Demo

Blog

  • ULUSAL YEŞİL SERTİFİKA (YeS-TR) YEŞİL YERLEŞME DEĞERLENDİRMESİ

    Modern yaşamın getirdiği şehirleşmeye ve artan nüfusa paralel olarak, doğal çevreden uzaklaşma ve sürdürülebilirlikten kopma tehdidi artmaktadır. Bu bağlamda, “yeşil yerleşmeler” kavramı, gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya inşa etmeyi amaçlayan kapsamlı bir çözüm sunmaktadır.

    Yeşil yerleşmeler, imar adası ölçeğinden küçük olmayan yerleşimlerde, komşuluk ilişkilerini önceleyen kentleri, insan ölçeğinde yapıları, tarıma ayrılmış alanları, oyun çimenlikleri, yürüyüş yolları ve insan ilişkilerinin yoğun yaşanacağı yerleri içeren kapsamlı bir kavramdır. Bu kavramın temel amacı, doğayla uyumlu ve sürdürülebilir bir yaşam tarzını teşvik etmek ve gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir dünya inşa etmektir.

    Yeşil yerleşmeler, bir dizi temel prensibe dayanarak tasarlanır ve uygulanır;

    Doğayla Uyum: Binalar ve altyapı, doğal araziye ve topografiye saygılı bir şekilde tasarlanır. Yeşil alanlar ve doğal unsurlar korunur ve teşvik edilir. Ekosistem dengesinin korunmasına ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanılmasına öncelik verilir.

    Sürdürülebilirlik: Enerji verimliliği, su tasarrufu ve atık yönetimi gibi sürdürülebilirlik ilkelerine önem verilir. Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılır ve geri dönüşüm teşvik edilir. Atık oluşumu minimize edilir ve sürdürülebilir bir atık yönetim sistemi kurulur.

    Yürünebilirlik: Araç kullanımını azaltmak için toplu taşıma, bisiklet yolları ve yaya dostu altyapı teşvik edilir. Kentlerin insan ölçeğinde ve kolayca yürünebilir olması sağlanır. Hava kirliliğinin azalmasına, gürültü seviyesinin düşmesine ve insanların daha sağlıklı bir şekilde yaşamasına öncelik verilir.

    Komşuluk İlişkileri: Topluluk duygusunu ve komşuluk ilişkilerini geliştirmek için sosyal alanlar ve ortak kullanım alanları oluşturulur. Dayanışma ve yardımlaşma duygusu teşvik edilir. Komşuların birbirleriyle daha fazla etkileşim kurması ve daha mutlu bir yaşam çevresi oluşturmaları hedeflenir.

    Sağlıklı Yaşam: İnsanların doğayla iç içe olmalarını ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilmelerini sağlayacak parklar, bahçeler ve rekreasyon alanları oluşturulur. Stresten uzaklaşma imkanı sağlanır. Fiziksel ve zihinsel sağlık korunur ve yaşam kalitesi yükseltilir.

    Yeşil yerleşmeler, çevresel, sosyal ve ekonomik açıdan birçok fayda sağlar;

    Çevresel Faydalar: Sera gazı emisyonlarını azaltır. Hava ve su kirliliğini önler. Biyolojik çeşitliliği korur. Ekosistem dengesini sağlar. Doğal kaynakların korunmasına katkıda bulunur.

    Sosyal Faydalar: Topluluk duygusunu ve komşuluk ilişkilerini geliştirir. Dayanışma ve yardımlaşma duygusunu teşvik eder. İnsanların daha sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşamasını sağlar. Yaşam kalitesini yükseltir.

    Ekonomik Faydalar: Enerji ve su tasarrufu sağlayarak işletme maliyetlerini düşürür. Sürdürülebilir bir ekonomiye katkıda bulunur. Yeni iş imkanları yaratır.

    Yeşil yerleşmeler, modern yaşamın getirdiği zorluklara karşı sürdürülebilir bir çözüm sunmaktadır. Doğayla uyumlu, yaşanabilir ve müreffeh bir gelecek inşa etmek için yeşil yerleşmelerin temel prensiplerini benimsemek ve uygulamak aynı zamanda kamusal bir sorumluluktur.

    Yeşil yerleşmeler, sadece belirli şehirlerle sınırlı değildir. Her ölçekteki yerleşim yeri, yeşil yerleşme prensiplerini benimseyerek daha yaşanabilir ve sürdürülebilir hale getirilebilir.

    Şimdi, ulusal yeşil yerleşme değerlendirme kılavuzunu inceleyelim.

    Yeşil Yerleşme Değerlendirme Kılavuzu’nun; uluslararası sertifika sistemleri içindeki yeri 2 temel kriter ile değerlendirilebilir;

    1)           Küresel uyumluluk, yerel koşullar ve güncellenebilirlik,

    2)           Sürdürülebilirlik kapsamı, temalar ve kriterler.

    Küresel Uyumluluk, Yerel Koşullar ve Güncellenebilirlik: Yeşil Yerleşme Değerlendirme Kılavuzu’nun kategorik kapsamının belirlenmesinde 6 uluslararası ve 2 ulusal yeşil bina sertifika sisteminin;  ana modül yaklaşımları, ulusal ve yerel koşullar bağlamında bilimsel kriterlere göre değerlendirilmiştir. Bu nedenle; Yeşil Sertifika ile belirlenen ana modüller ve modüllere bağlı sürdürülebilirlik tema ve kriterleri uluslararası kıyaslamalara açık olup ileriki versiyonlarında küresel ve ulusal referans değerlerin oluşması sürecinde uyumluluk gösterecektir.

    Sürdürülebilirlik Kapsamı: Yeşil Sertifikaların ‘sürdürülebilirlik kapsamı’ önemli bir gösterge teşkil etmektedir. Sürdürülebilirliğin ayrıntı düzeyi, ana temaları veya ölçütlerinin küresel ve ulusal referans karşılıklarının bulunması gerekmektedir. Sertifika sistemlerinin derecelendirdiği tüm bina ve yerleşmelerin hangi kapsamda sürdürülebilirliği kapsaması yine küresel ve ulusal sürdürülebilirlik hedeflerine ne kadar yaklaşıldığının ölçülmesine olanak vermelidir. Yeşil Sertifika sürdürülebilirlik kapsamı oldukça geniş bir çerçeve sunmaktadır.

    Temalar ve kriterler: Yeşil sertifika sistemlerinin sürdürülebilirlik kapsamı ana temalar ve kriterlerin varlığı ile ölçülebilmektedir. Birçok sertifika sisteminde temalarda ortaklaşma bulunurken, kriterler, ulusal hedeflere ve mevzuatlara göre değişiklik gösterebilmektedir. Sertifika sistemlerinde ana tema olarak ‘kapsam yeterliliği’ üzerinde durulmaktadır. Yeşil Sertifika sürdürülebilirliğin bütünsel ve sistematik doğasını göz önünde bulundurarak; sosyal sürdürülebilirlik ve yönetim konularını, ana tema ve ölçülebilir kriterler ile tanımlamıştır. Literatür araştırmaları; sürdürülebilirlik kapsamının ana temalarla iyi bir çerçeve ile çizildiğinde; kriterlerin eksik olanlarının zaman içinde geliştirilebildiğine işaret etmektedir.

    Uluslararası sertifika sistemlerinde zorunlu kriterler; asgari sürdürülebilirlik gereksinimlerinin karşılandığından emin olmak adına önemli görülmektedir. Yeşil Sertifika Sisteminin bu versiyonunda da ana modüller içinde zorunlu kriterler belirlenmiştir.

    Göstergeler ve Ağırlıklandırmalar: Sürdürülebilirlik kapsamına ana temalar yoluyla karar verildikten sonra, göstergeler yolu ile kapsamın elde edilebilirliği ve standardı belirlenmektedir. Sürdürülebilirlik kapsamının ifade edilmesinde ve karşılaştırılabilir sonuçların elde edilmesinde göstergelerin ağırlıklandırılmasında denge aranması önem kazanmaktadır. Yeşil Sertifikanın sürdürülebilirlik kapsamı belirlenirken, zorunlu kriterlerin seçimi ve uygulanabilirliklerinin yüksek olmasına özen gösterilmiştir.

    Yeşil sertifika yerleşme kategorileri, kriterleri, kredi dağılımları ve kredilendirme esasları; 

    Yeşil sertifika yerleşme dereceleri, kazanılan ‘toplam ağırlıklı kredi’ miktarına göre belirlenir.

    Modüller 100 kredi üzerinden hesaplanmaktadır ve modüllerin her birinden en yüksek 100 kredi alınabilmektedir. Her bir modülde kazanılan toplam krediler kendi modüllerine ait ‘ağırlık katsayısı’ ile çarpılarak yeşil yerleşme bütünündeki ‘ağırlıklı krediler’ elde edilmektedir.

    Derecelendirmeye esas olan ‘toplam ağırlıklı kredi miktarı’ ise modüller için elde edilen ağırlıklı kredi miktarlarının toplanmasıyla elde edilir. Her bir modül için tanımlanan ‘zorunlu’ gereklilikler yerine getirildikten sonra ‘modül içindeki kredi hesabı’ ile yeşil yerleşme bütünündeki ‘ağırlıklı kredi hesabı’ yapılabilmektedir.

    Tablo 1: Yeşil Yerleşme Sertifikası Ağırlıklı Krediler ve Kat Sayıları

    Tablo 1’i bir örnek ile inceleyelim; Bölgesel ve Yakın Çevre Profili (BOL) 3’ü zorunlu, 2’si puanlı olmak üzere toplam 5 kriterden oluşmaktadır. Bu durumda BOL modülünden sadece 2 kriterden puan alınabilecektir. Geçer dereceli sertifika için BOL modülünden 8 kredi sağlanması gerektiğini derecelendirme koşullarından biliyoruz. Beklentiler bütüncül değerlendirildiğinde toplam ağırlıklı kredisi 8 olan BOL modülünün 2 ana temasına bağlı tüm kriterlerinin sağlanması beklenmektedir.

    Modüller, Temalar ve Kriterler

    Yeşil Sertifika Yerleşme: 6 ana modül, 21 ana tema ve 74 Kriter ile tamamlanması beklenen gerekliliklerden oluşmaktadır;

    Bölgesel ve Yakın Çevre Profili (BOL) Modülü: 2 ana tema, 5 Kriter ve tamamlanması beklenen gerekliliklerden oluşmaktadır.

    Sürdürülebilir Arazi Kullanımı, Ekoloji ve Afet Yönetimi (AKE) Modülü: 5 ana tema, 14 Kriter ve tamamlanması beklenen gerekliliklerden oluşmaktadır.

    Ulaşım ve Hareketlilik (UHA) Modülü: 4 ana tema, 21 Kriter ve tamamlanması beklenen gerekliliklerden oluşmaktadır.

    Kentsel Tasarım (KET) Modülü: 6 ana tema, 20 Kriter ve tamamlanması beklenen gerekliliklerden oluşmaktadır.

    Sosyal ve Ekonomik Sürdürülebilirlik (SES) Modülü: 2 ana tema, 11 Kriter ve tamamlanması beklenen gerekliliklerden oluşmaktadır.

    İnovasyon Yerleşme (INO) Modülü: 2 ana tema, 3 Kriter ve tamamlanması beklenen gerekliliklerden oluşmaktadır.

    Zorunlu Kriterler;

    6 değerlendirme modülü içeren Ulusal Yeşil Yerleşme Değerlendirme kılavuzunun;

    Bölgesel ve Yakın Çevre Profili (BOL) modülü için 3 zorunlu kriter mevcuttur:

    BOL 01 K1          Proje Alanının Sınırının Belirlenmesi,

    BOL 01 K2        Proje Alanının Bölge ve Yakın Çevresi İçinde Değerlendirilmesi,

    BOL 01 K3        Proje Alanının Planlama Kademelenmesi İçindeki Yerinin Değerlendirilmesi,

    Sürdürülebilir Arazi Kullanımı, Ekoloji ve Afet Yönetimi (AKE) modülü için 3 zorunlu kriter mevcuttur:

    AKE 01 K1        Projenin içinde yer aldığı alana/bölgeye ait  ‘Üst Ölçekli Doğal, Tarihi ve Kültürel Çevre Koruma Kararları Raporu’nun hazırlanmış olması,

    AKE 02 K1        Proje alanına ait ‘Yerleşime Uygunluk Etüdü ve Değerlendirme Raporu’nun hazırlanmış olması,

    AKE 02 K2        Proje alanına ait  ‘Sürdürülebilir Arazi Etüdü ve Değerlendirme Raporu’nun hazırlanmış olması,

    Ulaşım ve Hareketlilik (UHA) modülü için 2 zorunlu kriter, 2 zorunlu/puanlı kriter mevcuttur:

    UHA 01 K1       Mevcut ve öneri fonksiyonları ve erişim mesafelerini içeren raporun hazırlanmış olması,

    UHA 01 K2       Zorunlu/Puanlı: Çevreye duyarlı farklı ulaşım sistemlerinin hizmet verdiği ve erişilebilirliği yüksek alanların tercih edilmesi,

    UHA 02 K1       Kentsel altyapının toplu taşıma ile uygunluğunun sağlanması ve kolaylığının /verimliliğinin artırılması için stratejilerin geliştirilmesi,

    UHA 03 K1       Zorunlu/Puanlı: Ulaşım/Seyahat mesafelerinin ve seyahat sürelerinin azaltılmasına ilişkin ulaşım kalitesi raporunun hazırlanması,

    Kentsel Tasarım (KET) modülü için 1 zorunlu/puanlı kriter mevcuttur:

    KET 05 K2        Zorunlu/Puanlı: Alandaki yapıların yeşil bina sertifikası almış olması (Yeni yerleşme zorunlu, mevcut yerleşme zorunlu/puanlı),

    Sosyal ve Ekonomik Sürdürülebilirlik (SES) modülü, zorunlu kriter içermemektedir.

    İnovasyon Yerleşme (INO) modülü, tüm yenilikçi ya da iyileştirici uygulamaların teşvik edilmesini amaçlamaktadır zorunlu bir modül değildir ve ağırlıklı kredi sistemine katkısı bulunmamaktadır.

    Yeşil sertifika yerleşme derecelendirme sistemi

    Projelerin ‘planlama/tasarım’, ‘İnşaat ve proje geliştirme süreci’ ve ‘uygulama sonrası’ yeşil belgelendirilmesine olanak tanıyan “Yeşil Sertifika Yerleşme”  kredilendirme, derecelendirme sistemi aşağıdaki gibidir:

    Yeşil Yerleşme sertifika sisteminin sürdürülebilirlik temalarını karşılama aşamaları ve sertifika kredilendirme ilişkisi aşağıdaki Tablo 2 ve Tablo 3’te verilmektedir. Söz konusu sisteme göre yeşil yerleşme sertifika başvuruları sürdürülebilirlik temalarını yerine getirme koşulları ile kredilendirilmektedir.  Bu sisteme göre;

    Aşama 1 (Başvuru ve Yakın Çevre Değerlendirme) ve

    Aşama 2 (Sürdürülebilir Yer Seçimi ve Bağlantılar Teması) tamamlandığında ‘GEÇER’ derece ile,

    Aşama 3 (Sürdürülebilir Topluluk ve Yerleşme Tasarımı Teması) tamamlandığında ‘İYİ’ derece ile,

    Aşama 4 (Sürdürülebilir Altyapı ve Binalar Teması) tamamlandığında ‘ÇOK İYİ’ derece ile,

    Aşama 5 (Sürdürülebilir Gelecek Teması) tamamlandığında ‘ULUSAL ÜSTÜNLÜK’ derecesi ile belgelendirilmektedir.

    Derecelendirme koşullarını açıklamak gerekirse;

    ‘Geçer’ Belgelendirme; Bu aşamanın ilk adımı olarak; BOL modülü ile 8 kredi sağlanarak; başvurunun bölge ve yakın çevre profili ile proje bilgilerinin sürdürülebilirlik hedeflerinin beyanı beklenir. 8 kredi sağlandıktan sonra, başvuru belgesi alınabilir. Yeşil sertifika başvurusunun ‘geçer’ belgelendirilebilmesi için ‘Sürdürülebilir Yer Seçimi ve Bağlantılar’ temasının gerekliliklerinin yerine getirilmiş olması beklenmektedir. Ana modüllerden zorunlu kriterler ile birlikte SÜRDÜRÜLEBİLİR YER SEÇİMİ ve BAĞLANTILAR temasının koşulları için (BOL, SES, UHA, AKE)  ana modüllerden toplamda en az 25 kredi sağlanması gerekmektedir. Zorunlu kriterler sağlanmadan kriter adımları ilerlememektedir.

    İyi’ Belgelendirme: Bu aşamada modül seçimleri zorunlu kriterler ile ilgili gereklilikler yerine getirilmeden kredilendirmeye izin vermemektedir. Sürdürülebilir Topluluk ve Yerleşme Tasarımı temasının koşulları için  (BOL, KET, SES, UHA, AKE) ana modüllerden zorunlu krediler ile birlikte toplamda en az 40 Kredi ile ‘İYİ SERTİFİKA’ ya sahip olunur.

    ‘Çok İyi’ Belgelendirme: Sürdürülebilir Altyapı ve Binalar teması ile (BOL, AHE, UHA, KET ve SES) konusunda zorunlu krediler ile birlikte en az 70 kredi almak koşulu ile toplamda en az 70 Kredi ile ‘ÇOK İYİ SERTİFİKASYON’ a sahip olurlar.

    ‘Ulusal Üstünlük’ Belgelendirme: Sürdürülebilir Gelecek kategorisinden (BOL, AKE, UHA, KET ve SES) konusunda zorunlu krediler ile birlikte 85 ve üzeri kredi almak koşulu ile projeler ‘ULUSAL ÜSTÜNLÜK SERTİFİKASYON’ una sahip olurlar.

    Tablo 2: Yeşil Sertifika Yerleşme Derecelendirme

    Yeşil Sertifika Yerleşme Derecelendirme; Geçer, İyi, Çok İyi ve Ulusal Üstünlük olmak üzere dört farklı sertifikasyon derecesi sunmaktadır. İstediğiniz sertifika derecesine bağlı zorunlu kriterler sağlanmak koşuluyla, yeşil yerleşme değerlendirme kılavuzunun belirlemiş olduğu ağırlıklı kredi min./maks. aralığının, minimum seviyesi sağlanarak beklenen sürdürülebilirlik teması elde edilebilir.

    Tablo 3: Yeşil Sertifika Yerleşme Derecelendirme ve Sürdürülebilirlik Teması Aşamaları

    Yeşil Sertifika Yerleşme Derecelendirme ve Sürdürülebilirlik Teması Aşamaları tablosu; ‘Geçer dereceli sertifika’ örneği için, BOL ana modülüne bağlı iki ana tema (BOL 01 ve BOL 02), SES ana modülüne bağlı bir ana tema (SES 01), AKE ana modülüne bağlı iki ana tema (AKE 01 ve AKE 02) ve UHA ana modülüne bağlı bir ana tema (UHA 01) ile istenen kriterlerin tamamlanması beklenmektedir.

    Ulusal yeşil yerleşme değerlendirme kılavuzunun en temel yaklaşımı yeşil binaların sayısını arttırmaktır. Yeni yerleşmeler için, yapılacak olan tüm binaların yeşil bina sertifika sistemi altında derecelendirmesi yapılmış ve YeS-TR sisteminden taslak yeşil sertifika almış olması beklenmektedir. Mevcut yerleşmeler için ise en az bir adet binanın YeS-TR sisteminden yeşil sertifikalı olması zorunludur.

    Zorunlu kriterleri ve zorunlu/puanlı kriterleri detaylıca değerlendirmiş olduğum bu yazıda, ulusal ölçekteki yerleşmelerin, zorunlu ve zorunlu/puanlı kriterleri sağlayabilmesi sorusu akla gelebilir. Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği ile tanımlanan yerleşme alanlarının, yeşil yerleşme değerlendirme kılavuzunun kriterlerini sağlayabileceğini değerlendirmek yerinde bir yaklaşım olacaktır.

    Erkan KARAHASANOĞLU

    Kentsel Tasarımcı – Peyzaj Mimarı

    KAYNAK:

    BİNALAR İLE YERLEŞMELER İÇİN YEŞİL SERTİFİKA YÖNETMELİĞİ ve EKLERİ (12.06.2022/31864 RG)

  • Ölçüm ve Numune Alma Personeli Sertifikalandırma Eğitimi Hakkında Duyuru

    İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı’nda (İSGÜM, Ankara) 03-05 Haziran 2024 tarihlerinde 3 gün yüz yüze Ölçüm ve Numune Alma Personeli Sertifikalandırma Eğitimi, düzenlenecektir. Detaylı bilgi için tıklayınız.

  • 2024 Yılı MELBES Yetkilendirme ve Kapsam Genişletme Hk. Olurunun 12. Maddesi Hakkında Açıklama Duyurusu

    25.03.2024 tarihli ve E-67516161-020-8940025 sayılı Genel Müdürlük Makamı Olur’u ile 2024 Yılı MELBES Yetkilendirme ve Kapsam Genişletme hususları hakkında düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
    Söz konusu Olur’un 12. Maddesinde “Emisyon kapsamında Bakanlıkça yetkili laboratuvarların; VOC, Metaller, PAH, Fenoller, Formaldehit, HCl, HF, HBr, Cl2, Br2 parametreleri için örnekleme ve analizinden birlikte başvurması şartıyla Kapsam Genişletme Başvurularının değerlendirmeye alınması. Mevcut durumda belgesinde sadece örnekleme veya analizinden biri bulunması durumunda ise diğerinden yapacağı Kapsam Genişletme Başvurularının değerlendirmeye alınması, (Birlikte başvuru şartının Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri dışında geçerli olması)” hükmü yer almaktadır.
    Bu hükümde belirtilen parametreler dışında kalan Emisyon kapsamındaki diğer benzer parametreler de (örn: Emisyonda sülfürik asit tayini, Emisyonda fosforik asit tayini gibi), aynı şartlar altında bu madde kapsamında değerlendirilecektir.
    Emisyon Kapsamında Yetkili Çevre Laboratuvarlarına Önemle Duyurulur.

    https://lab.csb.gov.tr/2024-yili-melbes-yetkilendirme-ve-kapsam-genisletme-hk.-olurunun-12.-maddesi-hakkinda-aciklama-duyurusu-duyuru-450462

  • Çevresel Gürültü Eğitim Programı

    (A Grubu-Temel Akustik Eğitimi ve Çevresel Gürültü/Titreşim Ölçümleri) Başvurusu

    30.11.2022 tarihli ve 32029 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Gürültü Kontrol Yönetmeliği kapsamında, kamu kurum/kuruluşları ile özel sektörde Yönetmeliğin uygulanmasından sorumlu çevresel gürültü konusunda görev alacak kişiler ile üniversite öğrencileri için “A Grubu-Temel Akustik Eğitimi ve Çevresel Gürültü/Titreşim Ölçümleri” eğitimi yapılacaktır.

    Eğitimler için herhangi bir ücret talep edilmeyecek olup, söz konusu eğitimler online (uzaktan) olarak yapılacaktır.

    Bu çerçevede, Eğitim Yetkinlik Belgesi almak isteyen  lise, yüksekokul veya dört yıllık üniversite mezunu adayların 15 – 26 Mayıs 2024 tarihleri arasında https://ebs.csb.gov.tr/kayit adresi üzerinden istenilen bilgileri doğru ve eksiksiz bir şekilde tamamlayarak başvuru yapmaları gerekmektedir.

    Bu kapsamda, Eğitim Yetkinlik Belgesi almak isteyen ve başvurusu onaylanan adaylar 03.06.2024 – 07.06.2024 tarihleri arasında akademi.cbs.gov.tr  internet adresi üzerinden  e-Devlet şifresi ile giriş yaparak eğitime başlayacaktır.

    Bahse konu eğitimlere katılım sağlayıp kendilerine tanımlanan eğitim içeriğinin %100’ünü tamamlayan adaylar sınava katılacaklardır.

    Sınav tarihi 09.06.2024 Pazar günü olup, saati Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı tarafından duyurulacaktır.

    EĞİTİM VE SINAV PROGRAMI

    Eğitim Sınıfı Başvuru Başlangıç Başvuru Bitiş Başvuru Değerlendirme Başlangıç Başvuru Değerlendirme Bitiş Eğitim Başlangıç Eğitim Bitiş Sınav Tarihi
    A Grubu Eğitim Programı 15.05.2024 26.05.2024 27.05.2024 31.05.2024 03.06.2024 07.06.2024 09.06.2024

     

    EĞİTİMLERİN KAPSAMI

    Çevresel Gürültü Kontrol Yönetmeliği’nin Uygulanmasına Yönelik Olarak Verilecek Eğitim Programı İçeriği oluşturulmuş olup, A Grubu Eğitim Programının içeriğine buradan ulaşabilirsiniz.

    Eğitim için herhangi bir ücret talep edilmeyecek olup sınava girecek olanlar sınav ücreti, sınavda başarılı olanlar belge ücreti yatıracaktır. Söz konusu ücretler akademi.csb.gov.tr internet adresinde yayımlanacaktır.

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı; eğitim başlangıç ve bitiş tarihlerinde ve online sınav tarihlerinde değişiklik yapma hakkına sahip olup yapılacak herhangi bir değişiklik akademi.csb.gov.tr internet adresinde yayımlanacaktır. Bu adresten yapılan değişiklik duyurusu tüm adaylara tebliğ yapılmış hükmündedir.

    İletişim:

    Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı

    akademi@cbs.gov.tr

  • SULAMA SUYUNDA SODYUM TEHLİKESİ

    Sudaki yüksek sodyum iyonları toprağın geçirgenliğini etkileyerek infiltrasyon sorunlarına neden olur. Bunun nedeni, toprakta değiştirilebilir formda mevcut olan sodyumun, toprak kili üzerinde adsorbe edilen kalsiyum ve magnezyumun yerini alması ve toprak parçacıklarının dağılmasına neden olmasıdır (yani eğer kalsiyum ve magnezyum toprak değişim kompleksinde adsorbe edilen baskın katyonlar ise, toprak kolayca yetiştirilir ve geçirgen ve granüler bir yapıya sahiptir).

    Bu dağılım toprak agregatlarının parçalanmasına neden olur. Toprak kuruduğunda sert ve kompakt hale gelir ve yapısını etkileyen su ve havanın toprağa sızma oranlarını azaltır.

    Bu sorun aynı zamanda tuzluluk oranı (aşağıya bakınız) ve toprağın türü gibi çeşitli faktörlerle de ilgilidir. Örneğin kumlu topraklar yüksek SAR’lı su ile sulandığında diğer ağır topraklar kadar kolay zarar görmeyebilir.

    Sodyum ve bitkiler

    Yüksek sodyum konsantrasyonları, infiltrasyon hızı mahsulün yeterli suya sahip olmayacağı bir orana düştüğünde veya toprak profilinin hidrolik iletkenliği yeterli drenajı sağlayamayacak kadar düşük olduğunda bir sorun haline gelir.

    Na fazlalığının mahsulde neden olduğu diğer sorunlar, tohum yataklarının kabuklanması, yüzey toprağının geçici doygunluğu, yüksek pH ve artan hastalık potansiyeli, yabani otlar, toprak erozyonu, oksijen eksikliği ve yetersiz besin varlığıdır.

    Geri dönüştürülmüş su, diğer katyonlarla (Ca, K, Mg) karşılaştırıldığında toprakta fazla Na kaynağı olabilir ve bu nedenle uygun şekilde kontrol edilmelidir.

    Hata payı Sulama suyunun SAR’ı Mahsul
    Çok hassas 2-8 Meyveler, kuruyemişler, narenciye, avokado
    Hassas 8-18 Fasulye
    Orta derecede toleranslı 18-46 Yonca, yulaf, pirinç
    Hoşgörülü 46-102 Buğday, arpa, domates, pancar, uzun buğday çimi, tepeli çim

    Kaynak: Tatlı ve Deniz Suları için Avustralya Su Kalitesi Kılavuzlarından (ANZECC) alınmıştır

    Kullanılan indeks, toprakla olan değişim reaksiyonlarında sodyum iyonlarının göreceli aktivitesini ifade eden Sodyum Adsorpsiyon Oranıdır (SAR). Bu oran, sodyumun kalsiyum ve Magnezyuma olan bağıl konsantrasyonunu ölçer.

    SAR aşağıdaki denklemle tanımlanır:

    [x]: meq/L cinsinden iyon konsantrasyonları

    Na: Sodyum

    Ca: Kalsiyum

    Mg: Magnezyum

    SAR Sulama suyu tehlikesi
    SAR Notlar
    Hiçbiri < 3,0 Geri dönüştürülmüş suyun kullanımında kısıtlama yok
    Hafif ila orta 3,0 – 9,0 Hassas mahsullere 3’ten 6’ya kadar özen gösterilmelidir.
    6’dan 8’e kadar alçı kullanılmalıdır. Hassas mahsuller değil.
    Suyun sodyum artışına neden olup olmadığını belirlemek için her 1 veya 2 yılda bir topraktan numune alınmalı ve test edilmelidir.
    Akut > 9.0 Ciddi hasar. Uygun değil

    Düzeltilmiş SAR ayarı değeri yüksek karbonat ve bikarbonat içeriğine sahip sular için hesaplanabilir. Örneğin sulama suyu serbest kireç (kireçli toprak) içerdiğinde. Suda bulunan yüksek karbonat ve bikarbonat, kalsiyum ve magnezyumun çökelmesine neden olacak ve göreceli sodyum konsantrasyonunu artırarak SAR indeksini artıracaktır.

    Sodyum miktarı ayrıca Artık Sodyum Karbonat (RSC) ile de gösterilebilir.

    SAR ve tuzluluk indeksi arasındaki ilişki

    Belirli bir SAR’da, tuzluluk arttıkça veya tam tersi şekilde sızma oranı artar. Bu nedenle olası sorunları değerlendirmek için SAR ve ECi birlikte kullanılmalıdır.

    SAR değeri 4’ün üzerinde olan yüksek tuzlu suyun (EC1.50-3.00) dikkatle yönetilmesi gerekir. Olası sodyum problemlerinin değerlendirilmesi amacıyla toprakların yılda bir kez teste tabi tutulması tavsiye edilir.

    Tuzluluk ne kadar yüksek olursa, sızma sorunlarına neden olmak için SAR indeksi de o kadar yüksek olur. Öte yandan tuzluluk oranı ne kadar düşük olursa, SAR değerinden bağımsız olarak sızma sorunlarının ortaya çıkma riski de o kadar yüksek olur.

    Yağışlar toprağın tuzluluğunu azaltabilir ve sonuç olarak SAR indeksini artırabilir ve suyun toprağa nüfuzunu azaltabilir.

    Topraklardaki SAR sorunlarına çözümler

    Topraklardaki SAR sorunları için aşağıdaki çözümler geçerlidir:

    –  Sulama kaynaklarını değiştirin

    –  Sulama suyunu sodyum düzeyi düşük suyla karıştırın

    –  Havalandırmayı artırın

    –  Kükürt, alçı veya sülfürik asit enjeksiyonu uygulaması

     

     

    Feyza YALÇIN

    Kimyager

     

    KAYNAKLAR

    https://www.lenntech.com/

  • YANMA KAYBI (LOI)

    Yanma kaybı, bir numunenin içeriğinin bir kısmının yanmasına veya buharlaşmasına neden olacak şekilde yüksek sıcaklığa ısıtıldıktan sonra numunenin ağırlık değişiminin ölçülmesi sürecini tanımlar.

    Isıtma işlemi sırasında numunenin ağırlık değişimi izlenir ve bu, örneğin tortu, çamur, toprak ve atık gibi malzemelerdeki organik madde içeriğinin belirlenmesinde gereklidir. Çimento, kireç, kalsine boksit ve refrakterler gibi inorganik malzemeler de yanma kaybıyla test edilebilir.
    Analiz sırasında kaybolan uçucu malzemeler tipik olarak birleştirilmiş su (örneğin hidratlar) ve karbonatlardan gelen CO2’den oluşur.

    Kalite testi olarak kullanılabilir ve uçucu organik maddelerin numuneden uzaklaştırılmasını sağlar.

    Yanma Kaybı Hesaplaması

    Bir numunenin Yanma Kaybı, bir mineralin element veya oksit analizi olarak rapor edilir. Bir numunenin yanma sırasında yüksek sıcaklıklara maruz bırakılmadan önceki ve sonraki ağırlığı karşılaştırılarak hesaplanır. Yanma Kaybı hesaplaması, numunedeki organik madde miktarını temsil eder.

    LOI’nin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin yaygın bir yöntem aşağıdaki gibidir:

    Numuneyi eklemeden önce boş bir kroze tartılır ve kaydedilir. Numune krozeye konulur ve kroze tekrar tartılır. Numune ağırlığı, boş pota ağırlığının yeni ağırlıktan çıkarılmasıyla belirlenir. Numune daha sonra numune materyalinin kurutulması için gerektiği şekilde kurutma fırınına yerleştirilir. Soğuduktan sonra kroze yeniden tartılır (fark numunenin su içeriğini verir).

    Kül fırını daha sonra istenen sıcaklığa ayarlanır ve numune gerekli süre boyunca yakılır. Soğuduktan sonra kroze tekrar tartılır. Bu ağırlık ile kuru ağırlık arasındaki fark organik içeriği verir.

    Toprak; minerallerden, canlı organizmalardan, sudan ve daha başka organik maddeden oluşur. Toprak verimliliği organik madde içeriğinden etkilenir. Tarım toprağında yüksek organik madde, su tutma kapasitesinin artmasına yardımcı olur, toprağın pH değişikliklerine dayanma yeteneğini geliştirir ve topraktaki canlı organizmalar için besin sağlar. Bu nedenle, toprağın organik maddesinin izlenmesi, tarımda doğrudan toprak yönetimi uygulamalarına yardımcı olabilir ve dolayısıyla toprağın organik madde kütlesini belirlemek için Yanma Kaybını kullanmak yararlı bir prosedürdür. Toprağın nem içeriğinin belirlenmesi de önemli bir süreçtir.

    Feyza YALÇIN

    Kimyager

    KAYNAKLAR

    https://www.precisa.com/

    https://www.carbolite-gero.com/

  • HİDRAZİN MARUZİYETİ

    Hidrazin; N2H4 kimyasal formülüne sahip inorganik bir bileşiktir. Basit bir piktojen hidrittir ve amonyak benzeri bir kokuya sahip, renksiz, yanıcı bir sıvıdır. Hidrazin bileşiklerinin farklı türleri arasında hidrazinler, hidrazonlar, 1,1-dimetilhidrazin ve 1,2-dimetilhidrazin bulunur. Hidrazinlerin çoğu, tarım kimyasalları ve plastik üretimi sırasında bir ara madde, roket yakıtı ve yakıtların bir bileşeni, su arıtmaları ve gyromitra mantarı ve anti-tüberküloz ilacı izoniazid’in bir metaboliti olarak üretilir.

    Hidrazine maruz kalmanın nörolojik, hematolojik, pulmoner, dermatolojik ve hepatik sistemler dahil olmak üzere birçok organ sistemi üzerinde toksik etkileri vardır. Hidrazinler, önemli koenzimleri devre dışı bırakarak sentezini inhibe ederek fonksiyonel bir piridoksin eksikliği üretir.

    Hidrazinler (R2N−NR2), tek bir kovalent bağ ile bağlanan 2 nitrojen atomuna sahip bir kimyasal bileşik sınıfıdır ve dört adede kadar alkil ikame edicisi taşıyabilir. Organohidrazin bileşikleri ve türevleri, insanların maruziyetinde önemli toksisiteye neden olur.

    Yaygın olarak karşılaşılan örnekler arasında hidrazin, hidrazonlar, 1,1-dimetilhidrazin, 1,2-dimetilhidrazin ve monometilhidrazin (MMH) yer alır. Saf formunda hidrazin (H2N-NH2), amonyak benzeri bir kokuya sahip, berrak, renksiz bir sıvı kimyasaldır.

    Hidrazin ve türevlerinin çok sayıda endüstriyel, askeri ve tıbbi uygulaması vardır. Yüksek yanma ısısı ve oksijen varlığında yüksek ekzotermik reaksiyon nedeniyle, Alman bilim adamları ilk olarak II. Dünya Savaşı sırasında roket yakıtının ana bileşeni olarak hidrazini geliştirdiler. Savaş sonrasında hidrazinler, su gibi sıvı özelliklere sahip, güçlü ve güvenilir bir itici gaz olarak geniş çapta benimsendi. 1970’lerden günümüze, uzay araçlarının itici yakıtlarında ve füzelerin itici yakıtı olarak bulunabilmektedirler.

    Hidrazinler güçlü indirgeyici özelliklere sahip olduklarından, plastik üretimi, tarım ürünleri (bitki büyüme düzenleyicileri, herbisitler, fungisitler, böcek öldürücüler) ve polimerler için köpük oluşturucu veya şişirici maddelerin üretimi sırasında yaygın olarak bir başlangıç ​​veya ara reaktan olarak kullanılırlar. Kazan suyu ve su ısıtma sistemlerinde korozyonu önlemek amacıyla oksijen tutucu olarak da kullanılır.

    Doğal olarak oluşan hidrazinler nadirdir ve Gyromitra ve Agaricus mantar türlerinde mikotoksin olarak bulunabilir. Gyromitra mantarları, gyromitrin (n-metil-N-formil hidrazon) toksini içerir ve ciddi zehirlenmelerde nöbetlerden sorumlu olan ana toksik bileşik monometilhidrazine (MMH) hidrolize uğrar. Tütünde az miktarda hidrazin rapor edilmiştir; ancak, insanların maruz kalmasından kaynaklanan belgelenmiş herhangi bir toksisite bulunmamaktadır.

    Hidrazine maruz kalmanın sonuçlarına ilişkin epidemiyolojik çalışmalar, akut ve kronik maruz kalmalar olarak ikiye ayrılabilir.

    Akut Maruz Kalma

    Akut maruz kalmalar 1965’ten beri belgelenmiştir ve esas olarak askeri mesleki maruziyetle hidrazine maruz kalmayla ilişkilendirilmiştir.

    Frierson ve arkadaşları, genç erkeklerin simetrik olmayan dimetil hidrazin (UDMH) ile karıştırılmış hidrazin buharlarına maruz kaldığı 2 vakayı tanımladı. Her ikisi de piridoksin ile tedavi edildi ve semptomları hızla iyileşti.

    Reid ve arkadaşları, geminin makine dairesinde çalışırken kazara sıvı hidrazini yutan genç bir denizciyi tanımladılar. Sotaniemi ve arkadaşları 1971, altı ay boyunca kronik tekrarlanan maruziyetlerle birlikte bir makine işçisine ölümcül kazara maruz kalma vakasını tanımladı.

    Dermal maruziyetler çoğunlukla altın kaplama endüstrisi, tavuk yemi katkı maddeleri, herbisitler veya buhar santralleri yoluyla meydana gelen mesleki yaralanmalarla bağlantılıdır.

    Kronik Maruz Kalma

    Kronik maruziyetler çeşitli nedenlerle epidemiyolojik çalışmalarda daha fazla incelenmiştir, ancak esas olarak hidrazinin kanserojenliğini belirlemek için yapılmıştır. Ne yazık ki, hidrazine ilişkin birçok epidemiyolojik çalışma, diğer kimyasallara eş zamanlı maruz kalma nedeniyle kafa karıştırıcı olmuş ve doğrudan korelasyonları zorlaştırmıştır.

    Wald ve arkadaşları, bir hidrazin üretim tesisinde diğer kimyasalların yanı sıra çeşitli seviyelerde hidrazine maruz kalan 427 erkek üzerinde çalıştı. Hidrazine maruz kalan grupta genel ölüm sayısının beklenenden düşük olduğu ve akciğer ve tüm kanser türlerinden ölüm oranlarının beklenen değerlere benzer olduğu sonucuna vardı. Roe ve arkadaşları daha önce 1978’de aynı bireylerden 423’ünü incelemişlerdi. Ayrıca mesleki olarak hidrazine maruz kalmanın kanser vakalarındaki büyük artışla anlamlı düzeyde ilişkili olmadığını da belirlediler.

    Contassot ve arkadaşları, altı ay boyunca çeşitli seviyelerde hidrazine maruz kalan 130 erkeği tanımladı. Yüksek maruziyet grubunda (>1 ppm) istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek kanser insidansı gösterdiler; cilt kanserleri hariç tutulduğunda bu oran azaldı. Morris ve arkadaşları, Wald ve arkadaşları (1984) ve Roe ve arkadaşları (1978) tarafından ilk değerlendirmeden 10 yıl sonra değerlendirilen işçilerin %95’ini takip etti. Hidrazine mesleki maruziyetten kaynaklanan tüm nedenlere bağlı ölümlerde artış olmadığını da belirlediler.

    Ritz ve arkadaşları 2006, en az 2 yıl boyunca değişen miktarlarda hidrazine maruz kalan 6107 havacılık işçisi üzerinde epidemiyolojik bir çalışma gerçekleştirmiş ve akciğer kanseri ölüm riskinde artış, kolon ve rektal kanser vakalarında artış ve pankreas ile olası bir doz-yanıt kanser ilişkisini göstermiştir. Bu çalışmada ayrıca lösemi, lenfoma ve böbrek kanseri gelişen hastalar da vardı; ancak maruz kalan bireylerin sayısı anlamlı olamayacak kadar azdı. Bu çalışmaya yönelik yaygın eleştiriler, işçilerin maruz kalmış olabileceği birçok başka kimyasalın da olduğu yönündedir.

    Zhao ve arkadaşları 2005 aynı grubu incelemiş ve akciğer kanseri ve melanom vakalarının daha yüksek olduğunu, yemek borusu kanseri, mide kanseri, Hodgkin dışı lenfoma ve lösemi vakalarının da muhtemelen daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır; ancak bunun büyük olasılıkla madeni yağ maruziyetine atfedildiği sonucuna vardılar. Ayrıca, trikloretilen maruziyetine atfedilen böbrek kanseri vakalarının daha yüksek olduğunu buldular.

    Krishnadasan ve arkadaşları 2007 de aynı havacılık ve uzay çalışanları grubunu değerlendirmiş ve prostat kanseri görülme sıklığının daha yüksek olduğunu bulmuşlardır; ancak bunu trikloretilen maruziyetine bağladılar.

    Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1987 yılında mesleki maruziyet potansiyeli yüksek olan popülasyonları, hidrazinin kendisi ve/veya tuzları ve türevlerini üreten tesislerde, itici güç test tesislerinde, roket fırlatma sahalarında ve acil durum yakıtı olarak hidrazini kullanan uçakların monte edildiği veya yakıt ikmali yapıldığı yerler olarak tanımkalmıştır.1997 yılında Zehirli Maddeler ve Hastalık Kayıt Ajansı (ATSDR), insanların hidrazine ve 1,1-dimetilhidrazine maruz kalmasının esas olarak işyerinde veya havacılık veya endüstriyel tesislerin veya tehlikeli atık sahalarının yakınında meydana geldiğini belirtmiştir.

    Feyza YALÇIN

    Kimyager

    KAYNAKLAR

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/

  • SİYANÜRLER

    Siyanürler, siyano grubu –CN içeren organik ve/veya inorganik bileşiklerdir. Siyanürün farklı formları farklı kimyasal özelliklere ve dolayısıyla suda yaşayan organizmalar için farklı derecelerde toksisiteye sahiptir. Siyanür (CN ), birçok kimyasal ve rafinasyon prosesinde kullanılan bir karbon nitrojen bileşiğidir. Geçiş metalleriyle kolayca reaksiyona girerek endüstriyel amaçlar için kullanışlı olmasını sağlar, aynı zamanda onu toksik bir bileşik haline getirir. Siyanür genellikle elektrokaplama ve metal temizleme operasyonlarından, kok fırınlarından, çelik üretim tesislerinden, gaz temizleyicilerden ve polimer üretiminden çıkan atık sularda bulunur. Serbest siyanür, moleküler hidrojen siyanür (HCN) ve siyanür iyonunun (CN ) toplamı olarak tanımlanır. Toplam siyanür, güçlü asidik koşullar altında geri akıtıldığında serbest siyanüre ayrışan tüm inorganik siyanür formlarının toplamıdır.

    Siyanürün sudaki formu pH, sıcaklık, çözünmüş oksijen, tuzluluk, diğer iyonlar, kompleks yapıcı maddeler ve güneş ışığından etkilenir. HCN kolayca yayılabilen, oldukça uçucu ve oldukça reaktif bir maddedir. Sulu çözeltide zayıf bir asittir ve serbest siyanür olarak mevcut siyanürün oranı pH ve sıcaklığa bağlıdır.

    Siyanür çeşitli ağır metal iyonlarıyla bağlanarak değişen stabilite derecelerine sahip metalo-siyanür kompleksleri oluşturur. Örneğin, Pb(II), Zn(II) ve Cd(II) siyanür kompleksleri kararsızdır ve bu nedenle sulu çözeltide kolayca ayrışır ve kompleks iyonların kendilerinden daha büyük oranda olan CN- ve HCN’yi oluşturur . Daha kararlı Ni(II), Cu(II) ve Ag(I) komplekslerinde daha az ayrışma meydana gelir. Ayrışma derecesi, azalan kompleks konsantrasyonu, azalan pH ve azalan kompleks stabilitesi ile artar. Suda yaşayan organizmalara yönelik toksisite, HCN’den çok daha az toksik olmalarına rağmen kısmen karmaşık iyonlardan kaynaklanabilir. Endüstriyel kullanımları geniş olan ferrik ve ferro-siyanürler kararlı komplekslerdir ancak ultraviyole ışığa maruz kaldıklarında kolaylıkla siyanür açığa çıkarırlar. Böylece güneş ışığı, demir-siyanür kompleksi içeren sularda serbest siyanürün harekete geçmesine neden olur.

    Siyanojen (CN)2 ve siyanohidrinler RR’C(OH)CN, suda serbest siyanür açığa çıkararak ayrışır ve bu nedenle toksiktir. Siyanojen klorür (CNCl), farklı siyanür formlarının klorlama/oksidasyon ürünüdür ve bu kimyasal son derece toksiktir. Tiyosiyanat, siyanat ve nitriller gibi siyanürün diğer formları serbest siyanür oluşturmazlar (asidik ortamdaki tiyosiyanat hariç) ve dolayısıyla çok daha az toksiktirler.

    Suda siyanür serbest veya toplam siyanür olarak ölçülebilir. Serbest siyanür, siyanürün daha toksik formlarını temsil eden hidrojen siyanür (HCN) ve siyanür iyonundan (CN-) oluşur. Ancak sudaki siyanür, demir gibi metallere stabil bir şekilde bağlı olabilir. Toplam siyanür ölçümü, sudaki hem serbest hem de metale bağlı siyanürün toplam miktarını gösterir.

    Uçuculaşma, yüksek konsantrasyonlarda serbest siyanürün önemli bir uzaklaştırma işlemidir ancak düşük konsantrasyonlardaki işlemler tam olarak anlaşılmamıştır. Kompleksleşme ve oksidasyonun yanı sıra mikrobiyal parçalanma da serbest siyanürün uzaklaştırılmasında önemli süreçler olabilir.

    Siyanür molekülü (CN), belirli inorganikler ve eser metallerle kompleksler oluşturur. Siyanürün belirli bir ortamda bulunabileceği form, sıcaklığa ve pH’a bağlı olan dengeler tarafından yönetilir. Birden fazla siyanür formunun aynı anda bulunma potansiyeli nedeniyle analiz zor olabilir. Bu nedenle, her bir formu ölçmek için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Farklı siyanür türlerinin sınıflandırılması büyük ölçüde pH’a bağlı olduğundan, analitik yöntemler buna göre ilişkilendirilmiştir.

    Serbest siyanür türleri arasında serbest iyonlar (CN –) ve hidrojen siyanür (HCN) yer alır. Bu formlar yüksek oranda biyoyararlanıma sahiptir ve en büyük toksisite riskini oluşturur. Analitik açıdan bakıldığında serbest siyanür, çözeltideki HCN ve CN’nin toplamıdır. Bu türler, pH’ı 6,0 ila 7,0 arasında olan bir çözelti kullanılarak bir membrandan difüzyon yoluyla diğer siyanür formlarından ayrılır.

    Zayıf asitte çözünebilen (WAD) siyanür türleri, alkali metallerle oluşturulanlar gibi basit komplekslerin yanı sıra 4,0 ila 6,0 arasındaki bir pH’ta ayrışan bazı ağır metalleri içerir.

    Toplam siyanür, serbest, WAD ve güçlü metal siyanür kompleksleri de dahil olmak üzere tüm siyanür türlerinin toplamını temsil eder. Bu analiz, güçlü metal siyanür türlerinin ayrıştırılması amacıyla güçlü asit koşulları (pH <2) altında gerçekleştirilir.

    Feyza YALÇIN

    Kimyager

    KAYNAKLAR

    https://www.waterquality.gov.au/anz-guidelines

    https://www.health.nsw.gov.au/

  • 2024 Yılı MELBES Yetkilendirme ve Kapsam Genişletme Hk. Olur

    16.02.2019 tarihinden itibaren yürütülmekte olan MELBES Sistemi’ nde, ölçüm ve analiz talep eden tesislere atanan laboratuvarların ölçüm ve analiz kalitelerinin artırılması, numune almadan raporlamaya kadar geçen sürenin azaltılması, talep edilen ölçüm ve analizlerin büyük ölçüde atanan laboratuvarlarca karşılanması, ölçülmesi gereken parametreler açısından tablo bütünlüğünün sağlanması gibi hedefler, MELBES uygulamasından elde edilen veriler ışığında değerlendirilmiştir. Söz konusu değerlendirmeler sonucunda yapılacak yeni yetkilendirmelere ve kapsam genişletmelere ilişkin usül ve esaslar ekte yer alan 25.03.2024 tarih ve 8940025 sayılı Makam Oluru ile belirlenmiştir.

    Bu Olur çerçevesinde yapılacak başvuruların, Olur’un ilgili maddesi ve Mevzuat, Kapsam, Parametre ve Metot (MKPM) listesinin detaylı olarak tablo şeklinde Bakanlığa sunularak yapılması önem arz etmektedir.

    Yetkili Çevre Laboratuvarlarına Önemle Duyurulur.

     

    OLUR 

     

    Kaynak : https://lab.csb.gov.tr/2024-yili-melbes-yetkilendirme-ve-kapsam-genisletme-hk.-olur-duyuru-449215

  • PARTİKÜL MADDE (PM10 VE PM2.5)

    PARTİKÜL MADDE (PM10 VE PM2.5)

    Partikül madde kirliliği veya PM olarak da bilinen partikül madde, havada asılı kalan son derece küçük katı partikülleri ve sıvı damlacıklarını tanımlayan bir terimdir. Havadaki partikül madde (PM) tek bir kirletici değildir; birçok kimyasal türün karışımıdır.

    Küçük sıvı damlacıklarından, kuru katı parçacıklardan ve sıvı kaplamalı katı çekirdeklerden oluşan katı ve aerosollerin karmaşık bir karışımıdır. Parçacıklar boyut, şekil ve kimyasal bileşim açısından büyük farklılıklar gösterir ve inorganik iyonlar, metalik bileşikler, elementel karbon, organik bileşikler ve yer kabuğundan bileşikler içerebilir.

    Parçacıklar, hava kalitesini düzenleme amacıyla çaplarına göre tanımlanır. Çapı 10 mikron veya daha küçük olanlar (PM10) akciğerlere solunabilir ve olumsuz sağlık etkilerine neden olabilir. İnce partikül madde, çapı 2,5 mikron veya daha küçük olan (PM2,5) partiküller olarak tanımlanır. Bu nedenle PM2.5, PM10’un bir kısmını oluşturur. Partikül madde; nitratlar, sülfatlar, organik kimyasallar, metaller, toprak veya toz parçacıkları ve alerjenler (polen veya küf sporları parçaları gibi) dahil olmak üzere çeşitli bileşenlerden oluşabilir. Parçacık kirliliği esas olarak motorlu taşıtlardan, odun yakan ısıtıcılardan ve endüstriden kaynaklanmaktadır. Orman yangınları veya toz fırtınaları sırasında Parçacıkların boyutu sağlık sorunlarına neden olma potansiyelini etkiler:

    • PM10(çapı 10 mikrometre veya daha küçük olan parçacıklar): bu parçacıklar boğazdan ve burundan geçip akciğerlere girebilecek kadar küçüktür. Bu parçacıklar solunduğunda kalbi ve akciğerleri etkileyebilir ve sağlık üzerinde ciddi etkilere neden olabilir.
    • PM2,5 (çapı 2,5 mikrometre veya daha küçük olan parçacıklar): Bu parçacıklar o kadar küçüktür ki akciğerlerin derinliklerine ve kan dolaşımına karışabilirler. Uzun süreler (yıllar) boyunca PM2.5’e maruz kalmanın olumsuz sağlık etkilerine neden olabileceğine dair yeterli kanıt bulunmaktadır.

     

    PM10 ve PM2.5 genellikle farklı emisyon kaynaklarından kaynaklanır ve ayrıca farklı kimyasal bileşimlere sahiptir. Benzin, yağ, dizel yakıt veya odunun yanmasından kaynaklanan emisyonlar, dış havadaki PM2.5 kirliliğinin büyük bir kısmını ve ayrıca PM10’un önemli bir kısmını oluşturur. PM10 aynı zamanda inşaat sahalarından, depolama alanlarından ve tarımdan, kontrol edilemeyen yangınlardan ve çalı/atık yakılmasından, endüstriyel kaynaklardan, açık arazilerden rüzgarla savrulan tozlardan, polenlerden ve bakteri parçacıklarından kaynaklanan tozları da içermektedir.

     

    Partikül maddeye maruz kalmanın sağlık üzerindeki potansiyel etkileri:                                                                                            
    Partikül maddeye maruz kalmanın sağlık üzerinde birçok etkisi vardır. Çok sayıda çalışma, parçacıklara maruz kalma ile artan hastaneye başvuruların yanı sıra kalp veya akciğer hastalıklarından ölüm arasında ilişkiler olduğunu göstermiştir. Kapsamlı epidemiyolojik araştırmalara rağmen, şu anda partikül maddeye maruz kalmanın sağlık üzerinde herhangi bir etkiye neden olmadığı bir eşik değerine dair bir kanıt bulunmamaktadır. Partikül maddeye hem kısa hem de uzun süreli maruz kalma sonrasında sağlık etkileri ortaya çıkabilir.

    Kısa süreli ve uzun süreli maruz kalmanın farklı etki mekanizmalarına sahip olduğu düşünülmektedir. Kısa süreli maruz kalmanın önceden var olan hastalıkları şiddetlendirdiği görülürken, uzun süreli maruz kalma büyük olasılıkla hastalığa neden olur ve ilerleme hızını artırır.

    Kısa süreli maruz kalma (saatlerden günlere kadar) aşağıdakilere yol açabilir:

    • Tahriş olmuş gözler, burun ve boğaz
    • Astım ve kronik bronşit gibi akciğer hastalıklarının kötüleşmesi (aynı zamanda kronik obstrüktif akciğer hastalığı veya KOAH olarak da bilinir)
    • Kalp hastalığı olan kişilerde kalp krizi ve aritmiler (düzensiz kalp atışı)
    • Solunum ve kardiyovasküler sistem hastalıklarına bağlı olarak hastaneye başvurularda ve erken ölümlerde artış.

    Uzun süreli maruz kalma (uzun yıllar) aşağıdakilere yol açabilir:

    • Azalmış akciğer fonksiyonu
    • Kardiyovasküler ve solunum hastalıklarının gelişimi
    • Hastalığın ilerleme hızının artması
    • Yaşam beklentisinin azalması.

     

    Partikül Madde Çevreyi Nasıl Etkiler?

    Partikül maddenin görünürlüğü azalttığı, ayrıca iklimi, ekosistemleri ve malzemeleri olumsuz etkilediği birçok bilimsel çalışmada gösterilmiştir. PM, özellikle PM2.5, ışığın atmosferde emilme ve dağılma şeklini değiştirerek görünürlüğü etkiler. İklim değişikliğiyle ilgili olarak, ortamdaki PM karışımının bazı bileşenleri iklimin ısınmasını teşvik eder (örneğin, siyah karbon), diğerleri ise soğutucu bir etkiye sahiptir (örneğin, nitrat ve sülfat) ve dolayısıyla ortamdaki PM hem iklimi ısıtma hem de soğutma özelliklerine sahiptir. PM’ nin birikmesi ve daha sonra bitkiler tarafından alınması veya suyun kalitesini ve berraklığını etkileyebilecek şekilde suya birikmesi yoluyla bitkiler, toprak ve su dahil olmak üzere ekosistemleri olumsuz yönde etkileyebilir. PM’ deki metal ve organik bileşikler bitki büyümesini ve verimini değiştirme konusunda en büyük potansiyele sahiptir. Yüzeylerde PM birikmesi malzemelerin kirlenmesine yol açar.

    İç mekânda bulunan partikül maddelerin bir kısmı, özellikle PM2.5 olmak üzere dış mekândan kaynaklanmaktadır. Bu parçacıklar iç mekanlara kapılardan, pencerelerden ve bina yapılarındaki “sızıntılardan” girer. Parçacıklar aynı zamanda iç mekân kaynaklarından da kaynaklanabilir. İç mekân kaynaklı parçacıklar, birçoğu polenler, küf sporları, toz akarları ve hamamböcekleri gibi bilinen alerjenler olan biyolojik kaynaklardan türetilen bileşenleri içerir. Tütün içmek, yemek pişirmek ve odun, mum veya tütsü yakmak gibi iç mekân etkinlikleri de parçacık üretir. Parçacıklar ayrıca ev temizlik ürünleri ve oda spreyleri gibi kaynaklardan yayılan gaz halindeki kirletici maddelerin karmaşık reaksiyonları nedeniyle iç mekanlarda da oluşabilir.

     

    Feyza YALÇIN

    Kimyager

    KAYNAKLAR

    https://www.health.nsw.gov.au/

    https://ww2.arb.ca.gov/

    https://www.epa.gov/