiciler, sürdürülebilir ürünlere daha fazla güvenir ve tercih eder.
    2. Pazar Avantajı: Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde, sürdürülebilir ürünlere yönelik talep yüksektir.
    3. Maliyet Avantajı: Çevre dostu süreçler, uzun vadede enerji ve hammadde maliyetlerini düşürebilir.
    4. Yasal Uyumluluk: Türkiye ve AB gibi bölgelerde sürdürülebilirlik gerekliliklerine uygun hareket eden firmalar yasal avantaj elde eder.

    Sürdürülebilir ürün sertifikasının benzeri diğer sertifikalar:

    Çevresel Yönetim Sertifikası (ISO 14001): Şirketlerin çevresel performansını iyileştirdiğini kanıtlar.

    Karbon Ayak İzi Sertifikası: Üretim süreçlerinde karbon salınımını azaltma taahhüdünü belgelemek için alınabilir.

    LEED Sertifikası: İnşaat sektöründe çevre dostu binalar için kullanılan bir belge.

    Sürdürülebilir ürün sertifikası, çevreyi korumak ve toplumsal sorumluluğunuzu göstermek için önemli bir araçtır. Bu sertifika, sadece çevre dostu olmayı değil, aynı zamanda iş dünyasında rekabet avantajı sağlamayı da beraberinde getirir. İşletmenizin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için akredite bir kuruluşa başvurarak süreci başlatabilirsiniz.

     

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    KAYNAKLAR

    https://www.tse.org.tr/

    https://global-standard.org/

    https://www.fairtrade.org.uk/

  • GREEN CHECK SERTİFİKASI

    Green Check Sertifikası, bir ürünün, hizmetin ya da işletmenin çevresel standartlara uygunluğunu belgelendiren uluslararası bir sertifikadır. Bu sertifika, işletmelerin çevresel etkilerini azaltma konusundaki çabalarını şeffaf bir şekilde tüketicilere ve paydaşlara sunmasını sağlar.

    Küresel ısınma, doğal kaynakların tükenmesi ve çevre kirliliği gibi sorunlar, sürdürülebilirlik konusunu toplumun gündemine taşımıştır. Bu bağlamda, işletmeler ve tüketiciler arasında çevreye duyarlı ürünlere olan ilgi artmaktadır. Green Check Sertifikası, sürdürülebilirlik konusundaki bu çabaların bir göstergesi olarak öne çıkmaktadır.

    Green Check Sertifikası, bir işletmenin tüm üretim ve tedarik süreçlerini değerlendirerek belirli sürdürülebilirlik kriterlerine uyup uymadığını kontrol eder. Bu süreçte dikkate alınan başlıca kriterler şunlardır:

    Enerji ve Su Yönetimi: Yenilenebilir enerji kullanımı ve su kaynaklarının etkin yönetimi.

    Karbon Emisyonlarının Azaltılması: Sera gazı emisyonlarının ölçülmesi ve azaltılması.

    Atık Yönetimi: Geri dönüşüm uygulamaları ve sıfır atık politikalarının benimsenmesi.

    Sürdürülebilir Malzeme Kullanımı: Çevre dostu ve geri dönüştürülebilir ham maddelerin tercih edilmesi.

    Biyolojik Çeşitliliğin Korunması: Üretim süreçlerinin doğal ekosistemler üzerindeki etkisinin en aza indirilmesi.

    Green Check Sertifikası Neden Önemlidir?

    1. Çevresel Sorumluluk: Sertifikalı ürünler, çevreye olan zararı en aza indirir ve tüketicilere bilinçli bir tercih yapma imkânı sunar.

    1. Pazar Avantajı: Green Check Sertifikası, işletmelere hem ulusal hem de uluslararası pazarlarda rekabet avantajı sağlar.

    1. Yasal Uyumluluk: Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat gibi çevresel düzenlemelerine uyum sağlamayı kolaylaştırır.

    1. Marka Güveni: Tüketiciler, çevreye duyarlı işletmelere ve ürünlere daha fazla güven duyar.

    Türkiye ve Avrupa’da Green Check Sertifikası

    Türkiye: Sürdürülebilirlik konusundaki farkındalık artarken, işletmeler Green Check Sertifikası gibi belgelerle uluslararası standartlara uyum sağlamaya çalışıyor. Özellikle ihracat yapan firmalar, Avrupa Birliği’nin karbon düzenlemelerine uyum için bu tür sertifikaları önemsemektedir.

    Avrupa: Avrupa’da Green Check Sertifikası, sürdürülebilirlik standartlarına uygunluğun bir göstergesi olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), bu sertifikaya sahip olmayı bir rekabet unsuru haline getirmiştir.

    Green Check Sertifikası Nasıl Alınır?

    Green Check Sertifikası almak isteyen işletmeler, uluslararası akreditasyona sahip bir denetim kuruluşuna başvurarak süreçlerini değerlendirmelidir. Süreç şu aşamaları içerir:

    1. Başvuru: İşletmenin süreçleri ve ürünleri hakkında detaylı bilgi sunulur.
    2. Denetim: Üretim süreçleri, enerji kullanımı, atık yönetimi ve diğer sürdürülebilirlik kriterleri değerlendirilir.
    3. Raporlama: Denetim sonuçları, şeffaf bir şekilde raporlanır.
    4. Belgelendirme: Uygun bulunan işletmelere Green Check Sertifikası verilir.

    Green Check Sertifikası, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak isteyen işletmeler için bir yol haritası sunar. Aynı zamanda, çevreye duyarlı tüketiciler için güvenilir bir rehber niteliği taşır. Hem çevresel etkileri azaltmak hem de rekabet avantajı sağlamak isteyen işletmeler, bu sertifikayı alarak geleceğin ekonomisinde yerlerini sağlamlaştırabilir.

     

    Feyza SAK

    Yeşil Bina Sertifika Uzmanı

     

    KAYNAKLAR

    https://commission.europa.eu/index_en

    https://www.csb.gov.tr/

    ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardı